- 579 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Denememeler-2
Saçmaysa, bize de değebilir elbet!
Azizeyi Öldüren Bizdik
Herkesin bir Barbara’ya ihtiyacı olduğu zamanlardı…
Mevsim sonbahar. Bu sefer dili geçmiş zamanda anlatmak için hiçbir rüşvet vermedim ilham efendiye. Ne bir sigara, ne demli çay, ne acı, ne bir şarkı, ne de… Sedyelerde taşınan ruhlardan öğrendiğim bir yabancılığın tutsaklığında, saç telleri gördüm yakılmak için beklenen. Yabani meleğin yanına varıp sordum:
—Neden saçlarınızı yakıyorsunuz?
Barbara toprak içindeydi. ‘Ben sizin hayaliniz, umudunuz, hülyanız; belki de takıntınızım’ dedi. Ben duydum, onlar da duydu, ama kendi sesimize inanmak istedik. Ne zaman ölü bir kuş, sakat bir köpek, zehirlenmiş bir kedi görsem, aklıma ‘papa’ geliyor. Şimdi kaç önder, önünde durduğu taraf için ölüyor? Demagoji sahtekârlığın aşinası ve Barbara yalanı, sahtekarlığı ve durmayı sevmiyor. Keşke Barbara da topraktan elbisesinden soyunsa da, fallara yine de inanmasak!
Çorba
Hayat sudur, çorba da!
Edebi Osurganlar
Eleştiri yapıyor kalem:
‘Saçma, çok saçma! Bunun nesini beğeniyorlar anlamış değilim. Gereksiz bir edebiyat düzmecesi var burada. Ama insanların tepkiler gerçekten çok farklı. Düşünen ve yaratıcı insanlar yerine, kopyacı, kolpacı ve tarzsız yazarlar daha fazla satıyor. Gelirlerini kullandıkları yer, yine köhne bir edebiyat penceresi. Odalarının içi küf tutmuş ve kireçle, çeşitli halk oyalatma yöntemleri ile çok başarılı oluyorlar. Bunlara bir dur demeli! Kimi sokaktaki ufacık çocuğu, kimi dini; özelliklede son yıllarda Mevlana’yı mesela, kimi parayı, kimi etnik kimliğini kullanıp, son derece ajite edilmiş, hüznün kaynağından çıkmışçasına eserler üretiliyor. Ama ben buna da karşıyım. Kaynak filan değil; onların hepsi sahtekâr. Her yaşadıkları olay sanki yazılmak, anlatılmak zorunda! Hayal dünyalarına seyahat etmekten korkan insanın, sıkışmış ve bunaltıcı eserleri ile zaman kaybına, hayal erozyonuna neden uğramak zorunda bırakayım ki kendimi?‘
Kompleks yapmaya gerek. Tüm ansiklopediler, arzupedi üflengeçliğinde sarfiyattan başka bir şey değil! Zekâsını cam fanus içerisinde koymuş egocuklar, suyun içinde boğulabileceklerini hâlâ anlamamışlar! Oysa ıslaklık saklanamaz. Yanarsa, uygun da olursa, koparılırsa sağından solundan, Barbara’nın saçlarını yaktığı evveliyata bir dönüş olabilir her gözleme özlem.
Toprak İçin
İnsanlar binalar dikmeye, inşaatlar içerisinde gülmek için direnmeye devam ediyor. Ama denek olmak, rezil olmak değil, karamsarlığın üresine kanal açmak değil, aldanmadır. Topraktan var olan canlı, ondan kaçıyor. Toprağı küstüren varlık, sebeple arıyor, uzmanlaşmak için yıllarını veriyor. Kaybetmeyi arzu etmek, ihanet etmek değildir. İhanet edenler için, işkence asil bir cezadır. Bunu uygulayan yine toprak, su ve ateştir. İnsan küstahlığına devam etsin.
Çok-Az
Çok seversen, Çok içersen, Çok yersen, Çok koyarsan, Çok gidersen, Çok istersen, Çok kazanırsan, Çok kaybedersen, Çok boşalırsan, Çok ağlarsan, Çok gülersen…
Durursun.
Az, çoğu azdırır.
Durursun.
Çoğu kabul etmeyince, azı da bulamazsın.
Durmak istemezsin, ama durursun.
