Acımasız Hayat
Yaktığın bir parça baharatsa odan acılı kokar.
Neşterle her gün az daha oyulan beyninde biraz daha fazla yaşam çabalarını bırakıyordu. Dışardan onun küskün bedenini gören biri önce acısını sunardı ve daha sonrada tiksintisini. Katran tutmuş bir bedenin altında gizlediğini ancak onunla gecesini şenlendirmek isteyen bir ayyaş görürdü. Ve bu bedenin tek suçu gereksiz bir aşka mahkum olmaktı, inandığı değerleri yıkarak ölümlü kılınmak. Tanrıların bereketli sofrasından atılmak.
Saflığını yitirdiğinde seni yargılarlar çünkü yargı safların işidir.
Safir ayın altında parıldayan bir Tanrı gecenin sonunda ölüme yaklaşan kaderinin bağlarına bakıyordu. Yaşlı bilgelerin dokuduğu halıda, kan ve aşkın renkleri iç içe girerek ilerliyordu. Hakimiyetin Tanrısı, ilahi adaletin temsilcisi kızının sonuna bakıyordu. Bir Tanrı ağlar mıydı yada yaşamın yazgısı ağlamak için mi yaratılmıştı? Kendi verdiği hükümsüz canı şimdi kendi mi alacaktı? Sorular hep varlığını ölümcül bir hırsız gibi sürdürecek, o gölgesinin ezele betiyle ilerlerken arkasından kanlı hançeri yememek için hep bir bakış bırakacaktı. Kimsenin bulmadığı o huzuru bir Tanrı’da bulamayacaktı. Yakarış, gözyaşlarıyla avuç açmış bir yakarış…
Ah, sana içini burkacak bir manzara destanı ve sana ‘onlar mutlu olmalıydı’ dedirtecek bir aşk hikayesi ama yazılan bir yazgıda mutluluk yoktur. Sadece uzun zaman uykuda kalan bedenlerin semptomları vardır. Buldum dediğin şey aslında büyük bir yalandır.
Yeniden başlasaydım hayata ölü doğardım.
Yüzlerce meleğin toplandığı bir odada ilahi adalet gözlerini kapamış, rüyasında gördüğü ademoğlunu düşünüyordu. Dünyaya inmesi yasaktı ama artık ineceğini biliyor, bunun için kendi aklının merhametinde hesaplamalar yapıyordu. Arada düşüncelerini boğan meşum rüzgâra kehribar renkli gözlerini karartarak bir şeyler fısıldıyor ve tekrar umarsız düşlerine dönüyordu.
Düşler tamamlandığında yapılacak tek şey nekrofilli bir hastanın beynine yapılacak olan işlemdir. Keza bunu yapmazsan kişi sancılarını ömrü hayatında çeker. Tıpkı Adâlet gibi… Aileyi hiçe saymak, değerleri hiçe saymak ve sadece tek bir ölümlü adam uğruna hayatını hiçe saymak. Gökyüzü ışıkla boğuldu o inerken, tüm yıldızlar son kez secde ettiler onun aydınlık ruhuna ve acıyla kaldırdılar başlarını ayyuka.
Bir hayat muzaffer ve müreffeh bir yaşamla başlayabilir ama onu yazan kanlı ellerdir. Kimsenin görmediği ama senin vicdanının içinde hep bildiği ve kaçırdığı bir hüzün demeti olan eller… Adamı gördüğünde yıllardır onu bekleyen gözlerle bakmıştı adam ona, bir Tanrı tüm ihtişamıyla sarılmıştı insan olana. Ta ki gökyüzünde umarsız şimşekler belirip Hakimiyetin efendisi kızına yok eden bir hicrana kapıldığını gösterene kadar.
Cezalar var oluşlardan gelir eğer sen yok isen o da olmaz.
Kimsenin bilmediği varlıklardı Tanrılar ancak kendi aralarında yaşar ve dünyaya onun aracılığıyla adaletle güçlerini dağıtırlar. Ki o bilmemişliği arkasında bırakmış, tüm bilinmeyenlere arzu ihramda ifşa etmişti. Şimdi çekilişin bedbahtlığı teninde gezmeliydi ki öğretiler varlığını sürdürsün ve bir Tanrı isterse ne kadar acımasız olabilirmiş görülsün.
Hakimiyetin sözleri şimşeğin parıltısında indi ademoğlunun kalbine, kaldıramayacağı temaşada son verdi nefesini. Yıllarca beklediği huzuru bir Tanrının, adalet için andı olan bir Tanrının kollarında verdi. Geceye karıştı yaşlı gözlerle, yerinden kalkan Adâlet hesap sormak için dikildi babasının karşısına onun gözlerinde gördü öfkeyi, onun çemberinde buldu acı gerçeği. Varlığının amacı adaletti fakat olacakları bile bile yeryüzüne inerek bir ademoğlunun canına mal olmuştu, kendi yargısını kendi sorgulamıştı. Hükmü kararsızlık kuyusunda son bulacaktı, derin bir çekişle baktı gözlerine babasının. Aslında adamı öldüren adamın Hakimiyeti değildi, kendi adâletsizliğiydi. Tanrıların hatası dün dünyaya kara kışı getirdi, bugün bedenlerinde bulundurdukları kudreti, şimdi feda etme zamanıydı.
Ardından bakılan bir kayıp değildir, bir hatadır.
Acımasızca aldığı aşkının canını düşünerek herhangi bir kapıdan içeri girdi. İnsanların beynini uyuşturmak için kullandıkları alkolden bir yudum aldı. Ve kağıt para gibi çekildi gücü parmaklarından, duyduğu son müzik meleklerin onun için yaktığı ağıttı…
Asla görmek istemediği bir yaşamdı onun ki,
Bir fahişenin kanlı not defteri.
Konuşmayı bilmeyen dillerin yazgısıydı sevdiği,
Kim tutardı amaçsızca sorgulanan bedeni?
Yada yüreğinin sesi getirir miydi ki geri?
Yasını tutan kalp yavaşça ziftine boğulurdu.
Bekâretini kaybeder,
Yokluğun içinde hapis olurdu.
Garip bir kıştı onun ki,
Efkarlı olduğu tutkuya, bedbahtlığıyla bağlıydı.
Rüyasını kara kuzgunlara bırakmıştı.
Azap taşlarını, ömre bedellik pis dokunuşlarda örmüştü.
Acımasız bir hayatı geri ala ala öğrenmişti.
Hayata derin gözlerle bakabilmelisin, bir ecelin son sözlerini belki o zaman duyabilirsin ya da bahşedilen huzuru karanlıkta yakalayabilirsin. Adâlet, insan bedeninde kendine alkolü yoldaş etmişti, hicranı efsunlaşmış bedeninde geçmişin sislerine göndermişti dönüşlerini.
Tanrılarda yaşar ve mahkum olur, belki ilahi adaleti siz ve biz göremeyiz ama ya görenler?
...Od...