- 461 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KASABA
Yağmur iki gündür aralıksız yağıyordu. Hayat adeta felç olmuştu. Vakit epey ilerlemişti. Karanlığa eşlik eden yağmur ıssız yollarda yürümeyi daha da zorlaştırıyordu. Arka arkaya çakan şimşekler, hızını gitgide arttıran fırtına adeta doğanın öfkesinin dışa vurumuydu.
Yazın en gözde sahil beldelerinden biri olan küçük bir kasabaydı burası. Yaza oranla aşırı kalabalıktan uzak, sessiz ve sakin olurdu kışın. Sezon bittikten sonra buranın en önemli gelir kaynağı büyük bir firmanın eğitim tesisleriydi. Belli aralıklarla eğitime gelen firma çalışanları yerli halktan sonra burada ikamet eden ikincil önemli gruptu. Normalde en önemli gelir kaynağı nüfusun yarısından çoğunun balıkçılık yapmasıyla sağlanıyordu. Kış mevsiminde ise gelen tesis misafirleri ekonominin canlanmasına olanak sağlıyordu.
Dışarıdan ilk bakıldığında göze çarpan en önemli ayrıntı buranın oldukça sakin görünümlü olmasıydı. Ama o gece yaşanacak olaylar bu durumun akışını inanılmaz derecede değiştirecekti.
Eğitim binası oldukça büyük bir alanda inşa edilmişti. İçi içe geçmiş kompleks yapılar oldukça kalabalık olurdu eğitim dönemlerinde. Eğitime gelenlerin her türlü ihtiyacı her zaman için eksiksiz karşılanırdı: O gece ise bir istisna söz konusuydu. Uzun süreden beri elektrikler ilk defa olarak uzun süreli kesinti halindeydi. Her yer zifiri karanlığa bürünmüştü. Normalde jeneratörlerin anında devreye girmesi lazımdı, fakat o gece işler hiç de umulduğu gibi gitmiyordu. Sistem tam anlamıyla devre dışı kalmıştı, bu da oradaki herkeste ister istemez sıkıntı yaratıyordu. Bunun haricinde her şey gayet sıradan ve normaldi. İnsanlar oldukça sakin fırtınanın dinmesini ve elektriklerin gelmesini bekliyordu. Merkezden yola çıkan teknik ekip tesise henüz varmamıştı. Eğitim koordinatörü gelen bir telefonla donup kaldı aniden. Yoldaki araba kaza yapmıştı ve bu saatten sonra tesise varması imkansız gözüküyordu. Kazanın mahiyeti ve arabadakilerin durumu ise meçhuldü. Koordinatörün bu haberi paylaşması aniden herkeste bir panik havası yarattı. Güzel bir havada başlayan ve her şeyin yolunda gittiği bir haftadan sonra durumun böyle bir hal alması adeta bir kabustu. Özellikle eğitime ilk kez katılanlar gitgide huzursuzlaşmaya başlamıştı. En makul seçenek yağmurun şiddetini azalttığı an kasabaya gidip yardım istemekti. Gerçi buna pek gönüllü yoktu ama bundan başka bir çare de yoktu.
Bir anda orada bulunan herkes duydukları bir patlama sesiyle olduğu yerden fırladı. Ana binanın alevler içinde olduğunu fark edenler gözlerine inanamıyordu. İçerde mahsur kalanlar feryat figan bağırıyordu. Neyin nasıl olduğu anlaşılacak gibi değildi. Kimi bağırıyor kimi ağlıyordu. Yerinde donakalanlar, haykıranlar kısaca herkes şoka girmişti. Alevler artmaya başlamıştı, buna eşlik eden duman ve koku orayı tam anlamıyla cehenneme çevirmişti. Saniyeler içinde ikinci bir patlama sesi daha duyuldu, öyle ki bu öncekinden de şiddetliydi. Çakan şimşeklerin aydınlığından bile yoğun bir ışık seli içinde kalmıştı her yer. Belki de erken yaşanan bir kıyametti tüm bu yaşananlar. Herkes kendinden geçmiş paniğin doruk noktasındaydı. Tam anlamıyla bir can pazarı yaşanıyordu. Bilinçsiz şekilde telaş ve koşuşturma içindeydiler. Ne yazık ki bu hiçbir fayda sağlamıyor tam aksine her şeyi daha içinden çıkılamaz bir hale sokuyordu.