Felsefenin Ücra Sokakları
Çeşitli yollardan hayra yorulması gerekecek bir şeydi. Ama insan yapmak istediği bir şeyi, yapmak için kimi zaman sebep aradığını söylemez. Riyalıdır insan. Kendine sahipliğini sever. Yolsuzlukları, tecavüzleri düşünmez. İnsanın yaşadığı azıcık da olsa, ferahlık denen duygu, tüm şerli inkılâplardan öte, cover yapılmamış mısraların sendromsal sağırlığına benzer. Gamzeleri dolduran şeytan değildir. Bilakis insan şeytana özenir. Yabani melek gidince, silahı aldım elime. Çok defa elime silahı almıştım, ama bu sefer içerisinde on beş mermi bulunan bir silahı öldürme düşüncesiyle elime almıştım. Tabancalar filmlerde göründüğü gibi hafif değil. Hasretle pembe filmlerin yüreğin kemirgenliğine sırra açamadığı toprak kokusunu, efsunlu sabrın kaytarıcılığına koyunca, pelesenk edilmiş sapkınlıklarda, çığırtkan melodramların tekdüze inleyişlerini söndürdüm tetik de. İntihar, aslında katletmektir. Bunu anlamak için, düşünmemek gerekiyordu. Ama katilleri incelersek, cahil katillerin yanı sıra okumuş pek çok katille karşılaşabiliriz. Bu bir yazgı mı, yoksa hangi tercihli tespit alım seti, bilinmez. Parfümü berbat olan ruhlara oklavalı sözler manasız kaçardı. Sonra kel bir vicdan buldum yanı başımda. ‘Gelen gider’ demedi, aradım defalarca. Boğuk sesiyle net cümleler kurunca, şemsin sessiz oluşuna inanabilirim diye nefsimle mütarekelere başlıyordum ki, kararı verdi iç çekişlerim. Evet, birini öldürmekti, intihar etmek! Bunu birini kendin olarak görmekle alakasını düşünmek lazım geldiği anda, ötelenecek malzeme olduğunu bir kenara not aldım. İnsan düştükçe, yükselen bir varlık olmasına rağmen, neden her düşen yüksek yerlerde bulunmuyor? Her düşen, mukavemetine inanamıyor aslında. Düşüp de, çıkabilmek kolay gelmiyor. Buna inansa, inandığını yapabilse, zaten yükselecek ve var edebilecek, var olan her şey gibi. Kötü olanı seçiyor. Şarjör içerisindeki mermileri çıkarıp, temizleyip, tekrar bastıra bastıra şarjörün içine gömmeyi seviyorum. Resmedilen karesel bir paradigma ve gölgesi dualarda gizli gibi. Mermiler var oluşun içerisinde aksin kör edici sızısı gibi. Tövbe etmek için on dört artı bir kurşun mu?
Hayır, insan ölmek istiyorsa, kimseye zarar vermeden bu işi yapmalı. Eğer ölecekse mesela, denizde boğulup da, deniz adamların saatlerce onu aramasını sağlamamalı. Ambulans ile hastaneye kadar götürülmemeli. Yanmamalı. Damalarını kesip de, gece gece ilk deneyimlerini yaşayan genç doktorun cerrahı aramasına sebep olmamalı. Asmamalı kendini. Bedenini o ipten çıkaracak güçlü insanlar olmalı! Atlayıp yüksek bir yerden, yere çakılmamalı! Bir keresinde on birinci kattan biri asfalta atlamıştı da, itfaiye o adamı asfalttan çıkarana kadar ne kadar uğramıştı! Silah da pis, etrafa kanın akacak ve onu temizlemekle uğraştıracaksın milleti. Peki, nasıl intihar edebilirsin ki? Sanırım kendine kıymak, ölümle özdeşleştiği için cazip geliyor. Basit ve kolay olanı! Ama yaşamak gamzelerin çöküntülerini siyah gamlarla dolduran ve kamburlar çıkartan bir eylem! Esas olan buna katlanabilmek. Silahı bırakırken sarı çarşafın üzerine, insan öldürmenin komik olduğunu anladım. Vuruyorsun ve bitiyor. Diğer dünyada da yoksa senin için, bu dünyadan gitmeden önce en mutlu insansın. Ama köpekler leş yerken tat almaz. Varlığındaki büyük şehvet ve öfkedir o görüntüyü bize sunan. Yasakların izdivacında, beynin serinde sulandığı bir manzaradır. Ama insan, insanı yemekten dahi çekinmezken, itlere izin verilmeli!
