- 705 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
İnanma Bil
İnanma Bil
İnanç Nedir? Mutlak manada inanç var mıdır?
İnanç:Bir düşünceye gönülden bağlı bulunma.
İnancın tanımında bile bireyselliği görebiliriz! "Her gönülde bir aslan yatar" Yani her gönülde aynı aslan yatmaz! Demek gönülden bağlı olmak bireyseldir. İnsanlık için belki en önemli ve göz ardı edilen sorun burada! İnancın sistematiğinden doğan sıkıntıları aşamıyor insanlar. Gönüllerde yatana müdahale de bu yüzden oluyor. Mutlak manada deliksiz inanç olmaz, bilinç dahi mutlak manada tam olmaz! Bu boyutta algılarımızın göreceliliğiyle inanır ve biliriz. Kabiliyete göreceli. Çoğu zaman "İnanç", "Bilinç" yerine kullanılmış. Hatta bu ayrımı Sait Nursi; tahkiki (hakiki) iman, taklidi iman şeklinde ayırmış. Yunus ise "İlim kendin bilmektir" diyerek, bilmeye işaret etmiş. Yani hem kendini bileceksin, hem de kendin bileceksin; nakil bilgilerle oluşan inancı içselleştirip bilgiye, bilince çevireceksin.
İnanç ile bilinç aynı mıdır?
İnanma, bil!
İnanç ilk adımdır, neyi bileceğimizi bize bildirir. Bilmediğimizi öğrenmek için ilk adım inanmaktır. Define avcısı, toprağın altında hazine olduğuna inandığı için toprağı kazar! Kazıya başlamadanki hali inanç, kazı sonucunda (Bulur ya da bulamaz) bu da bilinçtir. Yani kazıdan sonra hazinenin varlığı yokluğu konusunda bilince ulaşabilir. Öncesindeki inanç durumu kendine özeldir. Sonraki durumu ise topluma aktarabileceği bir bilinç durumudur. Yani insan bilmeden inancını (doğru yanlış) olarak topluma aktarması sadece danışma kapsamında olur. Bildikleri ise tavsiye kapsamında olabilir. Bakın burada önemli olan şu; inanç da bilgi de danışma ve tavsiyenin ötesinde bir dayatma yetkisini vermiyor! Zorlama hakkı hiç yok. Toplumsal adaletin sağlanması için insanların hak ve hukukunu korumak adına zararlı unsurların zor kullanılarak engellenmesi inanç değil "Hukuk" alanına giriyor. Yani şahit "Ben inanıyorum bu kişi suçlu" derse delil olarak değeri yoktur. Şöyle demesi şahitlik açısından geçerli olabilir;"Ben biliyorum, gördüm!" Bu dahi diğer delillerle anlam kazanır. Bilmesi veya görmesi de kendine görecelidir!
İnanç bilince dönünce kalkar mı?
Elinde siyah bir kutu tutan adam, kutuda Dünya’nın en büyük elmasının olduğunu söylese... Kutuda elmas olduğuna inananların tamamı aslında kutuda elmasın olduğuna değil, kutuda elmas olduğunu söyleyene inanır! Çünkü elması görüp incelemediler! Elması önceden bilenler, elması görüp incelediğinde ise artık kutuda elmas olduğuna inanmaz, bilir. İnanç, bilince dönmüştür. Yani söyleyen aracı da inanç da kalkar ve bilinç gelir. Bilinç dahi öncenin öğretilerinin üzerine gelişiyor! Dikkat! İnsan genlerle taşıdığı bilinci kendi yaşadıklarıyla geliştirir. Deneyimleyerek kendi öz algılamasının sonuçlarını bilinç olarak edinir. Öncekilerin ona "İnanç" olarak öğrettiklerini o bilince çevirir. İnanç olarak aktarılan belki öncekilerin bilinciydi ya da sadece inancıydı bu deneyimlenmeden bilinmez. Burada inanç ona kılavuz olur. Çünkü inanmadan tercih yapamaz. İnandığı şeyi deneyimlemek için tercih edebilir. Buraya dikkat biri çıksa ve dese ki; "Bana inanın, kutuda elmas var!" Ama asla kutuyu açmasa; açılmasını isteyenleri de "Hain, inançsız" ilan etse, itiraz edenleri de çarmıha gerseler! Ne olur? Zulüm olur; inanç, bireysellikten çıkmış ve sistematik bir baskı aracı olmuştur... İnancın bilince yol vermeme hali oluşmuştur. Oysa herkesin inandığı şeyi sorgulama ve bilinç edinme hakkı vardır. "Bu Dünya’nın en büyük elması olmayabilir, belki bir yerlerde daha büyüğü vardır." diyen de olacaktır, hatta "Bu elmas değil" diyen bile olacaktır! Bireysel algılar ve inançlar açısından insan özgürce kanaat kullanabilir, tercih yapabilir.
