(Bir hatamdan aldığım ders)
Sonra kapı aralıgından içeriye süzülen,
bir çift el gördüm...
Başımı yastıktan hafif kaldırmak üzereydim ki;
bir el işaretiyle çakılıp kaldım yatakta...
2 yıl evvel bir vitrinde gördüğümüz,
çok begendiği ve her yolu o mağazanın önüne düştüğünde,
bakmadan geçmediği,
boyu dizkapaklarına doğru uzanan,
üzerinde anadolu motiflerinin olduğu,
füme ve siyah renklerin hakim olduğu,
ve doğum gününe denk gelen yağmurlu bir salı akşamında,
’Ne gerek var,alt tarafı bir elbise,
hem çok pahalı’ diye dakikalarca konuşup,
en sonunda almaya karar verdiğimiz
büzgülü boy elbisesiyle...
Ayak parmaklarının ucuna basa basa,
yan tarafımda yatanları uyandırmamak adına,
usulca yatagın yanına yaklaştı...
Elinde bir demet kırmızı gül,
ve diğer elinde içi görünmeyen bir küçük çantayla...
Elindekileri yatagın baş ucunda duran,
masanın üzerine bıraktı...
Eğilip kısık bir sesle,
’Sen güçlü bir adam’dın.
Bu yaptığın sana yakıştımı?’ dedi...
Sonra cevap bile vermeme zaman tanımadan,
dudaklarını usulca yanagıma yaklaştırıp,
bir öpücük sundu...
Sarıldı,sımsıkı....
Susmuştum.
Ve gıkımı çıkarmaya derman aradım kendimde...
Doğrulup cevap vermeye kalkıştım,
olmadı...
Elimle beline sarılayım diye düşündüm,
yapamadım...
Dermansızdım...
Bi an ayaklarımı kımıldattım,
belimden yukarısını taşıyamadım...
Yığılıp kaldım tekrar yatağın içine...
Ağladım...
’Özledim,
hemde nasıl anlatamam diyecektim ki,
iniltilerden öteye geçmedi,
haykırmak istediklerim...
Eliyle yastığı düzeltti,
yanıbaşıma oturdu...
Saçlarımı okşamaya başladı...
Uzun uzun...
Yorğundum,
ve bilirdi ki saçlarımı okşadıgında uyurdum...
Zorladım kendimi,
uyumadım...
Tam bir şeyler anlatacakken,
kapı açıldı...
Melek hemşireydi gelen...
’Hastamız nasıl bugün’ diye,
yüzünde cennetten bir gülümseme getirmiş gibi,
tebessümle yaklaştı yanıma...
Gözü takılmıştı,
masadada duran kırmızı güllere...
Kolumdaki serumun akışını kontrol etti.
Sonra başucumda durmadan tuhaf tuhaf çıkardığı seslerle,
geceleri uykusuz kalışıma sebep olan makinaya baktı...
Laf aramızda ama ;
’Uykusuzluğuma sebep olan o sesleri çıkaran makinaya,
yattığım günden bu yana ne kadar içimden sövdüm ben bile unutmuştum’...
Sonra benle yanımdaki ’Hayat bağıma’ dönerek,
hastamızda bugün daha da bir gelişme var...
Bunu sanırım neye borçlu olduğumuzu sormama luzüm yok,
dedi...
İnceden anlamlı bir gülümsemeyle...
Yanında getirdiği ilaçları bıraktı masanın üzerine.
Ve:Birazdan Özgür bey gelecek.
Sanırım bugün bağlı bulunduğunuz makinadan,
serumlardan kurtulacaksınız,
dedi...
O an dünyalar benim olmuştu...
Artık içimdeki haykırmak isteyipte,
ağzımdaki hortumlardan gıkımı bile çıkaramayışım bitecekti...
Ve üstelik ’O’ burdaydı...
Derken Özgür bey içeriye geldi...
