- 1940 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
İBRİK OTU
Enterasan bir ot.
Kelebek etiyle beslenir. Ona göre yaratılmıştır.
Önce kısaca tanıyalım:
Yaprakları ibrik biçimindedir. Üstünde kapağı olan, boğaz kısmı biraz dar, gövde kısmı biraz genişçe ve en altta da içi sıvı dolu kısmı. Tıpkı dibinde bir miktar su bulunan bir ibrik. İbriğin ağzı içeriye doğru kıvrık, cazip tatlı balözü ile kaplıdır. Dışı parlak canlı renklerle donatılmış olan ibriğin içyüzü, balözü denen, kelebekler için çekici, kaygan ve yapışkan bir maddeyle sıvalıdır. Dibindeki sıvı da yapışkan balözüdür. Cazip bir yiyecek deposu bulduğunu sanan kelebek, ibriğin üst dudak kısmına konup iştahla balözünü yemeye başlar. Karnı doyunca uçmak ister ama, bacaklarını yapışmış olduğu yerden çıkaramaz. Tuzağa düştüğünü çok geç anlamıştır. Debelendikçe aşağı kayar, kaydıkça daha fazla güç harcayıp yukarı çıkmak ister. Sonunda sıvıya düşerek çabalaya çabalaya boğulur. İbrik otu da onu sindirerek beslenir.
Çoğu zaman pusuda bekleyen bir de örümcek vardır. O uzun bacakları ile yapışkan sıvıya tutulmadan ibriğin içine girip çıkabilir. Bir kelebek tuzağa düştüğünde örümcek onun ölmesini bekler. Sonra da ibriğin içine girip ava ortak olur. İbrik otu ile işbirliği içindedir. Bu işbirliğinden ibrik otunun ne gibi yararı olduğu henüz keşfedilememiştir. İbrik otunun içi ölmüş kelebek kalıntıları ile doludur.
Sömürgeci Haçlılar, özellikle Amerika...
İbrik otunu çok iyi incelemiş olmalılar. Dünyada kelebek huylu devlet adamları için kurmuş oldukları tuzaklar ne kadar da ibrik otuna benzer.
Av çekmek için cazip şartlar, masum görünüşlü gıda dolu depolar, balözü tadında tuzaklar, sırt sıvazlamalar, taktik öğretmeler, ödüller… Avlarını bir güzel doyururlar. Tatmin ederler, sonra onların ülkelerine sıra gelir. Onları da yapışkan sıvı dolu depoya çekip işlerini bitirirler.
Gözümüzü açıp baktığımızda bu tür örneklerle dolu bir dünyada yaşadığımızı görmek zor değildir. Saddam’ı, Üsame’yi, Hüsnü’yü en taze örnek olarak sayabiliriz.
Amerika yaklaşık 15 yıldır da bizim renkli kelebeğimizle uğraşmaktadır. Şöyle başladılar:
-Ey güzel kelebek! Kendini harap ediyorsun. Sen krallara layık bir hayat sürmelisin. Balsız çiçekleri dolaşıp duruyorsun. Üstelik o çiçeklerin sivri dikenleri var. Asla senin beslenmene müsaade etmezler. Her çiçek değiştirdiğinde diken silahları ve ısırganlar ile yara üstüne yara alırsın. Gücünü tüketirsin. Büyüklerin senin basiretini bağlamış, dünyayı tanımana mani olmuşlar. Sen onlardan akıllısın!
Sen ne istiyorsun, dikensiz çiçek mi? Bende var!
Gıda dolu depolar mı, bende çok var!
Dikenlere ve ısırganlara karşı yardım mı? Bana bırak!
İnanmıyorsan gel de bak bizim bahçeye! Tek yapacağın iş, büyüklerini dinlemeyip bizim bahçeye gelmek!
Bizim kelebek bazı kardeşlerini de ikna ederek, ya da bazı kardeşleri tarafından ikna edilerek büyük bir “cesaret”le denileni yaptı. Gitti, Amerika’nın bahçesindeki ibrik otlarından birine kondu.
Herşey ne kadar da güzelmiş, ne kadar da kolaymış! İstediği kanunları hiç muhalefetsiz çıkarmak. Seçimlerin iptali, aday değişikliği, muhtar bile olamazsın diyenlere nispet, oyların tamamını alıp meclise girmek. İktidar olmak, medyayı ele geçirmek, sanki sihirli değnek gibi bir şey. Çok kolay. Bunları yapacak “cesaret” de mevcut.
