- 406 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Totemizm İçinde Alan Kavramı
Bazen yazar her aynı konu içeriklerine dönüşle, o konuya bir paragraf ta olsa; bir cümle de olsa yeni ekler yapar. Yani tekrarilik hem bir pekiştirmedir. Hem de o konu içeriğinde olacak yeni bir ek yapan özelliki inşadırlar. Yani yazarın yeni bir tanım, yeni bir bağıntı söylemek zorunda oluşudur. Sözgelimi; totemizm içindeki alanları belirtmek, söylemek zorunda oluşu gibidir.
Doğada, her yerde benzer olan şeyler; temelde görece durumlar içinde de bir özel durum düzenlenişti yansıma oluşun süren ortak dinamiğidirler. Süren dinamik, elbette modam od oluşla temeldeki olan şeylerin bire bir kopya yansıması olmayacaktı. Örneğin; sosyo toplumsa yapı içindeki alan kavramıyla; elektronikteki alan kavramları; anlamca benzer alansa da benzerlik bir ÇEKİM olmaktan gayri, bire bir birbiriyle, aynı değildirler.
Artık sosyo-toplumsa alan içinde insanın duyguya batışı oluşla hoşlanılan bir noktası; alanın yön akış hız, zamanını yavaşlatır. Bu hissi yer akışın yığılma yaptığı noktalardır. Alan içinin, bir baştan bir başa kat eden uzamı; bu yığılmaların oluşmasıyla engeller; alan yolunun hayli uzamasını, gecikmesini; alan yolunun direnç ve fren noktalarını oluşturacaktırlar.
Alan içindeki bu öznellik; yükün özelliğini belirtemeyecektir. Ama yükün bu yasa özelliklerini istediği zamanda, istediği doğrultuda kullanabilecektir. Bu amaçlı kullanımla sosyo- toplumsa alanın içindeki istemli yığılmalar; düzenli enerji kullanışla, istikrarlılığın alanlarını oluşturacaktırlar.
Ya da bu istemli iradi yığılmalar, alan içi kaostuk yapıların üzerine kendisinin yüzen vahalarını ortaya koyacaktır. Bu vaha alan içindeki kişiler, iyice bir kendi insanlığını ortaya koymanın, olgunluk ve öznel yücelmesini meydana koyacaktırlar.
Temel inorganik süreçli alan içinin tabu ve kutsalları yoktur. Sosyo-toplumsa totemizmdi alan içinin, tabu ve kutsalları var olacaktır. Sosyo-toplumsa yapının tabu ve kutsallıklarını öğrenen ve pekiştiren davranışlar; aklın, duygunun ve vicdanın verileri ile kişidi benliği etkileyen eşik durumları olacaktılar.
Sosyo-toplumdaki alanın iç yönü, çok kez direk bir icbarın (total kuvvetin) uygulaması olmayıp; tabuya dek (öznelliklere dek) uygunluklarla kutsanan bir vicdani kanaatin de alan yönü olacaktılar. Vicdani kanaat te; sosyo-toplumsal alanlara ait bir hareketler skalası oluşla; her bir yerdeki alan gücünün düzenlenişlerine göre duyuş olacaktırlar. Bu kabil her bir duyuş girişmesi akışı kolaylar, ya da engeller. Yapı içinin alan hareketi böyle de, yavaşlatılır.
Alan, kendi içindeki yüklerine bir kuvvet uygular. Yükle, alan; karşılıklı bir kuvvet etkimişi ile girişirler. İnorganiklerde yükler, alan yönünde ve lineer bir hareketle birden oluşan bir süreç boyutlu olup bitmenin çevrimidirler.
Sosyo toplumsal alan da, yüklerine (kişilerine) bir kuvvet uygular. Bu kuvvet sosyo toplumsa kuvvet oluşlarla gelenektir, yasadır vs. Kişilerin de, bu kuvvete karşı bir direnci ve bu kuvvetten etkilenmeleri ve bu kuvveti kullanımları vardır. Ama elektronikteki alanın etkisi içindeki yük, genelde hareket yönü ile lineer kılınıp, birden oluşuyla; sosyo toplumsa alanın öznelliğiyle aynı değildirler.
