- 674 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
CUMHURİYET ÇOCUĞU
Okul önünde gözüme çarptı yoksul çocuk, geleceğine yalınayak koşuyor ve gazete satıyordu. Oldukça zengin olduğu her halinden belli başka bir çocuk, uzun boylu iri cüsseli, kör bakışlı şoförün açtığı kapıdan dışarı süzülürken; hayat diğer çocuk için ne keskin bir jiletti ne de kahkahadan bir duvar. Durdu çocuk öylece baktı diğer çocuğa ve balıkçı meyhanesinde sabahlayan babasını düşündü.
Toprağa eğilmiş mevsimsiz açan bir çiçekti sanki yoksul çocuk. Gözlerini kırpmadan bakarken zengin çocuğa, denizde fırtına, kıyıda tutuklu bir harf gibi kaldı. Onun geleceğini çalmıştı kadayıfın altını kızartan Atatürk düşmanı sefiller… Yılmıyordu Cumhuriyet çocuğu ve emindi istikbalinden. En büyük Türk Atatürk’tü ve onun emanet ettiklerine sahip çıkacaktı. Ne giyemediği markaları ayakkabılar, ne de yiyemediği adını bilmediği yiyecekler... Hiçbir şeye özenmiyordu. Cumhuriyete âşık pencereden bakan gözleri özgürlüğüne koşuyordu.
Bir Freud meselesi gibiydi onun hayatı. Şimdilik kabahatti gülmesi kalabalıkta. Şehrin en kuytu yerinden koşardı gün ışığına ve elinde gazoz, cebinde leblebi ile tepeden seyrederdi Öztürk Serengil’i sinema perdesinde. Ve gülerdi tek başına… En çok iki tarafa yatırılmış ortası olmayan bıyıklara gülerdi. Hiç benzemezdi etraftaki badem bıyıklılara. Mizahın ortasına düşerdi ve marazi bir yeşşe!! ile de kahkahalara boğardı kendini. Sonra elleri cebinde ıslık çalarak yürürdü sokaklarda, aşırı kalabalıklaşmış İstanbul’un ucuz, çiş kokan mahallesine girer kirden duvarları görünmeyen evine zor atardı kendini. O gün deliksiz bir uyku çeker, gün doğumuyla yeniden girerdi hayatın içine. Perdesi kısa gelmiş mahalle kahvelerinin önünden geçerken yaşça kendisinden büyük komünist abileriyle karşılaşırdı ve onlardan dinlerdi dünyanın adaletsizliğini. Hırslanır, o güçle inerdi tenekeli mahallenin lehimsiz sokağından şehre…
Meydandaki, şaha kalkmış atın üzerinde tüm heybetiyle duran Atatürk’e bakar; büyük abilerin söylediklerini düşünürdü. Sömürü neydi? Komünist kimdi? Faşist olursam zengin olur muyum? Cumhuriyete sahip çıkarsam özgür olur muyum? Düşünceleri ile gözleri dalardı ufka ve sömürüyle, çatışmayla ilgili sözler kulaklarında yankılanırdı birden. O günlerde aklına yerleşmişti Atatürk’ün yaptığı devrimlerin önemi, yönetim şekli Cumhuriyet ile özgürlük savaşçısı, yaşadığı çağın eksiksiz insanı yoksul Ernesto Che Guevara…
Mahallenin çirkin, kirli, emekçi insanlarını düşündü. Gözleriyle girdi o evlerden içeri. Sofradaki bir parça ekmek ve birkaç zeytin takıldı gözüne. Televizyonun üstündeki dantel, duvarda ağlayan çocuk tablosu, yırtık kilimler, solmuş düğün fotoğrafları… Fonda çalan Gencebay şarkısı “Batsın bu dünya” diyordu. Eğer insanları bir lokma ekmeğe muhtaçsa gerçekten batsa mıydı dünya? Kafasını salladı, içlendi birden, gözlerinden damlalar sabırsızca yol aldı yanağından.
Omuzuna konan el kendine getirdi, düşüncelerinden sıyırdı o yoksul çocuğu. Birden iri cüsseli, bakışları kılıç kadar keskin otuzlu yaşlarda bir adama dönüşüverdi. Kolundaki bilmem kaç bin dolarlık saate baktı.
“Vakit tamam” diyordu.
Yerinden kalktı kendisine uzanan Türk Bayrağını eline aldı, arabasına doğru yürüdü. Bu kez onun şoförü kapısını açıyor ve “Buyurun efendim” diyordu. Fonda “Dağ Başını Duman Almış” marşı çalıyordu. Arabasına bindi ve şoförüne;
“Yürü oğlum, doğru Taksime… Cumhuriyete sahip çıkmalıyız diyordu Cumhuriyet çocuğu.”
Hülya TÜRK
29.10.2012
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.