- 1058 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Halikarnasyon Mühür Sayı 43
Halikarnasyon
Sabah yorgunluğunu gece huzursuzluğuna yorumladı. Düşünceliydi. Kitap bütünlüğündeki “İstanbul Şiirleri” ’yle ilgili dosyasına birkaç eskiz bulmak için, merkeze inip araştırmalıydı. Pencereden dışarıya baktığında beyaz düşmanların Smyrna’yı istila etmeye başladıklarını gördü. Çok kalabalıktılar. Silahlarını kuşanıp hemen evden çıktı. Minibüse binmek pek alışkanlığı olmamasına rağmen cepheye acele yetişmek için paraya kıydı. Kelle koltukta boğulmadan şehre indi. Karargahtaydı. Kafasındaki masaya düşüncelerini serip savaş stratejisini belirledi. İlk işi, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ni en yakın bir kitapçıdan bulup, onu içindeki askerlerine okutmaktı. Aceleyle bir holdingin köşeciğine sıkışmış, kimsenin uğramadığı bir kitapçıya girdi. Gençlik yoktu, kitap yoktu. Yoğun olarak ona saldıran düşmanla tek başına dövüşecekti. Her şey aleyhineydi. Ne olursa olsun kararlı ve aceleciydi. Bir an evvel gavur Smyrna’yı düşman işgalinden kurtarmak için dışarı fırladı. Dört koldan saldırıyorlardı. Savaştı. İçine sızmış yüzleri belirsiz ajanları iyi hazırlanmışlardı. “Su uyur düşman uyumaz” sözü doğruydu. Bir de yoksul halkı olmayacak vaatlerle kandırmışlardı. Cennet için bilet kuyruğuna girmişlerdi ümmet adayları. Dünyada olup bitenler onları ilgilendirmiyordu. Varsa yoksa kendilerine vaat edilen hurilerdi. Düşmanın vatanı ele geçirmek için yapmayacakları hile yoktu. Müttefiklerine giden yolu iyi niyet taşlarıyla döşemişlerdi çoktan. Onlarınsa onurları vardı, satılık değildiler. Düşman dört yönden ve ayaklarının altından saldırdı.” Yatak odasına bile sızdıklarını tahmin ediyordu. Osmanlı lağımcıları gibi yollarda gizli tüneller açmışlardı. Dördüncü gözlerini aralarına salmışlardı. Kimin ne olduğu artık belli değildi. Kendi gölgesinden bile kuşkulanıyordu”. Beklemediği bir anda havalandı. Kalleşçe ayaklarından tutup yere çaldılar onu. Kolu kanadı bilekten kırılmıştı. Kalktı. Savaşa devam ede ede sahra hastanesine gitti. Çekilen filimden sonra sağ bileğinde altı kırık olduğunu söylediler. Ameliyat önerip tam donanımlı bir hastaneye yönlendirdiler onu. Pazarlık başladı. Alçıya alamazlarmış kırık parçalı olduğu için. İlle de ameliyatmış tek çare! Vezir kızı Hızır gibi yetişti. Barış için doktorlarla masaya oturdu. Sevgili can yoldaşı, büyük Amazonlu komutanı da geldi. Geleceğiyle ilgili karar verildi, ameliyata alındı. Yemyeşil bir arenadaydı. Yanında sırasını bekleyen bir hanım gladyatör daha vardı… Gözlerini açtığında yataktaydı. Kolundaki sargı bembeyazdı; yattığı yatak, hemşirelerin giysileri de. Ödenecek parayı duyunca o da beyazlaşmıştı. Hazinesi tam takırdı. Satılacak ne malı mülkü vardı ne de açık artırmaya konacak namus anlayışı. Yapacağımız her şey “torunlarımızdan bize miras” diye düşündü. Kendi kurumsal birikimimden ödedi; daha nelere, ne kadar ödeyeceğini bilmeden. Hani faturalara bindirilen, ne olduğu belirsiz masraflar gibi. “Minareyi çalan kılıfını hazırlar” misali…
Ertesi gün pencereden baktığında, düşmanın Smyrna’dan çekilmeye başladığını gördü. Zafer onundu. Özverili mücadelesi sonucu olmuştu bu. Evet, kolu gitmişti ama Smyrna kurtulmuştu. Şimdi sıra beyazdaydı. İçlerine para çipi yerleştirilmiş beyaz meleklerin, o görünmeyen komuta kademesindeydi. Elini vermişti bir defa. Kolunun gitmemesi için nefes bile almıyor, konuşmuyordu. Gülerek verdikleri selamlarına yanıt vermiyordu artık. Yeni yeni faturalarla geliyorlardı karşısına. Meğer kim ona dokunduysa faturaya tabiymiş, dokunmatik yaşam gibi. Bu sayede bir şey daha öğrendi. Ne zaman telefonla hatırını, hizmetten memnuniyetini sorsalar, biliyordu ki hastaneye gittiğinde önüne imzalatmayı unuttukları söylenen, bir fatura koyacaklar. Ondan sonra mı? Ne arayan olacak ne de soran. “Öküz öldü ortaklık bitti” sözü “cuk” diye oturuyor bu ilişkilere… Sonuçta kazanan o oldu. Bu zaferi az bir kayıpla lehine çevirmişti. Şimdi kına yakmadan şiir yazabilirdi artık!…
(Sevgili Şaman dostu E.Bülent.Y geleceğine esrimiş olacak ki ona bir iki İstanbul şiiri daha yazmasını önerdiğinde, bilekten kırık sağ kolundaki dinazor markalı fotoğraf makinesiyle bu anı ölümsüzleştirdi!...)
Bu olay, M.Ö. V. Yüzyıl’da meydana geldi, ilk yaşamında. Bugün de aynı şeylerin yaşandığından kuşkusu yoktu… Damadı kalyonuyla gelip onu Efesus’a götürdü. Bu papirusu da Efesin o dünyaca ünlü kütüphanesinde hamamcılar sokağına karşı yazmaya başladı. Tarihe minnet borcunu ödeye ödeye…
Şubat 2012 / M. Mazhar ALPHAN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.