Batı medeniyetinin en güçlü hali, balözü dolu ibrik. Sadece ibriğin ağzındakilerden nasiplensek bile, bize sittin sene yeter. Memur maaşları mı ödenecek. Amerika verir. Borç para mı, burada çok var. Dikenlere, ısırganlara karşı destek mi? Onların tüm sırlarını Amerika biliyor! Herşey Amerika’da…
Eh bu kadar nimete karşı küçücük külfetler de olacak. Büyük Ortadoğu Projesine başkanlık etmek, milletin yüzde 90 ı karşı olmasına rağmen Amerika ile beraber olmak, koalisyon ortağı olarak, sınırlardan, havaalanlarından, limanlardan, hava koridorlarından geçmelerini sağlamak. Üsleri kullandırmak, sortilere göz yummak. Demokrasi saçarak Irak’a Afganistan’a , Libya’ya giren ortaklarına lojistik ve askeri destekler vermek. Maddi destekler de yetmezse dualar ederek manevi destek de vermek… İslam birliği gibi safsataların (!) önünü kesmek! Kıbrıs’ta çözümsüzlüğü savunanları alaşağı edip istenen tavizleri masaya koymak. Bunlar gibi hiç kıymeti harbiyesi olmayan (!) daha bir sürü teferruat. Şu kadar milyon Müslüman’ın öldürülmesi, ırzlarına geçilmesi, sömürülmesi, memleketlerinin yakılıp yıkılması… Olacak o kadar! Bu kadar balözüne karşılık bunlar ne ki?
Artık gururla ilan edebilirdi:
-Biz de Amerika’nın koalisyon ortağıyız! Kim ne derse desin! Biz de büyük devletiz! Operasyonların sonunda masaya biz de oturacağız! Irak’a düşecek ilk bomba ile hazinemize şu kadar dolar gelecek…
Balözü ile beslenmek çok şahane ama, yeni istekler de biraz tuzlu galiba:
-Rasmussen denen Peygamber düşmanını NATO’nun başına geçireceksin!
-Hık, mık! Tamam peki!
-Libya’da katliam ve yağma yapacağız! Bize yardım edeceksin!
-Hık mık! Tamam peki!
-Düşmanımız İran’a karşı İsrail’i desteklemek için füze kalkanlarımızı topraklarına yerleştireceğiz!
-Hık, mık! Tamam peki!
Tamam ama, bu arada bir iki yoklama yapar kelebeğimiz, bakar ki ibriğe yapışmış, ayrılmak için büyük güç gerekiyor. Balözünü bütün halka göstererek oy alma taktiği işe yaramıştır. Daha büyük güç şimdi arkasındadır. Ama nafile! Çabaladıkça aşağılara kaymakta, uçmasına müsaade edilmemekte.
İyi niyetle kendine nasihat etmek isteyen bazı zatı muhteremlere telefonla dert yanar:
-Beni aldattılar! Tuzağa düşürdüler! Ama ben daha fazla güç toplayarak bu tuzaktan kurtulacağım ve sizin öteden beri bana tenbihlediğiniz şeyleri yapacağım! Göreceksiniz, hem de kısa sürede!
Bu arada istekler gelmeye devam etmektedir:
-Şu haritayı gerçekleştirmemize yardım edeceksin. Bu BOP un haritasıdır! İşin başında sen başkansın, bu gerçekleşecek!
-Aman etmeyin, burada bizim de sınırlarımızın değişeceği yazılı, ben bunu nasıl yaparım?
-Mırın kırın ediyorsun madem ki, al sana istihbarat desteği, taze bilgi paylaşımı, dikenlerini kırman, ısırganlarını etkisiz hale getirmen için sana destek. Bak büyüklerinin uğraşıp da yapamadığı eğitim sistemini yapman için destek! Şimdi gidip Arap ülkelerine “laiklik” modeli olduğunu ilan edip empoze edeceksin. Suriye’de de iyi komşuluk, vizelerin kaldırılması, hükümetlerin ortak çalışma yapması gibi icraatlar senin güçlenmen içindi. Şimdi oraya da demokrasi götürmemize yardımcı olacaksın! Bak kurduğumuz tezgahla Müslümanların katliamını başlattık, Esed zaten Müslüman düşmanı. Bu tezgaha kolayca geldi, katliama devam ediyor. Bunları gösterip halkını kolay ikna edersin!
-Hık, mık olmaz! Bu bizi savaşa sokmak demek!
-Öyle mi? Bak uçağını düşürdüler, bak köylerini bombaladılar, daha ne duruyorsun, yürü! Buradaki harita değişikliğini sen yapacaksın. Rasmussen’in görev süresi bitti, hemen uzatacaksın! Suriye sınırına bizim askerlerimizi yerleştireceksin!
