BU NE YAMAN ÇELİŞKİ...
İnsan bazen öyle olaylarla karşılaşıyor ve öyle durumlar var ki söyleyecek bir laf bile bulamıyor. Bir de dönüp kendine bakıyorsun, ne kadar saf kaldığını, bu dünyaya gittikçe yabancılaştığını duyumsuyor ve etrafında olup bitenlere sanki pencerenden bakar gibi sadece seyrediyorsun.
Örneğin; Ben dürüst, hiç bir hukuki suça karışmamış, vergisini muntazam ödeyen bir vatandaşım. Trafik kuralları dahil her türlü kanun ve kurala uyarım, uymaya özen gösteririm. Bir şahsa hakaretim bile yoktur... Ama başkaları tecavüz ediyor, alkollü araba kullanıp sakat bırakıyor, insan öldürüyor, hırsızlık yapıyor v.s... Ve bunların çoğu tutuksuz yargılanmak üzere salıveriliyor. Hüküm giyenleri de ben, vergilerimle hapishanede besliyorum ve çıktıklarında da mutlaka onlara iş veriyorum ki aramıza döndüklerinde tekrar tecavüz etsinler, sakat bıraksınlar, öldürsünler diye.
Ben bir bordro mahkûmuyum ya, daha maaşımı almadan vergim peşin peşin kesiliyor... Ama başkaları vergi ödemiyor ve sık sık affediliyor. Benim maaşım belli. Ama beş yıldızlı otellerde saraylarda dolarların altınların yerlerde saçıldığı düğünleri yapanların geliri nasılsa belli değil. Oysa biz alışveriş yaparken bile düşünüyoruz.
Biz doğayı koruyup zarar vermeyelim diye endişelenirken hatta ağaç dikme törenlerine katılıp ellerimizle ağaç fidanları dikmeye çalışırken, bir yandan ormanlarımızın yok olduğunu görüyoruz… Doğadan aldığımızı doğaya geri verelim diye hassas düşünürken, başkaları ormanı yakıp yerine ev yapıp satıyorlar. Aynı zamanda 2B ile affoluyorlar. Onlar zengin olurlarken, ben doğaya zarar gelmesin diye çöplerimi bile ayrıştırıyorum.
Benim babam ev alabilmek için bütün memuriyeti boyunca çalıştı didindi. Çok şükür başını sokacak bir evleri oldu... Ama başkalarının babası devletin arazisi üzerine gecekondu yaptı, sonra müteahhite verdi ve şimdi bir sitede elli dairesi var. Bense babamdan yadigar diye küçücük evi ve bahçesine kıyamıyorum.
Ben dişimi fırçalarken bile suyu devamlı kapatıyorum. Sebze yıkadığım suyla çiçeklerimi suluyorum v.s. Malum, suyu israf etmeyeceğiz ya... Ama başkaları golf sahaları yapıp çimleri için ya da bahçelerindeki havuzları için tonlarca su kullanıyor. Ya da bir yerlerde kaçak kullanıp para vermiyorlar. Onların kaçak kullandığı suyu da ben ödemek zorunda bırakılıyorum.
Biz evlerimizde elektriği nasıl tasarruf edeceğiz, gelen faturaları yüklü bulup nasıl ödeyeceğiz diye düşünürken, evlerimizi tasarruflu ampullerle donatıyoruz… Ama başkaları bir yerlerde kaçak elektrik kullanıyor ve faturalarını ben ödüyorum. Çünkü onlarla baş edemiyorlar.
Ben zamlı doğalgazımı nasıl ödeyeceğimi düşünüyorum. Birileri benim vergilerimle rahat yaşasın diye durmadan zam yapılıyor ve benim ağzım dilim bir şey söyleyemiyor. Zamlı hayata alışıp devam edip yaşayıp gidiyoruz.
Ben sağlık sigortamı istemesem bile ödüyorum... Ama başkaları yeşil kartla gidip, benim paramla muayene oluyor. Gerçekten ihtiyacı olana son kuruşuna kadar helal olsun. Ama bu ülkede kaç milyon yeşil kartlı var? . Kaçı hak ediyor? Arabası ile muayeneye gelen evi barkı olan yeşil kartlı kişileri gördüm ben.
Ben sabrediyorum, dinime ve tanrıma inanıyorum, bunları da Allaha havale ediyorum zaten. Doğru yol, iyi ahlak yolundan taviz vermiyorum. Ama onlar takiyye diyor, seninki değil benimki doğru diyor, dinimi kullanıp beni yönetiyor. Herkes kendi nemasına bakıyor.
Ben iki çocuk sahibiyim. Bakamadığım için değil. Sevgimi, ilgimi, bilgimi ve maddi gücümü en iyi şekilde çocuklarıma yatırıp, onların iyi eğitilmesini sağlamak, ülkesine saygılı, iyi ve temiz insanlar olmaları için çalışıyorum… Ama başkaları onlarca çocuk dünyaya getiriyor ve dünyaya salıveriyor. Eğitimlerini sağlayamıyor. Kendi haline bırakılıyor ve işsiz kalıyorlar. Bazıları kapkaç yapıyor, tinerci oluyor, katil oluyor. Siyasette de zaten çocuk doğurun deniyor, fakat nasıl bakılacağını tarif edemiyor. Sırf sayısal üstünlük sağlamak için.
Doğuda aşiret gerçeği var. Kimsenin aklına toprak reformu yapmak, aşiretleri çözmek gelmiyor. Çünkü ağaları ne derse onu yaparlar onlar, ağası kime oy verirse onlarda ona oy verirler. Korunamadıkları için değil ilerde işçi lazım diye onlarca çocuk doğurup geniş aileler oluyorlar. Aynı aileden bir sürü çocuktan bazısı dağa çıkıyor, bazısı ağasına maraba oluyor. Kızlar da küçük yaşta dedesi yaşındaki birisine satılıyor. Ya da töre belası kızlar insan bile sayılmıyor.
Öyle uzun ki bu liste... Say say bitmez. Ama ben, her türlü adaletsizliğe rağmen doğru bildiğim yoldan asla dönmeyeceğimi biliyorum.
Şükran Demirtaş