Çünkü sosyo toplumsa alan içindeki kişilerin; kendilerine özgü bir duyguları, kendilerine özgü istekleri, kendilerine özgü bir akıl ya da mantıki olma dediğimiz; ÖZNELLİK dirençleri vardır. Bu nedenle sosyo- toplumsa alanlar; hem duyguya hitap etmelidirler. Hem de aklı, ikna etmek zorundadırlar.
Sosyo totemi alanlar: hemen, hepten duyguların; kişi öznellikti aklın alanı olurlar. Yine sosyal alanlar parçalı ve ortak duygulu, gruptu inanma oluşla; eski yeni mantıki gelenekler birliğini ortaya koyan özel yaşamlı durumdurlar. Toplumsal alan: nesnel yasalar kavranıştı olup; toplumsa güçle, bilim denen ortak aklın girişişiyle üreten totemi alanıdırlar.
Sosyo toplumun bu özellikleri; temel olan elektrik, manyetik alanların içinde yoktur. Sosyo-toplumsa ÖZNELLİK sosyo toplumsa temel alan üzerine sonradan inşa olan, yepyeni bir özellikçe olan tarihiliktir. Ve sosyo toplumsa inşalar, temel alan girişmesini karmaşık yapmanın olgu ve olay süreçleridirler de. Burada, organik ve inorganik her iki alanda salt olan, alan içinin çekme itme özelliğinin aynı olmasıdır.
Artık sosyal alan içinde olanlardan birisi de; duyguya batan insanın; hoşlanıp, hoşlanmama olucu noktalarıdırlar. Bu duygusal noktalar, totemi alanın yön akış hızını artırırlar ya da yavaşlatırlar. Bu öznel hissi noktalar; alan içi akışın hızlandığı ya da yığılma yaptığı noktadırlar.
Toplumsal alan içinde yığılma olanlardan birisi de üretim nesnelerinin değiştirilebilir olmasıdır. Bu nesnel ve somut noktaların alan içine dağılım ve üretimce bağıl ilişkileri, alan içinin engelci yığılma noktalarıdırlar. Alan içinin, bir baştan bir başa yol kat edilişi olan uzamı; bu gibi engelci yığılmaların oluşmasıyla alan yolu hayli uzayacaktır. Bu uzama akan zamanın gecikme direnç ve fren noktaları olacaktırlar. Sürecin içi (görece) toplumsal yapı ömrüne göre, hızlı olmak zorundadır.
Toplumsal alan içindeki bu nesnel öznellikle; sosyal alan içinin kişidi ya da gruptu olan öznellikleri, yükün özelliğini belirtemeyecektirler. Ama yükün bu yasa özelliklerini istedikleri zamanda, istedikleri doğrultuda nesnel ve öznel girişmeli kullanabilecektirler. Bu amaçlı kullanımla sosyo- toplumsa alanın içindeki bilinçli, istemli oluşturulan yığılmalar, düzenli enerji kullanışla; istikrarlılığın alanlarını da oluşturacaktırlar.
Totemi alan içinin zaten var olan bir kaostuk yapıları vardır. İşte istemli ya da iradi oluşla ortaya konan bu yığılmaların ve kaostu durumların üzerine; istemli ya da iradi olan öznel kararlar bindirilecek ya da modüle edilecektirler. Modüle edilen bu sosyo toplumsa bilinç, yapının kendi yüzen vahalarını ortaya koyacaktır. Bu vaha alan içindeki kişiler, iyice bir kendi insanlığını ortaya koymanın, olgunluk ve öznel yücelmesini meydana koyacaktırlar.
Temel inorganik süreçli alan içinin tabu ve kutsalları yoktur. Sosyo-toplumsa totemizmdi alan içinin, tabu ve kutsalları hep olacaktır. Sosyo-toplumsa yapının tabu ve kutsallıklarını öğrenen ve pekiştiren davranışlar; aklın, duygunun ve vicdanın verileri oluşlarla girişip, kişiler eğilim belirme düzenlemesi olan eşik durumların biraz geciken karşılanması olacaktılar.