45 yaşlarında,
saçlarının yan taraflarına ak düşmüş,
yüzü güleç biriydi...
Melek hemşireden durum raporlarını aldı,
gözlüklerini takıp inceledi.
Başucumdaki makinaya doğru yöneldi...
Uzunca baktıktan sonra,
’Nasılız bugün’ dedi...
Başımla ufak bir hareketle iyi olduğumu anlattım kendimce...
Ateşime baktı...
Sonra gözlerime...
Tamam melek hemşire,
hastamızı odasına alabiliriz.
Makinadan da çıkarabilirsiniz...
Dedi ve görüşmek üzere deyip odadan çıktı...
Bahçeye bakan bir odadaydım,
ve bahar gelmişti...
Kuş seslerini duyabiliyordum...
Üstelik kolumdaki serum az kalmıştı,
ve bitmesi için belli etmeden ayarıyla birazda oynamıştım...
Koridordan gelen ayak sesleri ile,
bitkin halini aldım...
Yakalanmamak adına...
Gelen o’ydu...
Ben odaya alınırken, yakındaki markete gitmiş,
elinde sevdiğimi bildiği ne varsa almıştı...
Elindekileri beyaz çarşafın üzerine bıraktı.
Çocuklar gibi mutluydum...
Çantasını astı.
Köşede duran sandalye yi yanıma çekip oturdu...
Sonra ’Anlat,neden yaptın bunu.Yakıştımı sana’ dedi...
Başımı öne eğdim...
Gözlerimi tek bir hedefe kilitmedim,düşündüm...
Sonra kısık bir ses tonuyla,
’Yokluğuna dayanamadım,ağır geldi sensizlik.
Cahilliğime yenik düştüm.Savaştım inan.
Ama her şeyde olduğu gibi bundada beceriksiz yanıma yenik düştüm’
Diyebildim...
Gözleri doldu.
İki damla yaşın yanaklarına süzülüşüne tanıklık etti gözlerim.
Ayağa kalktı,
yaklaştı yanıma...
’Alt tarafı 2 aylık bir iş gezisiydi.
Hem bunu gitmeden uzun uzun seninle oturup konuşmadık mı?
Senide anlıyorum,
kopamıyoruz birbirimizden ama,
hayata tutunmak,
varolduğumuzu kanıtlamak için çalışmak lazım.
Hem senin bu yaptığının ’Allah’ katında günah olduğunu bile bile,
neden yaptın hala anlamış değilim.
Hadi sana daha kötü birşey olsaydı,
ya kurtulamasaydın,
ya beni sensizliğe tamamen mahkum bıraksaydın,
ben ne yapardım...
Hiç düşündün mü ?? ’
Susmuştum...
Konuşmak istedim,sözler düğümlendi boğazıma...
Haklıydı...
Ya ben onu bensiz bırakmış olsaydım,
ya tam zamanında müdahele edilmiş olmasaydı,
ya kavuşacağım derken kopsaydım,
ya kurtulamasaydım ??
Haklıydı...
Hasretime,özlemime yenilmiştim...
Yetmemişti günlük telefon konuşmaları,
saatlerce...
Gözlerimi kaldırdım,
elimi uzattım,elinden tutup kendime çektim.
Sarıldım...
Göğüs kafesimi dayayıp,
dakikalarca...
Saçlarının kokusunu,
teninin sıcaklığını doya doya çektim,
her nefesimde içime...
İçime işleyen hastane kokusundan arındırdım bedenimi...
Dudaklarımı dudaklarına yasladım...
Öptüm...
Ve anladım ki;
bazen fazla özlemek,
hasreti derinden hissetmek,
herdaim bizimle olanın,
yanımızda olmasada ruhen ve kalben yakınımızda olduğu,
azla yetinmeyi,
ufacık düşüncesizce yapılan hataların,
bizlere geri dönüşünün ağır bedeli de olabileceğini,
anladım....
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.