İnancın bilince dönüşmesi esas. Bunun aşamaları elbet var. Örnekteki elmasın kutuda olduğunu söyleyene inanmak ilk aşama . Bu söyleme inanıp kutuyu açmak ikinci aşama, elmasa dokunma, inceleme aşamalarının en son noktası bilmektir. Bilinç halinde inanç kalmaz. İnanç hala varsa bilinç tam oluşmamıştır, şüphe vardır!
Son tahlilde; her konuda bilinç esastır. İnanç tercihe yol gösterir. İnanç da bilinç de kişiye göreceli olduğundan sistematik olarak topluma dayatılması sakınca doğurur. Tavsiye edilebilir, edilmeli. İnancın ve bilincin sadece tavsiye edildiği toplumlarda diğer insanların kendi öz bilincini oluşturması kolaylaşır. Zorlama olursa inanç gelişir ama bilinç asla açığa çıkmaz! Taklidi olan inanç, riya ve "Münafıklığa" zemin hazırlar. İnancı dini alana hapsetmek doğru olmaz. İdeolojik inançlar da dini inançlı veya ateist olmak da kişinin özgür kanaati tercihi olması sebebiyle inanç kapsamındadır. Bilince dönüşmesinin önü açık olursa su akar yolunu bulur. İnsanları standatlaştırmak melekleştirmek gibidir. Literatürde olduğu gibi melekler insana secde ediyor ise insanı meleklerden üstün yapan tercihi ve bilincidir. İnsanı, inanç alanına hapsedip bilince mani olmak; insanı melekleştirmek olur ki dinde aşırılık bu sonucu doğurur. İnanca mani olmak da aynı kapsamdadır. Bazıları da kendi bilinçlerinden o kadar emindir ki başkalarının inancına dahi tahammül edemez... Benzer haller çok yaşandı, yaşanacaktır.
Selametle,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Aileler yetistirilmedigi surece cocuklar toplumda yer arayacaklar bu unutulmasin,Toplum dedigimiz yerde egitimsiz,cocuklarin nerede serinleyecegi takip etmek cok guc olur..Buyukleri yok sayip bebekleri egitim neresine koyacagiz..
Egitim ailede baslar,okulda hazirlanir toplumda yasanir ise,huzur ve guven icinde yasanir.
Ben bu gun ki toplum ile neslimizin nereye yuruyeceginden kaygili ve endiseliyim..
Bizler buyurken evlerde nineler,delelerle buyurduk,ayni kulturden ve aksam yemege oturuldugu zaman ayni orf ve adetlerin yasandigi...Cocuk icin kendi karakteri icinde ailesindeki dogrulari uygulamak zor olmazdi bu yuzden,zira asagi yukari fikirler arasinda fazla ucurumlar olmazdi..,Simdi anne baba caliyor disarda,evde yabanci bakici,Kreslerde egitimi ne oldugu belli olmayan ogretmen statusunde ailenin tanimadigi ogreticiler..Birde bilisim dalinda TV ve Bilgisayarlarin serbest seyri ile buyuyen bu yeni nesil,,bir cok tezat icinde yetisiyor..
Sorunlar buyudukce buyuyor,ele ainmaz ise cokmeler yasanacak maazallah...
Tek care,orfune,inancina,INSAN OLMANIN ONEMINDEKI HAZLARI OGRETEREK,,ve de Dunya gelisimindeki ilmen ve fikren ORNEK OLMUS ULKELERIN YASANDIGI EGITIM ....
MERAL TICE tarafından 11/6/2012 4:23:39 PM zamanında düzenlenmiştir.
