7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
871
Okunma
GİYOTİN...
Giyotini dün keskinleyen kel kafalı celladı parmaklıklı pencereden izlerken, ona bildiğim en büyük küfürleri savurdum.Şu an tek özgür olan şeyi bu pencerenin dışına bırakabildiğim sözcüklerimdi.O yüzden o şefkatli cellada içimden geçenleri mırıldanarak söyledim.
Ömrümü daha çok uzatabilmek için o gece hiç yatmadım.Elimden gelse güneşi tekrar geri geri dünyanın etrafında sarıp, öldürdüğüm onca insanı geçici olarak hayatta olmasını istedim.Yaşamaları için değil itiraflarını yaptıktan sonra tekrardan onları öldürmem için bunları yapacaktım.
Gücüm yetseydi eğer paslı parmaklıkları kırmaya, gücümün yetmeyeceğini bildiğim için bıraktım hayal kurmayı.O yüzden demir kapının altından sunulan tabaktaki çiğ eti yemeye başladım.Kemikli kısımlara her diş geçirdiğimde kurbanlarımın teni aklıma geliyordu.
Kalan son ikisinin daha icabına baksaydım içim biraz daha rahat olacaktı, giyotin boynumu keserken, kesilen kellem gülümseyerek düşecekti en azından zemine.
Bu yüzden son günahımı gelecek olan rahibe bıraktım.Gülümsedim, rahibin şafak vakti yanıma gelecek olmasına.Bu yüzden tüm biriken gözlerimdeki uykuyu dışarıdaki giyotine bıraktım, keskin bakışlarımla.
Tan atarken gökte bir kızıl renk vardı kan rengine yakın.Belliydi gündüzün alabildiğine sıcak olacağı.Dizlerimi küflü duvarları ayakta tutan zemine iliştirip, bekledim.
Bekledim,bekledim bekledim.Dışarıda uyuklayan muhafızların esnemelerini duyarken hücremde, mektup yazmaya karar verdim gelecek olan rahibe.
Birkaç satır sonrası kendi günahımı kendim çıkarmaya karar vermiştim, duvarlara sinmiş eski mahkumların ruhuna sarılırken.Geçmeli taşlara parmak uçlarımla dokunup yapışmış olan yosunları sevdim duvara kazınmış olan sözleri okurken.
O an karar verdim.Gelecek olan rahibin oğlunu neden öldürdüğümü söylemekten.Ama içimdeki sır bana engel olmasını istemedim, dışarıda cellat beklerken beni.Bunları düşünürken, paslı sürgüler açıldı şafağın ilk aydınlığı hücreme yerleşirken.
Dizlerimi bir daha soğuk betona dayayıp, eğdim başımı rahibin yanında.Onun kulaklarına fısıldadığımda sırrımı, başımızdaki nöbetçileri gönderdi elinin tersiyle.Oğlunu niçin öldürdüğümü söylediğimde onun ağlamasıyla bende ağladım…
Öldürmeye kıyamadığım o son iki ismi söyleyemedim ona. Söyleseydim ona o da oğlunun yanına gidecekti.O yüzden celladın yanına gülümseyerek gittim.
Kralın öldürülmesi gerektiğini, beni günahlarımdan arındıran o rahibe bıraktım.Giyotin inmeden önce yanımdaki muhafızı kendi kılıcıyla yere serdiğimde….Kesilmiş başım yerde gülümsüyordu, kralın izlediği pencereyi…
-vala duramadım yine yazmadan edemedim işte......