Randevu-2
Prangaların bileklerimde bıraktığı izlere bakarak gülümsedim. Bir anda özledim onları sanki. Meğer çok şey anlatmak istemişler, çok haketmişim ben onları. Şİmdi gördüğüm dünyanın onlarsız olabileceğini hiç sanmıyorum. Uçuyorum sanki, Allah’ım bu ne müthiş bir özgürlüktür! Sonra birden aklıma tekrar düştün, düştün özgür kalmış kalbime. Öyle ya insan fazlasını ister hep. Daha özgürlüğün tadına tam olarak varamadığımı hissediyorum. Eksik bir şey var ruhumun derinliklerinde. Derken gökten bir ses duyuldu, bir gürleme sanki...
Önümde uzun bir yol belirdi, siyahımsı. Aslında etrafım hep bir boşluk, neden bir yola ihtiyaç duyayım ki diye önce bir düşündüm. Özgürdüm tam olmasa da. Derken ağaçlar belirdi yolun kenarlarında, pembe yapraklı ağaçlar. Gidecek başka bir yer olabileceğini düşünemedim o an, belki de yoktu. Şimdiye kadar neye ben karar vermiştim ki diye tuhaf bir his geçirdim içimden. Yürüdüm o yoldan ağaçlara bakarak. Üzerimde bulut yoktu, hiç bir şey yoktu. Sadece ağaçlar, yol ve ben.Ve sen göründün sonra, nasıl desem bin yıllık mesafede sen...
Etrafımda kuşlar uçmaya başladı. Kuş kılıklı melekler. Az ötede sen. Etrafında sanki senden türemiş huriler. Sanki sana benzemek için çok uğramışlar ama bir yerlerini bilerek eksik bırakmışlar sanki. Seni tanımayacağımı mı düşündüler acaba? Bin yıllık mesafe sanmştım ama an bile geçmeden yanına geldim senin. İşte özgürlük bu, işte beklenen randevu. Çektiğim bütün acılar etrafımda ipek olmuşlar, uçuyorlar...
Şimdi özgürüm artık, tamamiyle özgür. Eksik bir yanım yok. Tıpkı en başından beri beklediğim gibi. Bir büyük ağacın altında buluştu muhabbetimiz. Sonsuzluk bu mu yoksa? Bu mu ölümsüzlük?...
Kendime bu soruyu sorduğum anda bir acı belirdi ruhumda. Gökte şimşekler çaktı, karardı gözlerim. Seslendiğini duyuyorum, sanki gitme diyorsun, tuhaf birşeyler olduğunu sezerek. Şaşkınlık var gözlerimde, bir hüzün. Bir açlık beliriyor ruhumun tam orta yerinde. Sen bana pembe pembe meyvaları gösteriyorsun ne çare! Küçülüyorum sevdiğim, yok oluyorum sanki. Ağlamak istemiyorum karşında, utanıyorum ihanet etmeye randevumuza, kızıyorum kendime ama ne çare...
Dudaklarına değiyor ellerim, gözlerinde son bir sonsuzluk daha. Ve ayrılık vaktimiz geliyor. Sen o ağacın altında bekle beni. Toprak kokusu alıyorum sevdiceğim. Özlemişim bu kokuyu. Affet beni! Yüzbin yıl sonra olsa da geri döneceğim söz. Sen acıkmadan bana döneceğim sana, döneceğim açlığına. Bu halimle son kez bak bana.
Dua et son randevuma vaktinde yetişeyim, dua et ben kapanırken toprağa.
SON