Ahmet Bektaş
MERAL TICE
Kendilerini yikiyor,ariniyor gorunselerde, menfaat ve yer edinme tarziyla yapilan tovbe,geri donecektir ah bir bilseler..Amac,Hak icin tovbe,hak icin temizlenme,olmali ,,
Bu zehir zemberek beyinlere bende cok sasarak bakmaktayim,,Insaallah yazilariniz samar olacak sahtelere vede gercegi gorebilme durumuna dusecekler..Kolayliklar dilerim arkadasim..selam.
Ahmet Bektaş
Statükoculuk
Bakınız dindar arifler ve dindar olmayan arifler çok çok ilerde! Toplumu güzellikleriyle süslüyorlar. Onlar asla statükocu ya da tutucu değiller. Bir hakiklati açığa çıkarmak maksatlı çıplak yazıyorum.
Statükoculuk, doğruluğu önceden kabul edilmiş, sorgulanmayan esasların kabulü olarak bakıldığında öyle bir zehirdir ki çaresiz kalan akrebin kendini sokması gibi zaman içinde statükoyu da yıkar! Yıkılan statükonun yerine ikame statüko oluşturmak için dine sarılanlar pek çoktur! Zamanında ideoloji üzerinden insanları tek tipleştirmek sevdası güdenlerin pek çoğu günümüzde "Din" üzerinden aynı şeyi yapmaya çalışıyor! Bakın sizi şaşırtacağım; günümüzde yüzeysel olarak din büyüklerini veya esaslarını slogan ve söylem bazında savunanların pek çoğu aslında statükoculardır. Bunların arasında; eski din karşıtları, eski hovardalar, eski üçkağıtçılar, eski haramiler, eski zilliler, eski despotlar çoktur...
Neden statükocular şerit değiştirir?
Bunun sebebi açıktır; statükoları öylesine eskir ki artık güncel hayatın gereklerine yeterli olmamaya başlar. Boğulurlar ve boğarlar. Bu yüzden çevrelerindeki sempatizanlar bir bir ayrılır! Yalnızlaşırlar, statükosuz yapamadıkları için daha önce şiddetle eleştirdiği statükolardan birine kapak atarlar. Böylece hem statüko alışkanlıklarını tatmin ederler hem de "İnsan" olarak saygı gördüğü bir çevre ihtiyacı giderilmiş olur. Statükocu olduğu için orada da rahat durmaz; içine girmeyi başardığı, kabul edildiği gruhun eski öğretilere ne kadar uygun olduğu konusunda cin fikirler geliştirir.
Bir kaç çıplak örnek vermek isterim.
Statükocu eleman daha önce şiddetle karşı olduğu "Baş örtüsü" konusunda özgürlükçü tavır almak zorunda kalmıştır ama bu sefer de başı kapalı olmayı güya överek; başı kapalı olanın bacaklarının da kapalı olması, başı kapalı olanın flört etmemesi, başı kapalı olanın açıktan oruç yememesi şeklinde cin fikirler üretir... Başka örnek; ideolojik olarak önceden kendi ilke ve esaslarını dayatanlar bu alışkanlıklarını bırakamaz ve hidayete erip şerit değiştirdiğinde bu sefer de yeni esasları ve ilkeleri dayatmaya başlarlar. Hacı olan şöyle davranmalı, namaz kılan bunu yemez/içmez, kıbleye karşı işenmez şeklinde cin fikirlerle insanların arasında görünmeye çalışır. Çünkü o bir statükocudur. O bir şeyleri korumak ve kollamak için yaratıldığına inanır. Bu koruma ve kollama her ne olursa olsun. Statükocumuz görev başındadır!
Statükoculara şerit değiştirten diğer bir neden; statükocular genişletmedikleri korudukları statüko yüzünden boğar ve boğulur demiştim. İşte günlük insani ilişkilerini dahi sürdüremedikleri için şerit değiştirmek zorunda kalırlar. Düşünün bir kez, kendi statükosunda genç erkekle yaşlı adam beraber olamıyor ise (Sübyancılık başka, reşit olanlar için söylüyorum, "Reşit" olmak yaş ile olmaz aslında konu uzar; oraya girmiyorum) ya da yaşlı kadın genç erkekle beraber olamıyor ise. Ve insan olarak böyle arzular da doğal olduğundan, kendi çok bilmiş statükosuna da böyle şeyler göstermelik ters düşünce mecburen diğer statüye kaçıyor... Bir de doğal ihtiyaçlarını meşrulaştırabiliyor ise yeni statüsünde; bal, kaymak. Para, seks, ahrette Cennet ve Dünya'da mevki de varsa statüko ne olursa olsun, fark etmez!