Sosyo-toplumdaki alanın iç yönü, çok kez direk bir icbarın (total kuvvetin) uygulaması iken; bu her zaman böyle olmayacaktır. Tabuya (öznelliğe) uygunlukla kutsanan bir vicdani kanaatlerin de alan yönü olacaktırlar. Vicdan bile; sosyo-toplum sal alana dek işleyişte, uyguladığınız alan gücüne göre yapı içi alan hareketini hızlandıracağı gibi hayli yavaşlatır.
Toplumsal vicdan yasal oluşlarla öğrenilen ve belirlenen hakkaniyetlerle oluşurken sosyal alanda buna teolojik hal de karışır. Vicdan, görece birliklerde rezonans noktası olabilişle, alan içi akışın kolaylayıcısı ya da zorlaştırıcısı olacaktır.
Rezonans olmayan yerlerde bilinçli ya da bilinçsiz engel çok fazladır. Toplum emek ekseninde vicdani kanaat edineceğinden, vicdanı daha somut ve bilinçlidir. Sosyal alan emeği gözetse bile; Tanrının dilediğine dilediği gibi rızk vereceğini de hesap etmek zorundadır. Bu nedenle alanlar arası vicdani kanaat farkı oluşturulabilmektedir. Bu anlayış başka alanda işi tümden çıkılmaz yapabilmektedir.
Bencil ve egemen sınıf çıkarı, virüs gibi alan akış uygulaması üzerine kendisini entegre ya da monte edeceğinden; uygulanan alan hareketi ile de insanın öznelliği çatışacaktı. Bu çatışma, çok ileride sosyo toplumsa alanın gücüne karşı, insan öznelliğinin kendini savunmasıyla da, demokrasi denen hareket postülasını ortaya koyacaktı.
İlk başlardaki on binlerce yıl içinde gelişen, totemizm hareketi ile sosyal birlikti alan insanının, hemen hiç bir çatışması yoktur. Çünkü sosyal birlik karşılamasının, kişi tüketimi olması dışında özel kıldığı tutumlar yoktu. Hatta bu karşılanmalardan olan güvenlik dahi o totem birliğin güvenliği oluşla, ancak kişi özel güvenliği idi. Bu nedenle kişi özel hayatı, pek öne çıkan bir durum değildi. Grup alan yönü grup içindi.
Birlik gücünün birliği sömürmesi de yoktu. Bu nedenle kişi, birliği ile pek pek çatışma içinde olamazdı. Oysa toplumsa yapı ile sınıflar mücadelesi başlamıştı. Bu yüzden toplumsal alan yönü yıldırım ve şimşeklerle, paratonerlerle destekleniyordu. Bu nedenle, ezen ezilen ikilemesi içinde demokrasi mücadelesi içine sınıfsal insanın sömürüye karşı durması, alan gücüne karşı bir hukuki dirençti.
İttifakı yapı, emeğin iş bölüşümünü, bilgi kaynak ve teknolojilerin kullanımını ve ürün takasını vs. sözleşen bir yapı oluşla; giderek belirginleşen halksal ve toplumsal yapıyı ortaya koyan bir adım atış olacaktı.
Sosyal (halka dek) yapılı alan içinin tabu ve kutsal buyurması olan yönetir gücü ile bu güce karşı oluşlar; yeni ittifakın yansıyan iki belirmesi içinde kaynağını buluyordu. Birisi ittifak içinde bir araya gelen eski tekil etnik totemi kültürlerdi. Ki şimdiki inançlar içinin parçalı mezhepti ya da fraksiyoncu aidiyeti tutumlarının hala süren bir reaksiyonlarıydılar
İttifakın sosyal yapı içine ikinci çatışmacı yansıması da, ittifakın toplumsal yapıyı ortaya koymasıyla ittifak giderek sınıf egemenliğini de ortaya koymuştu. İşte kişilerin sosyal yapının alan gücüne karşı oluşabilen bir direnci de; toplumsal yapıdan, halka yansıyan sınıf felsefesi düşüncesiydi. Temas eden ittifakı yapıların her birinin, her bir inancı tabularının farklı oluşundan kaynaklanan bu durumların iç çatışmaları da giderek; müsamahayı ortaya koymuştu.
