Bir Kadın
Bir zamanlar deli dolu bir kadın tanımıştım. Yaşanmışlıklara oranla kısa, güne oranla uzun bir sohbet ettik. Sanki hiç bir kelimesi olmayan bir anlaşma yapmıştık ki bir daha hiç görüşmedik. O gün bana kendi hikayesini anlattı; kendi hikayesi içinden geçen tuhaf yolcularını. Hiç unutamayacağım şu cümlelerini;
’’Ben burda duruyorum ve içimden adamlar geçiyor. Hep iyi yerlere gidiyorlar. . Vardıkları yerlerden beni arayıp beni hiç unutamayacaklarını söylüyorlar. Hiçbirinin aklına beni de götürmek gelmiyor üstelik. Ama benim hayatım yağmur yağana ve tekrar güneş açana kadar sürüyor. Sonu gelmeyen bir yalnızlık içinde hapsolmuş gibiyim’’
Onun anlattıklarında kendimi bulmamı bekleyebilirsiniz. Ama ben buna yanaşmıyorum. Sadece onu ve adamlarını yazmak istiyorum...
Onu koca adam diye seviyordum. Kafasını göğsüme koymaktan hep çekinirdi. Hediyeler almayı, gizlice takdir edilmeyi ama en çok da karşılıksızca sevilmeyi severdi...
Uzun yıllar önce bir kadın sevmiş koca adam. Öyle uzun yıllar ki bir insanı değiştirmeye, çok uzaklara götürmeye, çıldırtmaya hatta öldürmeye yetecek yıllar. O yıllarda doğmuş bir köpeğim olsa yaşlanmış ve çoktan ölmüş bile olabilirdi. Öyle yıllar ki koca adamdan hiç birşeyi silememiş. Ve bu öyle bi cümle ki okuyana aferin ona dedirtebileceği gibi ondan nefret de ettirebilir. Benim gibi. Benim içimde büyüttüğüm devasa nefretim gibi.
Onu tanıdığımda ben 17 yaşımda, o 27 yaşındaydı. Bakar mısınız üstünden birkaç sene daha geçmiş. O zaman bir çocuğum olsa anaokuluna gidebilirdi belki de. Saymayı öğrenir, güzel resimler yapardı buzdolabının kapağına asacağımız. Ama o benim yokluğumda yapabileceği bütün eylemlerin dışında kalan bir kale inşa etmek için uğraşmıştı. Herkese inat bir beni dışarda bıraktı. Bir beni dediysem de benden başka kimse yoktu hayatında. Sefil. Vazgeçilmiş. Tozlanmaya terkedilmiş. Öyle bir kaleyde ki o istediği zaman silinen duvarları vardı. İstemediğinde üstüme kayalar yağardı yüksek surlardan.
O duvarları yıkmak için çok uğraştım. Canımı dişime taktım!
Beni aldattı. Yatak odamıza başka bir kadını alarak hem de! Gelip bir de dedi ki ’’Sen de beni aldattın, yatak odamızı boş bırakarak’’ Böyle aldatma mı olurmuş? Olmaz olsun. Yatağımda, yanıbaşımda, başucumda, nefes alışverişini duyacak kadar yakınımdayken bile bana diğer kadınından bahsederdi. Düğünün, küçük kızının hayalini kurardı. Ne gelindim o düğünde, ne o kızın annesiydim. Bir hayalde bile yerim yokken o yataktan kalkıp gitmedim.
Onu uğurladım. Sevdiğimiz şehirden, aşık olduğumuz şehre. İkisi ne farklı kavramlar değil mi? İstanbul’u bi başka severdik. Kadıköy’ü özellikle... Ama birtek Ankara’da aşık olabilirdik. İşte bu yüzden onu uğurladım. ’’Birkaç ay sonra ben geleceğim peşinden. Hadi git şirin bi ev tut bize. Hayatımızı bu sefer sen düzenle. Kalenin duvarlarınıı ben yıktım. Evimizi sen kur’’ diyerek onu uğurladım.
Biliyorum; ben onu tanıdığımda kendi inşa ettiği duvarın altında kalıp ölmüştü. Öldürmüştü ruhunu ki bu bana aşık olması gerektiği anlamına gelmemekte. Ama onu ben doğurdum. Kasıklarımdan sancısı gtmedi günlerce. İlk nefesini aldığında ben yanındaydım. Benim nefesimden çaldığını çok geç anladım. Bana hiçbir zaman aşık olmayacağını biliyordum. O benim hem koca adamım, hem kendi ayakları üzerinde durmayı bilmeyen küçük bebeğimdi.
Şimdi bize, aşkımıza ait olan şehirde başka bi kadınla birlikte.İyi yerlerde. Belki çiçekli bir bahçe görüyor rüyalarında, benim kabuslarımın aksine. Beni soruyormuş üstelik. Arıyormuş. Ne diyebiilirm ki?
Devam edecek.....
...Od...
YORUMLAR
Kadın...
Bir çiçek olan varlık...
Ayakları altına cennet serilen...
Sevgi ve şefkat dolu...
Anamız, bacımız, cananımız
Sevgili ve narin kızlarımız...
Yoluna can verilesi değerlerimiz.
Onlara değer vermeyen bir kişilik gördüm bu yazınızda...
Devamını merakla bekliyorum...
Kutluyorum bu hassas konuyu başarıyla işlenişini...