-Hık, mık! Hadi Rasmussen tamam ama, dikenlere karşı mücadele ileri gitmeye, benim de etrafımı tehdit etmeye başladı. Eğitim sistemi tamam ama, Eros, Zeus, Opis gibi konuları kasdetmemiştim! Hem bak bütçem açık veriyor, topraklarımı sattırıyorsunuz!
Kelebeğimiz kurtulmak için daha fazla çabalamaya başlamıştır. Zannetmektedir ki, ben başbakan olmasam bile, hükümeti ben kurmalıyım, ipler benim elimde olmalı, ben zirveye çıkmalıyım, ancak o zaman bu kapandan çıkacak gücüm olacak.
Ama dostlar, en yakın “kardeş”lerinin bile aykırı sesleri kendisine ulaştıkça, dehşete düşüp onları çocuk gibi azarlamaya başlamıştır. Kelebeğimizin kanatlarının ucu dipteki sıvıya değmeye başlamıştır. İbriğin işbirlikçisi siyonist örümceğin korkunç yüzü ibriğin üzerinde belirmiştir. Sıvının içinde kendinden önce tuzağa düşenlerin enkazını fark etmiştir.
Millet şimdi kelebeğimizden bir mertlik beklemektedir:
-Ben yanıldım, korkunç bir tuzağa düştüm, benden ibret alın, benim iki dünyam da karardı. Peşimden gelmeyin. Kelebekler özgür olmalı, ibrik otlarına konmayın, dik durun, dikenlerinizle, ısırganlarınızla kendiniz mücadele edin! Büyüklerin tecrübelerinden yararlanın!
Diyerek tarihi uyandırma görevini yapmasını beklemektedir.
Ey aydınlar, ey köşe yazarları, hocalar, bilgeler, siyasiler! Görmüyor musunuz, hepimiz ibrik otunun kenarına çekiliyoruz. Gelin henüz vakit çok geç olmadan kelebeklerin özgürlüğü için gayret edelim… Ülke hepimizin, ibrik otuna çektirmeyelim!
Merhum Erbakan hocamızın sözlerine kulak verelim. Çok geç olmadan!
VEBALİN AĞIRLIĞI
Ey kelebek, neler açtın başına,
Artık anla, çırpınışın boşuna!..
Yorgun kanatların sesi; tar tar tar,
Bu vebalini hangi kantar tartar!?.
Ekrem Şama
ekremsama@
YORUMLAR
Bir zamanlar Kaddafi'nin "Yeşil Kitabı" memleketimizde bolca satılırdı. Bu sene köye gittiğimde babamın kütüphanesinde küçük bir Kaddafi kitabı gördüm.
Yazarımızın siyaseten yetiştiği dönemlerde Kaddafi insan olarak ve "İslamda Sosyalizm" uygulamasının en nadide örneği olarak gösterilirdi.
Bir Ramazan akşamı,millet sofralarının başında ezan beklerken büyük bir anons ile açılan Libya Devlet Televizyonunda Kaddafi hazretleri halkına seslenerek yanındaki adamın bir hain olduğunu ve idam eilmesi gerektiğini söyleyip, elindeki silahla başına ateş ederek infazı gerçekleştirir.
Ve herkese iyi iftarlar diler.
Manyak Diktatörleri bile Ülkemizin Başbakanını ve Hükümetini kötülemek için göklere çıkaracak kadar gözünüz dönmüş mü?
Yoksa Başbakanımız o kadar eski dava arkadaşını partiye davet etti de sizi unuttu diye mi asabisiniz?
Bir de şu manileriniz beni öldürüyor.
"Yorgun kanatların sesi; tar tar tar,
Bu vebalini hangi kantar tartar!?."
Bu dizelerin "panzehiri" var ise bildirin de ...
Saygılarımla.
ekremsama
erolabi
Size de kolay gelsin .Allah hayırlı işlerinizde yardımcınız olsun.
Saygı ile.
"Ey kelebek, neler açtın başına,
Artık anla, çırpınışın boşuna!..
Yorgun kanatların sesi; tar tar tar,
Bu vebalini hangi kantar tartar!?"
Üstadım, sizin yazılarınızı okumak beni rahatlatıyor. Fikirdaş olmak ve düşüncelerin; yorumlamasını, dile getirmeyi bilen ve yetenekli bir kişi tarafından kaleme alınması çok güzel, çok keyfli.
Teşekkür ediyorum. Saygımla.