- 723 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Tanımsız Tutkuların MevsimidirAşk
Işıkları ıssız bir seviyle kucaklayıp, müstesna bir gençlik iksiriyle yaşanmamış aşklara kuşansak
O uğultulu yaşam sevinçlerinin kırık halkalarına tutunarak çürümüş ömürlere gözyaşlarımızı sürsek
Sonra acemi dilimize yangınları da sevdirip, eriyen renklerin girdabına dalarak serinlesek
Bir bıçak sokulsa arlı yaramıza, kutsanmış bir namlunun umarsız hıçkırıklarına tutunsak…
Sınanmış yaşanmışlıkların ihtimalleri hep gözyaşıdır sevgili, ardında kalan birkaç dizeyle okşar bizi
Suskun ağlara sarılmak gibi asildir ağlamak, yurtsuz bekleyişlerin kekre miadına sarmalar öfkemizi
Vizesiz ayrılıkların en soylu hıçkırığıdır özlem, bir turna kanadında gezdirir yüreklerimizi
Sevinçler ekeriz yaban ovalarımıza, unutulmuşlukların penceresinde bekletir gölgemizi…
Ruhumuzdaki ve yüzümüzdeki soylu resimleri mavi sulara atardık, katran karası bir gecenin türkü geçişlerine gönlümüzü ve bedenimizi attığımızda. Dudakta melodi, kulakta haz olurdu yaşamak, sevdalı gözlerimiz birbiriyle buluştuğunda. Acıların dar geçitlerine asi zulümler pusu kurduğunda, derin korkularımız yanaklarımıza sokulduğunda terlerdi ellerim, sen sevdalı bir gülüşün resmini çizerdin bir çırpıda, sarılırdık yeniden uluorta.
Seni düşündüğüm anlardı kanadığım vakitler. Katran karası yüreğimde prangalar birbirine sürtünür, yasaklı gönlümün zindanlarında yüreğim yangınlarla bölünür, bedenimdeki onca acı dile gelir, en saf gülüşlerin kuyularından ilençli sular çekerdik. Her yangın ruhumuzun dünleriydi, her yangın bendeki sendi ve her çırpınış hicranlı buluşmalarımızın adresiydi.
Onca acı içerisinde geçerken günler ve birbiri ardına düşerken hoyrat takvimlerden özlemler, ben yaşanası gönlünün kıraçlarında çocuklar gibi gezinirdim. Masallar sürüp kınalı avuçlarına seni düşlerdim. Yasak bir medeniyet olurdu yokluğun, sokulurdum rüyalarındaki en masum gülüşlerine ve tutunurdum kadın düşlerine umutlarımla sarmaş dolaş olurdum.
Örselenmiş pastillerden acırdı dilimiz. Sessiz hıçkırıklar durağında bizi bekleyen vapurlara atardık terli bedenlerimizi. Az gider, uz gider yoksul umutların pazarlarında yeni umutlar seçerdik kendimize. Canhıraş bir ömürdü sırtımızda taşıdığımız. Sevmelerden, sevişmelerden ve özlemlerden muzdarip ruhumuzu ne yapsak avutamazdık. O özlem yüklü gemilerin güvertesinde soylu ve korkusuz sarılışların özlemini çekerek hep ufku ve üzerimize doğmayacak şafağı gözlerdik.
Özlemle sulanan bir çiçekti oysaki gönlün. Hangi sözcüğe dokunsam sen kanardı, sen olup hıçkırıklara kuşanırdı. Yorgun kervanlar geçerdi aşkın çöllerinden her gece ve ben ipekten dokunuşlarla sarıp sarmalardım sevini o gözyaşıyla donattığım sevişmesiz döşeklerde. Duvarda ayna olurdu hayalin, atlar dörtnala koşardı kırlarımda, umutlar yeşerirdi dağlarımda ve senli masallar gerçeğe dönüşürdü bir anda, kadın gözlerinde.
Paralanmış onca mezar taşıydı talan yalnızlığımız. Akışkan bir ömrün en haylaz penceresinde yan yana iki resimdik. Bulutlar geçerdi başımızın üzerinden, sesimiz birbirine karışır, ölümsüz savaş meydanlarında yokluğumuzun gölgeliklerinde buluşurduk. Islanmış bir kuşa avuç olurdu ansızın ellerimiz, bozulan yuvalarını tamir ederek onların gözyaşlarını kuruturduk. Mevsimler kırık düş zerreciklerine yenilenmiş ruhunu sürerdi sonra, dertlerimiz kabına sokulur, derinliklerimizin o sarı sularında yoksul sarılışlarla birbirimizin olurduk.
Umursamadıkça sevginin gücünü karanlık denizlere atardık aşkın kanlı gömleğini, Ruhumuza çarparak göğsümüzü okşardı nazlı bir dalga, sen avuçlarında sakladıkça sevdalı bir öpücüğü, delirmişliğimin durulmasını beklerdin sabırla. Uçuklara bölünmüş dudağına şifalar sürerdin.
Hangi valsına tutunursak tutunalım, mutluluk boyuydu inadına gittiğimiz ve her tik takta yaşamla sobeleştiğimiz. Bakışlarının derinliklerinde, ellerim seviyle tutunurdu aşkla biçimlenen gövdesine. Dudağında leyli vefa, ıslak bir tabu gibi yapışkan ve örseli umutlar taşıyor kıskanç ruhunda, yanarken hicaz alevlerin terli yatağında. Yorgun düşünüşler kitaplığından şiirler okusun kulağına o sevdalı adam. Fısıltılı bir sessizlikle sokuluyor kadın ruhuna ve huzurlar serpiliyor ömürler bahşeden tenine.
Hislerimizin o ıslak güvertesinde ben o tılsımlı güzelliğinin günbatımlarına dalıp, uzakları izlerken, sen içli bir kemanın yayına tutunarak alev biçiyordun hercai vakitlerden. İç çığlığına güller serpmişse bir adam ve üşüyen yüreğini tüllerle donatmışsa gün senin olsun gül bakışlı yar, varsın akşam olmasın. O gecikmiş akşamların yelesine tutunarak sana masal kuşundan ne çok öyküler getirmek isterdim oysa. Yaşlı gözlerine sevdalı parmak uçlarımla dokunarak ve sarmaşık gözeli saçlarına ılık baharlar damlatarak o çağlayan yüreğine, o kadın gönlüne diz çökmeyi dilerdim.
SelahattinYetgin
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.