Bir zamanlar eğleniyorduk içimizde yaşayan çocuklar gibi..
Emin olamadık hiçbir şeyden hiçbir zaman. Sebepsizce uzattık her konuyu.. Ya kabullenemedik, yada kabullenmek istemedik. Sürekli sebepler sebepler.. Aslında hep emin olmak istedik yaptığımız işlerden. Yaşadığımız hayatlardan.. emin olmak istedik. Ama hep birileri bozdu topladığımız parçaları.. Eminliklerimizi, yaşadıklarımızı.. Her şeyi bozdular işte. Biri yada brileri.. Sürekli bozdular.
İnsanları dinlememeye çalıştıkça, daha da battık zamanla onların içine. İstemeye istemeye veya farkında olmadan.. Çekemedik kendimizi. Elimizi verdik kolumuzu aldılar. Anlayamadık..
Sonra acı çekmeye başladık. Eminsizliklerimiz o kadar büyüdü ki, işkence eder oldular bize.. Karşı koyamadık ama. Yüzümüz yoktu çünkü. Hem karşı koymak neyi değiştirirdi ki artık ? Daha fazla batmaktan başka.. ?
Zamanla her şeyimizi yitirir olduk. Aydınlıktan karanlığa doğru gider olduk.. Geriye geriye devam eder olduk.. Farkına bile varmıyorduk belki ama, ’acılarımız’ çıldırtıyordu artık bizi. Dayanamıyorduk. Ve biz dayanamadıkça daha çok oyuyorlardı yaralarımızı.. Daha da çok yakıyorlardı canımızı..
Sanki tüm bunların olmasından çok memnunmuşuz gibi birde bizi bu yola çekenler zamanla terkeder oldular bizi... ’Emin olmazsan gittiğin yoldan, attığın adımlardan, böyle atarlar seni uçuruma.. Böyle yalnız kalırsın işte..!’ dediler bir nebi.. Hepsi ama. Hepsi gittiler. Bir eminsizlik, bin acıya, bin yalnızlığa sebep oluyordu.. Anlıyorduk yavaş yavaş..
Ama her şey için çok geçti artık. Yaptıklarımızı nasıl düzeltecektik ki ? Bağırmak istiyorduk. ’Bana çocukluğumu, gençliğimi değil, boşa geçirdiğim zamanları, aldığım kararları geri verin!..’ demek istiyorduk. Her ne kadar o zamanların, o umursuzca aldığımız kararların geri gelmeyeceğini bilsekte..bağırmak istiyorduk işte. Bir umut ya.. ; haykırmak istiyorduk.
Ve zamanla artık bağırıp haykırmaktan da yorulduk. Bizi bu duruma getirenlere lanet etmekten, yanlışlarımızı düzeltmeye çalışmaktan, başarısızlıklarımızdan.. her şeyden yorulduk..
Aslında tek istediğimiz eski günlerdeki gibi sahilde balık ekmek yiyebilmekti arkadaşlarımızla.. Güle eğlene geçirmekti günlerimizi.. Eskisi gibi olmaktı işte. Eğlenebilmekti yeniden..
Ama olmadı.
Bizlere yalnızca aldığımız kararların acısını çekmek kaldı.
Yalnızca, başarısızlıklar, kayıplar, hatalar kaldı..
Ama gene de bizler biliyoruz,
Her ne kadar emin değilsekte kararlarımızdan,
Bir zamanlar eğleniyorduk içimizde yaşayan çocuklar gibi..
....
YORUMLAR
HAYAT NEKADAR ACIDIR.İNSANLARA İŞKEN ÇEKTİRİYOR .BANA GÖRE ZEHİRLİ BİR AKREPTİR.ZEHİRİNİ SOKAR İNSANIN RUHUNA ACIMADAN VE DÜŞÜNMEDEN..AYRILIK NE KADAR ACDIR.İŞTE AYRILIKLARIN DERİN BİR UYKUSUYDU ANLATTIKLARINIZ.SANKİ BİZİM YAŞADIKLAIMIZ GİBİ.BENZERLİKLER HEP AYNI,ACI VE KEDER AYNI.DÜŞÜNSEKTEKTE DÜŞÜNMESEKTE GERÇEKLER ÇIPLAKLIĞIYLA ORTADIR...
DÜŞÜNMEK
İnsan dokunmalıdır elleriyle
Sarmaşıklar gibi sarılmalıdır.
Yüz binlerce öpmelidir,öpebildiğince
Yaprakların damarlarından geçen sese kulak vermelidir.
Bilmeli insanların nasıl duygulandığını sessizce,
Bulutlardaki yağmur gibi,
Hissetmeye başlamalı
Gerçekten ne olduklarını,
Görmeli dağ yamacındaki çiçekleri,
Onlara bakarken kokusunu hissetmeli.
Ve denizlerde yas tutan kayalıkları,
Ve güneş,yıldızlar,ay
Aramalı kalbı
Mevsimler içinde
Dans etmeli
Bir çok yerde sevgilisiyle
Herkes kıskanmalıdır bu güzelliğe
Ve öğrenmeli onların şarkılarını.
Sevgililer arasında en önemlisi
Su değil. Nede suda boğulmaya ya da gözyaşları.
Rüzgar,ne günışığı,ne de hüznün nefesi.
Aşk ne denli olağanüstü
İlişkilerinde eğer özenli olsa
Aşka hasrettir yürekler
Doyumsuz bir açlıkla...
Haydar Uzun