Bu çelişmeler; temas eden ittifakı süreçli yapı çatışmaları; ittifak totemizmi içinde ilk çatışmaydı. Kısacası, sosyo toplumsa alan böylesi bir inşacı alandı. Bu bakımdan da bakılınca, inorganik temel alanla; sosyo toplumsa totemizm alanın, hiç bir benzerliği yoktur. Benzerlikleri, her iki alanın da kendilerine özgü bir ÇEKİM gücünü, ortaya koymuş olmalarıydı.
İttifakı dönem sonrası toplumlarının, totemizm içindeki totem güçle yönetici olmalarının ikinci bir çatışması da; mülkiyetçi ilişkilerle ortaya konacaktı. Mülkiyetçi ilişkiler; insanlığa değin olan tam bir mücadeleci ilişkilerinin, tarihidirler. Eski totem soy bağı aitliği yerine, şimdi; malı, mülkü olanlarla; bu mala mülke karşı, kendi emeğini sunan (köle) insanların; egemenci-köleci oluşların uzlaşışlarıyla olan mücadelelerinin aitliği, vardı.
Bu nedenle, mülkiyetçi ilişkiler içinde, kabaca ezen, ezilen ikiliği; yeni yapının ürettiren paylaştıran ideolojilerini ortaya koymuştu. Ürettiren ideoloji; üretilenlere dek olur hak edişlerin paylaşımını, ilk başlarda salt idari gücün buyuran iradesi içinde olmanın keyfine bırakmıştı. Yöneten güç te giderek, ezen sınıftan oluşuyordu.
Süreç ezenleri yöneten kılmıştı. Ezilenleri de yönetilir, yapmıştı. Sosyo toplumsa alandaki bu zamansal yarılma kabaca ezen-ezilen ikiliği içinde tek yanlı bir yönetimle süreç, oluşa bilir miydi? Elbette ki oluşamaz olacaktı. Ezilenin duyguları; güçsüzlerin isteği; güçsüzlerin mantığı da, bu alanın içine zorunlu olacakla katılmalıydı!
Ezen gücün, toplumu yönetmesi içine, ezilenler de bir biçimde dâhil edilip ikna edilmeliydiler. Bu ikna oluşta ezilenler yönetim içine söz sahibi oluşla inşa olmayacaktı. Yönetici olan oligarşi ya da monarşi, yapının içine imani bir anlayış oturtuldu. Bu anlayışa göre yönetim ezilenler adına; ezilenleri gözeten, sosyal yapının koruyucusu, kurtarıcısı olmanın inancı ve imani olan halk tabuları zerk edildi.
Böylece yöneten gücün içine, güçlü-güçsüz taraflar, yönetimin sözleş ilmesi içine, katıldılar! Güçsüzler güçsüz olduklarından bu katılımları da güçsüzdü. Bu katılmada ezilenler imani oluşla, ezenler de fiili (bilgili) oluşla ve inanılan oluşla, işin içine katılmışlardı. İmani anlamalı; “emirül müminler yönetim anlayışı, yöneticilere bir çeşit ateşten gömlek" giydirmişti! Oysa bu gömlek ulul emre itaati oluşlarla ezilenlerin üzerine giydirmişti.
Güçlüler güya ateşten gömleğin öte dünyadaki hesabını göze alışla, toplumu yönetmeliydiler. Böylece bu anlayış ezilenler felsefesi oluşla kişiler, kendi özel imani düsturlarını; ezenlerin yönetimlerine de okeyletmişlerdi. Böylece ezilenler de, yönetime muhatap edilmiş oluyorlardı! Bu yönetimde; "ulul emre itaat etme!" vardı. Yine bu yönetim anlayışında; "Allah’ın adaleti ile hükmedilme" vardı!
