SONSUZ YAŞAMAK...
SONSUZ YAŞAMAK İSTİYORSANIZ
Hayat sürprizlerle doludur. Yeni doğanla neşelenir mutlu oluruz, ölenle ağlar, ağlanırız! Bugün biriyle tartıştığımız, kızdığımız veya kırdığımız, kırıldığımız kimseyle yarın sıkı fıkı dost olabiliriz. Dedikleri gibi en samimi dost kırgınlıklarla başlarmış.
Sık sık görüştüğümüz, buluştuğumuz ve beraber gezdiğimiz insanlar apansız ayrıldıkları veya göçüp gittiklerine bir süre inanmaktan zorlanırız; “daha dün beraberdik… birkaç saat önce telefonda görüşmüştük… Yarına, doğum günü hazırlıkları yapacaktık!” gibi sözlerle anıp içimizi kanatırız arkalarında üzülmekten…
Hayallerimiz vardır, en çok arzuladığımız keşkeler ard arda sıralanır, gündelik hayat depolayan beynimizde. Ne insanlar bıkıp usanır hayal kurmaktan, yaşamaktan ne de hayat bıkar hayallerimizi yıkmaktan… Bazen hayat; üstüne yoktur insan hayatını şekillendirmekten, güleçliğiyle sevindirmekten bazen de yıkıp geçmekten yıkılışımıza…
Tüm sevdiklerimiz, annelerimiz, babalarımız, dostlarımız ve sevda yüklediğimiz, uğruna hayatımızı harcadığımız sevgililerimiz… Bir bir biz istemediğimiz halde göçüp giderler; Onların gittikleri gibi bir gün bizler de gideceğimiz gibi…
Hayat nedir?
Sonsuzluk ne kadar sürecek?
Yarın ne kadar uzun olacak?
Daha yüzlercesi sorular…
Gizemli soruları içinde barındıran ömür veya alınyazımız neden bu kadar gizemli kılındı bizlere?
Ve bir özdeyişimle: Bilmediklerimiz, bildiklerimizden fazla olduğu için hayat bize çok tatlı geliyor olmalı; ömür boyu devinimlerimiz daha çok yaşamaya zorlarken canın ne çok tatlı ve değerli olduğunu anlıyoruz.
Elbette bunlar hayatın tanımına tatmin edici cevabı değildir fakat hayatın, insanın başına ne getireceğini Allah önceden insana bildirmez/bildirmemiştir. Belki bu yüzdendir Allah’ı tanımamış, ibadeti, dini bilmeyen birinin dara, korkuya veya yalnızlığa düştüğü zaman “Aman Allahım! Allahım beni koru!” demesi Allahın şahdamarımız kadar yakın olduğunun kanıttır bence.
Hata başkasının bir kaza anında, ya da ölümün eşiğinde, bayılmada yere düşmesinde refleksimizle “Aman Allahım!” dememiz bile Allahın bizi koruduğunu, gözetlediğini ve insanın insana acımasına vesilesidir bir bakıma.
Ve elbette tüm bunlar Allahın bizlere gösterdiği mucizeleridir fakat anlayamadığımız…
Düşünün bir annenin, çıkarsız, kusursuz çocuğunu kollayıp koruması; bir babanın yine hiçbir çıkar beklemeksizin gece-gündüz çocuklarına kol kanat germesi bir anne- babanın ömür boyu aynı çatı altında hayatı paylaşması… Tüm bunlar Allahın bize sunduğu bağlılığın hayatın gereğinden olduğunun gerçekleridir; ilahi adaletin biz insanları tüm canlıların en üstün olduğunun kanıttır.
İyi ki ölüm diye bir oluş vardır! Eğer insan ölümsüz olsaydı, inanın insan ölümünü arzulardı! Çünkü sonsuz yaşamak da bir ceza olurdu!
Örneğin insanlar sonsuza dek yaşasaydı ne olurdu?
Düşünün sonsuz yaşayan insanlar, aynı yolu yürümekten, aynı yemekleri yemekten, aynı insanlarla hayatı paylaşamaktan ve aynı bir çatı altında evlilikten bıkıp usanmaz mıydı? En önemlisi hayatın acı-tatlı, tadını alabilir miydik acaba?
