Dua
Gülmeyi unutmuş gibiydi.daha önce gülen hiç kimseyi görmemiş, insanların tebessüm ettiği anların hiç birine şahitlik etmemiş gibi.dudaklarının kenarlarını gerecek ve yukarı kıvıracak olan kaslardan mahrum bir yüz ifadesi vardı.kaşlarının arasında alnındaki kırışıklar kalabalıklaşıyordu.metro istasyonundan otobüslerden alış veriş merkezlerinden sızan insanların oluşturduğu sel içinde ama o sele ait...olmayan bir damla gibi, göze batmadan fakat, dikkat çekmeden yürüyordu.başı önde, başında başlık, başında bin türlü hayal-soru...susuyor,. yürüyordu.bileklerinden boğumlu, bol cepli; annesinin ’çuval’ diyerek onurlandırdığı pantolonunu giymişti.üzerinde çok kullanılmış kalın ,cepleri sarkık, düğmeleri düşmeye meyilli bir hırka vardı.durdu.öylesine durdu birden.önüne gökten bir saksı bir taş bir yıldız düşmüş gibi yere bakıyordu.şimdi daha da susmuştu.ve çok daha derin bir hal almıştı.ayaklarının altından betona kök salmış olup olmadığını anlamak için bir omuz atmalı ya da var güçle itilmeliydi belki.durdu.otuzsekiz dakika önce aynı ağacın altında yanından geçtiği sevdiğinin iç çektiğini duymuş gibi durdu.gülmediği gibi bir daha yürümeyecekmiş gibi durdu.sustuğu gibi durdu.
ve bir yağmur sıyırdı sağ elinin serçe parmağını.göğe baktı.’Rabbim’ dedi.’nasip et’.
görmedi ,duymadı ,bilmedi ama hissetti.inandığı kadardı.aklındaki rütubetli duvarları kalbinden aldığı renklerle boyamaya başlamıştı.içinde bin yıllık bir kuş yuvası vardı; oyuğu derinleşen ve derinleşen ve göç eden kuşların uzak memleketlerin türlü çeşit hasretlerini üzerine baharat eker gibi bıraktığı ,derinine sevda gemisinin vicdan zincirleriyle kalbine bağlı umut demirini attığı.
hissetti, yuvayı yapan dişi kuşun yuvaya sahip çıkacağını.yıllardır kullanılmayan kapıların menteşeleri gıcırdadı; gülümsedi.
ve Rab nasip etti.
..
m.durmus