Ezilen tarafından bakınca “ateşten gömleği” ezenler giymişti. Yarın hakkın divanında sorulacakları ve altından kalkamayacakları denli çok büyük bir vebaldi. Bu kendi sorumluluğunu bir başkasına havale etmeydi. Kurtarıcı bekleme siyasi felsefesiydi. Ezen tarafından bakarsanız yönetilir olmakla; “ateşten gömleği” halk; yani ezilenler giymişti. Ezilenler kan ter içinde kalışla, bir lokma bir hırkaya, çalışıp iki yakaları bir araya gelmiyordu. Bu da sömürülme ve kandırılmanın siyasetiydi.
Bu sözleşme içinde, ne de olsa Allah’ın iradesi içinde; mülküz olanlarımızın-güçsüzlerin de istem ve duygularıyla; güçsüzlerin gözetilmeleri de vardı. Böyle olunca gelişme sürecindeki siyasi adıyla Allah’ın iradesine teslimiyet şarttı. Bu şart içinde ezilenler yönetimi tanımış, yönetime boyun eğmiş olmakla da yönetim hem meşru oluyordu. Hem de halk meşruiyetin kaynağı oluş içinde kaale alınışla, hesaba gelen bir katılımcı etki oluyordular!
Bunu en güzel kavrar olmanın uygulama şekli içinde, gereğinde egemene; “mağrurlanma padişahım (egemenim, ezenim, efendim) senden büyük Allah vardır” denişidir. İşte ezilen sınıfın yönetim içine olan katılımları buydu. Bu sözü krala hatırlatmaktı. Güçsüz sınıfın yönetime katılması, öznel anlama ve korkutmalarla olup, böylece ezilenlerin yönetime dolaylı yolla, sanal katılır olma sanıları sağlanmıştı.
Arada bir Spartaküsler ve yeni menşeyli dinlerle birlikte ezilenlerin bu katılımcılığının eylemsel sahada ortaya çıkışları vardı. Bu hal, sürecin mücadeleler tarihi olacaktı. İnsanlık henüz emek ekseninde olan eşitlenmeye dek aitlikler birleşmesini ve demokratik olanın uzlaşmasını kategorize etmeyi bilmiyordu.
Bu nedenle Fransız İhtilalinden önceki dönemlerde yönetime katılmaya dek işlerin zorunlu mücadele tarihi, inancı olan kanaat paylaşımları içinde oluşla, totemizm alanı içinde götürülecekti.
Günümüzde bu sürece katılımlar, yani yöneten (otoriter) totem güce katılma, sözde sağlanacaktı. Bu katılım emek gücü (sermaye) ve emek ekseninde zorunlu olacaktı. Ama finansmanını yapamadığınız örgütlenmeler bağlamındaki katılımların siyaseti de, cılız kalacaktı.
Üretim ilişkilerinin insan tarafları; sermayeci emek gücü (yatırım gücü) ile nitelikli emek ve toplumun bilgi ve emek gücüdür. Artık tekil insanın emeği sadece bilgi üreten emek düzeyine transfer olmuştur.
Siz toplumun emek gücünü giyinişle ve onu kullanışla egemensiniz. Günümüz de üretim ilişkilerinin insan tarafları, konfederasyonlar eliyle uzlaşmalar yaparlar. Böylece az da olsa güçsüzlerin de yönetim içinde bir katre payları olmaktadır. Yani tabuya dek yasaları belirleme hakları vardır. İşte ezen, ezilen ikilemlerinin günümüzdeki yönetimler içine katılma macerası, demokrasi denen mahsuplaşmaların demokrasi totemi alanı üzerinde olmayla, çatışacaktılar.
Totemi alanın bir yanı, üretim ilişkili oluşla başlı başına ezen ezilen ikilemi içinde, insanlık macerasının alanı olmuştur.
09.11.2012
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.