Yok, “uzun ve sonsuz yaşamak istiyorum” derseniz, o da kolay ve çok basit!
Ya kötülüklerinizle ateşi olmayan cehenneminize ateşinizle ya da iyiliklerinizle cennete gidip sonsuza dek yaşayabilirsiniz
Tercih hepimizin… Yaptırımlarımız ahiretimizde sonsuza dek iyi-kötü (cennet-cehennem) teminatımızdır!
Deman Ronahi/ Denemeler
YORUMLAR
Öyle bir esnek ruhumuz var ki...
Misal sevdiğimiz birine benzemekte hiç de zorlanmayız.
Bunu farkında olmadan, gar-i ihtiyari yaparız. Benzeriz de. Belki daha evvel nefret ettiğimiz şeylerden hoşlanır ve severiz. Kısaca o kimliğe bürünürüz... Hem de hiç zorlanmadan.
Olur olmaz şeyleri, söyleyemediklerimizi de "hayat" kelimesinin içine gizleriz. Herşeyin sebebi hayat gibidir...
Ölümlere bile alışırız. İnanamayız ama, alışırız. Öldüğünü kabulleniriz içimizden. Bir yanımız kabullenirken diğer yanımız reddeder. Onunla ilgili bir şey olduğunda ya da bir eşyasını gördüğümüzde içimiz burkulur, inanamayız... Ölüm gerçekten bu hayattaki en acı şey... İnanması güç, her ölüm erken... Zamansız
"İyi ki ölüm diye bir oluş vardır! Eğer insan ölümsüz olsaydı, inanın insan ölümünü arzulardı! Çünkü sonsuz yaşamak da bir ceza olurdu!"
Bu da bir gerçek !...
Gerçekten ceza olurdu ve yaşlanmış bedenimiz daha ne kadar yaşlanabilir ne kadar dayanabilirdi?
Cennet ve Cehennem; Sonsuzluk!
Bu hayatın geçici olduğunu bilip, cennet ve cehennem kavramını aklımızdan çıkarmasak o zaman huzuru buluruz sanırım... Gerisi gereksiz teferruatlar...
İnsan bildiği halde bazen gerçekleri başka birinden/bir yerden duyunca daha gerçekçi geliyor sanki... Böyle oldum bende yazınızla.
Yüreğinize ve kaleminize sağlık,
Yine de söylemek istediklerim bu kadar değildi...
Selamlarımla,
DemAN
Sevgiyle, saygıyla selamlıyorum
Ben Hayatı olduğu gibi kabullenip , dolu dolu yaşamayı seçtim ...
iyi
hoş bir yöntem..
ne de olsa
" yaşadığımız kadardır hayat.."
iyi bir denemeydi..
DemAN
Çok ama çok teşekkür ederim, sağolun efendim
Ölüm...Bazı sözcükler ne kadar sarı, ne kadar kirli görünüyor söyleyince...Oysa ki harflerde ufak bır degisimle ölüm gülüm olabiliyor.Çaresiz kalıyor iste harfler ölümü oluşturanlar gibi kötü, ürkütücü anılmaya,Kelimelerin de bır kaderi var; insanlar,tum canlılar gibi, kimbilir?
Yazdıklarınız yaradılış sebebini, mantığını ve sahip olduklarımızı sorgulayıcı cok guzel bır birikimin yazıya dökülmüş hali.
Ölüm bedenlerin kaybı degil midir sadece, ruhlar nereye gider bu arada?Her dine ve alternatif kurgulanan dinlere gore de değişir yanıtı.Ama bilimsel olarak verilen
yanıt ruh bır enerji ve atomun en küçük parçası gibi ışık bütünü; her boyuta geçebilecek, bizim goremedigimiz özelliğe sahip bır bileşim.Bizi oluşturan ikili beden ve ruh ise; beden öldüğünde ruhumuz onu terkediyor yasamaya devam
ediyor ise ışık halinde ve inanışımıza gore teslim ediyorsak aldığımız ödünç ışığı Allah'a ölünce; o zaman hiç ölmüyoruz aslında demek değil midir bu durum?O zaman sonsuzuz...
Kutlarım
Saygılarımla
İpekyildiz tarafından 11/14/2012 12:34:41 PM zamanında düzenlenmiştir.
DemAN
Sevgi saygıyla selamlıyorum