Olan olmuştu. İnanılmaz derecede can kaybı ve yaralı vardı. Bu daha sonra belli olacaktı ama ne yazık ki facianın boyutu inanılmazdı.
Sabah olduğunda geceden geriye kalan manzara inanılmazdı. Vahşetin boyutu ve yaşananlar uzun süre hafızalardan çıkmayacaktı. Sebebin ne olduğunun sorgulanması gerekirken yaşanan kayıplar, hissedilen derin acı ve üzüntü her şeyin üstündeydi. Kayıplara ve yaralılara müdahaleden sonra ivedilikle geniş çaplı bir sorgulama başlatıldı. Ama onun ötesinde kurbanların ve yaralıların yakınları yaşadıkları tarifsiz duyguların ve acını etkisiyle adeta bir isyan çıkarmıştı. Herkesin işi zordu, çok zordu. Yüzlerce görevli, öfkeli kalabalık ve diğer herkes bu cehennemin ortasında çaresiz ve ızdırap içindeydi. İzdiham, panik had safhadaydı.
Büyük yankı yaratan bu vahşetin soruşturması yurt geneline yayılmış hatta yurt dışı destekli de yürütülüyordu. Organize olmuş soruşturmayla ilgili herkes deli gibi çalışıyordu. Aylarca sürdü olayın gerçek boyutunun araştırılması.
Diğer yandan bu sakin ve huzurlu kasaba o günden sonra lanetli olarak anılmaya başladı. Eski halinden eser kalmamıştı. Herkes tek tek terk etmeye başladı burayı. Kalan tek tük kasaba sakini ise inanılmaz derecede sessiz ve tarif edilmez bir korku içindeydi. Bekliyorlardı ama neyi beklediklerini kendileri bile bilmiyordu. Her yer gitgide daha da tenhalaştı. Ne gelen ne giden vardı. Sahilde yürüyüş yapanların yerini ıssız gölgeler aldı. Kahkaların yerini acı aldı. Tek anlamıyla burada hayat artık sona ermişti. Olayla ilgili herkesin ifadesi tek tek alınmıştı. Geride kalan üç beş kasaba sakini asla bununla ilgili konuşmuyor ve adeta birbirini suçlarcasına büyük bir huzursuzluk yaşıyordu. Aslında herkes hem kendini hem de karşısındakini potansiyel suçlu olarak görüyordu. Bir tür sessiz bekleyişti geride kalanların yaşadıkları.
Gerçek suçlu ya da suçlular asla bulunamadı. Kurbanlar bilinmezliklerle dolayı bu olayda ebediyete intikal etmişti, geride kalan yakınları ise duydukları öfke ve acıyla yaşamaya mahkum bırakılmıştı. Olayın bir diğer önemli ayrıntısı ise kasabanın ölüm sessizliğine bürünmesiydi. Gizem ve şüphe benliklerini esir almıştı.
Bu olay bugün bile gizemini korumaktadır. Kasabadan geriye kalan terk edilmiş evler hala sahiplerini beklemektedir. Her ne kadar yazılı bir belgeye rastlanmasa da kasabanın adı ‘’Ölüm Kasabası’’ olarak anılmaktadır. Ölümden de korkunç olan insanın içinde yaşadığı vicdan azabı, suçluluk duygusu ve şüphedir. Dünyanın en masum insanı bile bilinmezliklerle dolu bu hayatta zaman içinde kendinden bile şüphe edebilir. Aslında ölüm bir nihayettir; hissedilenler ölümden bile beter olabilir ve sonsuza dek sürer gider.
YORUMLAR
Akıcı bir üslupla yazılmış güzel bir öykü.
Ölüm, bir kez olur ve insan ölür, korku öyle mi ya, insan her gün ölür. Bir de suçlunun kim olduğunu bilmeden yaşamaya çalışmak, başlı başına bir kabus, yazarın da dediği gibi hepsi karşısındakini potansiyel suçlu olarak görür ve yaşamdan zevk alacağına korku duyar.
Tebrikler, sevgimle...