- 1991 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Cihan Padişahı Fatih’in Yargılanması
Geçenlerde bir hikayeye rastladım. Büyük bir ilgi ile okudum ve sonrasında araştırma yaptım. Hikayeye dair, belgesel tadında bir anlatıcının gözünden de görüntülü izledim.
Fatih’in yargılandığı mahkeme…
Koskoca cihan padişahı nasıl olurda kendi toprakları içerisinde yargılanır diye kendimce düşündüm. Böyle düşünme sebebim sanırım şimdi ki adalet anlayışının bilinçaltımdaki etkisinden kaynaklı oldu.
Rivayete göre Fatih bir cami yaptırmak ister. Ünlü bir Rum mimar çağırtır. Ayasofya’dan daha büyük kubbesi olan, daha büyük kirişleri ve kolonları olan bir cami yaptırmak ister. Başka bir rivayete göre yeni yaptıracağı caminin inşasında iki büyük mermer sütun yaptırma işini Sinan Atik isimli Rum mimara teslim eder.
Buraya kadar her şey normal gözüküyor. Hatta bir işi kim iyi yapıyorsa, ırkı ve dini ne olursa olsun ona teslim etmek açısından da etkileyici. Sonuçta Fatih’ten bahsediyoruz…
Rum mimar cami inşası sırasında sütunları daha ince, kubbesi daha küçük bir cami yapar.
Burası da normal. Sonuçta mimar olarak ona teslim edildiyse ne çıkarsa bahtına kısmını kabullenmek gerekiyor. En azından benim mantığım bunu söylüyor. Yapılmasını istediğim işi güvenerek verdiğim birisi varsa, onun hatasını da kabullenmişim demektir. Ama bu sıradan bir vatandaş olarak yaklaşım biçimim.
Belki de sarayda doğup büyüseydim, yirmili yaşlarımda dünyanın tek göz bebeği İstanbul’u fethetseydim, böyle düşünmeyebilirdim.
Fatih, yapılmasını istediği caminin inşası bittikten sonra açılışa gelir.(Bitim esnasına kadar neden gelmediğini merak ettim ama bu da hiçbir rivayette yok)
Geldiğinde gözlerine inanamaz. İstediği hiçbir özellikleri camide bulamaz. Çok sinirlenir. Ve mimarın ellerinin kesilmesini emreder.
Ve mimarın elleri kesilir.
Mimar haklı olarak kadı karşısına gider ve yargılanmasını ister. Ama Galata Kadısı ve Eyüp kadısına gittiğinde, hiçbir kadı padişahı yargılamayı göze alamamıştır. O kadar kusur kadı kısmında da olur diyelim. Atasözünü biraz değiştirdik ama affola.
Mimar en sonunda Üsküdar Kadısına gider.Üsküdar Kadısı Hızır Bey padişahı yargılamayı kabul eder. Ve dava açılır.
Mahkemeye celb edilen Padişah Fatih baş köşeye geçmek istediyse de olmadı. Davacıyla yan yana ayakta yargılanmıştır. Yargılama sonunda Fatih Sultan suçlu ve haksız bulunmuştur. Bu durum karşısında çok şaşıran Rum mimar hayretler içerisindedir. Yargılanma sonunda Fatih’in de ellerinin kesilmesine karar verilir. Ve mimar bir kez daha şaşırır. Kısasa kısas uygulanacaktır. Rum mimar bu durum karşısında adalete inanarak padişahın ellerinin kesilmesinden razı olmaz. Kadı, mimarın yaşamı boyunca bakım ve maddi ihtiyaçlarını ödemesi kararı verir padişah için.
Günlük 10 altına karar verilir. Ama feragat ettiği için günlük 20 altına karar verilir.
Ve kendi mirasından verilmek üzere karara bağlanır…
Evliya Çelebi’nin aktardığına göre, mahkemenin kararından sonra Fatih çıkardığı demir sopayı kadıya göstererek; “Eğer sen Allah’ın hükmünü uygulamayıp, elimi kesmeye beni mahkum etmeseydin bununla senin başını paramparça ederdim” der. Kadı Hızır Bey Çelebi de sakladığı kamayı çıkararak cevap verir; “Sen de benim hükmümü kabul etmeseydin, ben de bununla seni delik—deşik ederdim.”
İşte adaletin üzerine duyduğum en güzel hikayelerden bir tanesiydi. Gerçi Sultan Fatih’in içinde olduğu hangi hikaye ve anekdot değersiz olabilir ki…
Mahşer günü Sur’a ikinci kez üflendiğinde görmek istediğim kahramanlardansın. Yanına iyi atlara binip gelenler oldu. Selam olsun. Ruhunuz Şad olsun…
Sencer Gültuna
Kasım 2012
YORUMLAR
Anlamadığım değerli arkadaşım, madem Fatih mehmet Han yaptığının adaletli olmadığını kadı efendiye demir gürzü sallayarak kabul ve beyan etti, adaletsiz bir hükmü vermesi ve bunun uygulanması hangi hakkaniyet ve kanunla izah edilir.
Var bir arıza yaaa...
Adamın ellerini haksız yere kestir, sonra da demir sopa salla.
Tezat !
Teşekkür ederim yazınız ve çalışmanız için.
sencergultuna
Ama yaklaşım konusunda sıkıntı yok. Böyle düşünmemek elde değil.
Teşekkür ederim...
Saygılarımla.
II. Mehmet'in yargılanması bilinen bir anekdottur. Bir kadının sultanı yargılamasının hikayesini pek inandırıcı olmasa da (bkz. Jennings, Limitations of the Judicial Powers of the Kadi in 17th C. Ottoman Kayseri) yine de sürükleyici bir öyküdür.
İlgimi çeken asıl verilmek istenen mesaj ya da satır aralarında sunulan sultanın keyfiliği değil, Sinan-ı Atik (ya da Azadlı Sinan) adlı mimarın yaptığıdır. Kendisi Agioi Apostoloi'u (Havariyyun kilisesi) yıkıyor. Söz konusu kilise Büyük Konstantinos tarafından yaptırılmış, sonra I. Justinianus tarafından yeniden inşa edilmiş, Konstantinos'un, Justinianus'un ve Heraklios'un mezarlarını içeren bir yapı. Ayasofya'dan sonra Konstantiniye'nin en önemli (ve büyük kilisesi). Bu mabed, her ne kadar bakımsız durumda olsa da, bir iddiaya göre hala Hristiyan olan Sinan tarafından yıkılıyor. Bence asıl dikkat çekici olan bu (Yoksa dünya tarihi her türlü inançtan yöneticilerin adaleti üzerine sayısız ankedotla dolu). Sinan-ı Atik'inkine eş değer bir hareket islamiyetten henüz dönmemiş bir kişinin Mescid-i Aksa'yı yıkıp, yerine havra inşası yapması olabilirdi.
Teşekkürler bu anekdotu paylaştığınız için. Saygılarımla.
sencergultuna
Öğrettiğiniz için teşekkür ederim.
Saygılarımla.