Son tahlilde statüko "Sırat" denge olarak algılanabilse muhteşem faydalar sağlar, bir şeyleri statik hale getirip durgunlaştırmak, daraltmak için olursa felaket olur. Her durumda, statükocular için statükonun ne olduğu önemli değildir. Önemli olan statik olmasıdır. Durgun, dar ve sadece kendi ve yandaşlarına menfaat sağlaması esastır.
Selametle,
Ahmet Bektaş
MERAL TICE
burayi anlayamadim ???
Ahmet Bektaş
ş alan sunmuş insanlara. Statükocular o alanı da daraltmışlar ama meşru olmayan alana zaten girememişler. İhtiyaç mutlaka kendine yer açar. İdrar sıkan altına işer. Teşekkürler. Okumanıza sevindim.
İnancımızı bilnce çevirmek için çaba sarfedeceğiz. İnancımızı paylaşıp bilincimizi de tavsiye edeceğiz. ,,
kARGASA VE HER AGIZDAN SES CIKAN BIR ULKEDEYIZ,KARANLIK GUCLER VAR ARAMIZDA,SAKLANMIS BIZDEN GIBI DURAN,
Umarim bilincimiz basaracaktir,umarim..
Ahmet Bektaş
MERAL TICE
Ben soruyorum mesala,diyorum ki 1 ve 6 yas arasi cocugun ogrenecekleri egitim,aileden gecmeli ama hangi egitimle cogalan aileden...Aileleri egitecegine,cocuklari topladilar kendileri egitecekler..dusunsenizya...((
korkunc dogrusu...amac.........?????merak icindeyim vede korku icindeyim..
Ahmet Bektaş
Kendi bilgimiz goreceli,inancimiz safi ,sadece kandimizle ilgili.,
evet,buraya kadar cok dogru dedigimiz anda, bakin iste kendi bilgimiz dogrutusunda bu dogru ve dogrular....
Yanlisliklardan Allaha siginarak,en dogruyu bizlere nasip eylesin duamiz ise,teslimiyetin rahatligi,bas edemeyisin itirafi..
.
Bir konuda yureginle inandigin,,seni ,beni,bizleri,daima iyiye ve guzele ceken elde tutulamayan ama hissettigin ic huzurun, hislerin,hislerimiz daima en dogruyu soyleyen vijdani muhasebemizle vede gercekten kurban olma yolunda inandigimiz,inancimizda buyuyen peygamberlerin yolunda mutlaka ,inancimiz ile yasamanin huzurunu bulacagiz.
Benzer haller çok yaşandı, yaşanacaktır.,derken...
Her koyun kendi bacagindan asilacaktir sozuyle,kendimizi gelistirmek ve yetistirmek adina,yasam tarzimiz olmali diyorum,,caresiz.,derken care biz olarak..
Ilim Ilim bilmektir,Ilim kendin bilmektir,ne guzeldir bu yol...Kendimizle bas edebildigimiz surece her kotuylede,her yanlislada bas edebilecegiz..
fakat,arsizligin,utanmazligin,ayyuka ciktigi ahir zaman denilen anlara girdi dunya...Kendimizi korumak,sorumluluklarimiza sahip olmak adina dikkatle serden uzak kalmak dusuyorsada,zaman zaman,kabugumuza da cekilmeyi,tefekkur etmegi deneyecegiz...Insan denen serden...uzak kalmanin yollari,tefekkur olacak....
Yaziniz cok guzel secilmis bir mevzuda,Cok tesekkur ederim,Gerekliydi su yasanan zamanlarda yine,inanc,iman ve insan adina sohbetler cok devamlica ele alinmali boyle.Yureginize saglik sevgili Ahmet bey kardesim..Allah razi olsun..selametle kalin..
.