İnsan ifade yoluyla sadece varması gereken yolda yapması farz olan meseleleri öğrenebilir. Maruz kalmadan, hiçbir canlı tecrübe edemez. Düşünceyle insan ne kadar meşgul olursa olsun, yaşamadığı müddetçe, insan eksiktir. Düşünmeyen bir insanın, tecrübelerini anlatması gibi her defasında… Denge unsurunu kaçıran derin rüyalardır bunlar. İnsan sever, insan acı çeker, mutlu olur, tapar, sevişir, boşalır, yanar, kıvranır, esner, öksürür, hıçkırır… Ama bunlar hayatta kalmak için var olan şeyler. Var olmak için de, kansız fikirlerde yüzmek var olsa da, kışın sakladığı ve göstermediği toprak kadar masum olamaz insan. Tabanca var diye, ölmek istemek, öldürmek, düşünmeden tecrübe edenler için geçerlidir. Vurulmuşlardır, başkalarının da vurulmasını ister, ama neden, nasıl, ne diye olduğunu düşünmez! Bu devrin sabit kalması için gudubetliktir. Hasetli bir insanın şeytandan daha tehlikeli olduğu gibi… Bir keresinde şeytan haset birinin yanına gelmiş ve ne oldu, hayırdır diye sormuş. Şeytana bakmış adam ve demiş ki: ‘Şu komşumun bir ineği var, onun ölmesini istiyorum.’ Şeytan bu fikri sevmemiş. Adama demiş ki: ‘Ben sana on inek vereyim, ondan daha çok ineğin olur, zengin olursun’. Kıskanç insan kabul etmemiş, illa komşusunun sahip olduğu ineğin ölmesini istemiş. İnsan da öyle! On canı olsa, hepsi bir gün ölecek. Ama başkasının canının, başkasının hayatındaki güzellikleri yok olduğunu görmek, satanist eyleminden sonra hediyenin kan emişten sonra, kanlı dudaklarla cinsiz olarak öpüşmesi gibi. Sapkınlığın doğurganlığı bu yüzden İblisi dahi aşıyor. Ama insan aklını denk almıyor. Çizdiği resimlerde ortak hayalleri çağrıştırıyor ve bir başkasının kendi hayaline ermesini kabul edemiyor. Çıkmazın olduğu yerde, giriş de mutlaka bir çıkış kapısı doğurur önermesine benzer bir şekilde, şeytan lanetli olarak kıyamete dek yaşayacaksa, evvele dönmek istenen bir yol oluveriyor. Pişti olan varlık tahayyülleri, kancasını kendi olgusallığından çıkartıp, gözlerinin gölgesine mahsus yağmurlara sevk edip, kendinden ıraklaştırıyor. Katillerin çoğu ‘ben suçsuzum’ neden der? Aslında suçlunun bahanesi ilke dönmek, suçu başkasına atmak ve sonra vicdanını rahatlatmak! Ömrü boyunca adam öldürmüş bir askerin, aldığı tazminatları çocuk esirgeme kurumları için kullanması gibi…
Tamir edilmek, çiviyle izi belirtilmiş birikimlerin tekrardan eskiye dönmesini sağlamak… Yanlış olmasın, ama suçu kabul etmemek de bir suçtur. Suçtan kaçmak, suçu sahiplenmenin gözyaşları gibi; mızmızlanmaktan başka bir şey değildir. İnsan kendi varlığını dünyaya yerleştiriyor ve hiçbir şey bulamıyor, göremiyor. Bir yer edinemiyor. İnsan, var olmanın otoritesi içerisinde yüzüyor ve elinden gelenler, yüzüyorlar. Ama ne kadar çabalasa da insan, herkesi aynı son bekliyor. Motiflerin tümünde aynı cinayet sebebi yer alıyor. Duygularını fahiş ekranlarda görmek istiyor. Ama sönmek, hokka içerisinden kayıp gitmek tarafsızlık ve masalın sona ermesi… Deneyimlerin cennetinde, cehennemi görüp, yaşamak dünyanın yorgunluğuyla benzeşen bir şey ve daha az sorunlu şey, başa gitmeyi istememek. Yine de bir çıkış kapısı varsa, evveldedir. Tetiği çekseydim, kan akacaktı. Bardağı bıraksaydım, yere düşecekti. Ateşe doğru yürüseydim, yanacaktım. Okumasaydım, anlamak için çabalamayacaktım. Ve konuşmasaydım, susmayacaktım!
YORUMLAR
Son zamanlar da, düşündüğüm bir konu "intihar".. Kendi adıma aklımın ucundan geçmeyen bu eylemi, çok yakın bir arkadaşımın düşündüğünü öğrendim. Sonra ona aksi cevaplar vererek neden böyle bir şey düşündüğünü anlamaya çalıştım.
İntihar edenlerin ilk nedeni çaresizlik. Sonrasında çevreye tepki. Hem onlar için, öldükten sonra cesedlerinin kimleri uğraştırdığının da, bir önemi yok.
Hayata, dünyaya ve insanlara öfke duyuyorlar. Kendi çaresizliklerinden dolayı başkalarını suçluyorlar.
Allah'ın varlığına inanıyorum diyip, ahiretten şüphe ediyorlar.
En sonunda onu hepten inkar edip. Vijdanları rahat bir şekilde bu eylemi gerçekleştiriyorlar..
Tebrik ederim, iyi bir yazıydı. Hakkın Sesi.
byn_eser tarafından 10/30/2012 12:03:44 PM zamanında düzenlenmiştir.