- 820 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
GEÇMEYEN GEÇMİŞ 3
Kadir o an kaçmak istiyordu, olabildiğince uzağa kaçmak. Hatta geldiği İstanbul dan bile daha uzağa, kapıya doğru yöneldi. Babası, ‘’Abi hoş geldin, gitme ne olur ‘’ dedi. Salonda ki herkes, Kadir’e baktı gitme dermişçesine, Kadir bir anda durdu. Babası, Kadir’i abisine benzetmişti. Kemal, kardeşinin koluna tuttu, ‘’Seni abisi zannetti, Alzaymır da normal böyle şeyler beni de bazen babasına benzetiyor. Şu anda kim bilir kaç yıl öncesine gitti’’,dedi. Kadir bu hastalık hakkında bildiği kulaktan dolma bilgilerdi. Aklının yitirdiğini bir nevi bunama olduğunu düşünüyordu. Kadir gitmek ile gitmemek arasında bocaladı. Telefonu tam vaktinde çalmaya başlamıştı, Kadir’in cankurtaranı gibi oldu.
Telefonuna baktı arayan oğluydu. Bahçeye çıktı, oğlunun sesi iyi geliyordu. Oğlu babasını merak etmişti. Gündüzde birkaç kez aramıştı zaten. Kadir, oğlu Sedat dan çok memnundu, hayırlı ve iyi bir evlattı. Babasına işlerin yolunda olduğunu merak etmemesi gerektiğini söyledi. Kadir oğluna iş konusunda da sonuna kadar güvenirdi. Onun sağduyulu olduğunu, ticaretten anladığını ve işyerinde kendisini aratmayacağını biliyordu. Bütün işlerini gözü kapalı oğluna bırakabilirdi. Baba oğul, çok sıcak ve duygusal bir telefon sohbeti yapıyorlardı. Sedat babasını teselli ediyordu, çok fazla üzülmemesini, kendisine dikkat etmesini söylüyordu. Babasına benim için değerlisin değince, Kadir’in yanaklarından yaşlar süzülmeye başladı. Gün boyu ağlayamamanın verdiği sıkıntıyla sessizce ağlamaya başladı. Telefonu kapattığında, ‘’keşke bende babama böyle diyebilseydim ve oğlumla olan ilişkim gibi olabilseydi’’, derken sessiz dökülen gözyaşlarına hıçkırıklarla ağlamaya başladı.
Aklına, rahmetli olan karısı geldi. Öldüğünde Sedat beş yaşındaydı, küçücük bir çocukla koca şehirde bir başına kalmıştı. O zaman annesini arayıp ondan yardım istemeyi çok düşünmüştü ama yapamamıştı. Ölen karısının ailesi çok destek olmuşlardı. Sedat’ı ve kendisini Aylin’in emaneti olarak görüyorlardı. Telefonuna baktı onlarda aramıştı ama o sırada telefonla konuşmak için uygun bir zaman değildi. Biraz rahatlayıp kendini toparlayınca onları aradı. Babası ve annesinin, sıcak teselli veren sesleriyle kendini daha iyi hissetmeye başlamıştı. Aylin’in ölümünden yirmi yıl geçmesine rağmen, hala akrabalık bağları kopmamıştı. Bunun sebebi Sedat’tı aslında ama Kadir de onlarda birbirilerinden kopmak istememişlerdi. Bunca yıl geçmesine rağmen anne baba diyordu onlara. Küs olduğu babasının yerine koymuştu kayınpederini. Çok özlediği ve göremediği annesinin yerine de kayınvalidesini koymuştu. Onlara gönlünü açmıştı onlarda Kadire kucaklarını ve gönüllerini açmışlardı.
Sonra bahçenin kapsını çarpıp gidişini daha doğrusu babasının silahla koşturduğu ve üzerindekilerle evi terk etmek zorunda kaldığı gün aklına geldi. O gün babasına çok öfkeliydi, babasına ‘’geberde kurtulayım senden, seni öldürmek istiyorum’’, demişti. Babasını bıçaklamak için bıçağı tuttuğu eline baktı, sanki yine bıçak varmışçasına elini sıkmıştı. Babasının sesi kulaklarında çınlıyordu, ‘’Beter ol, bile bile nasıl o adamların yanında yer alırsın. Orospu bir kız yüzünden babana bunu nasıl yaptın. Senin gibi evlat olmaz olsun’’, diye bağırıyordu. Sanki karşısında sinema oynuyormuşçasına evin duvarına bakıyordu Kadir. Yıllar öncesinde çevrilmiş bir filmiydi izlediği. Başrollerde kendisi ve babası vardı ve ağlayan zavallı annesi. Birde babasını tutmaya çalışan abisi, babası silahı ateşlerse abisi vurulmasın diye abisinin önüne geçen ablası Meryem di filmin diğer oyuncuları.
Kadir sonrada nezarete geçirdiği günleri aklına geldi. Çok dövmüşlerdi, babasına haber göndermişti, oradan çıkartması için ama babası kılını bile kımıldatmamıştı. Orada yediği dayaklar aklına geldi. Polisi’in ağzından kaçırdığı cümle senelerce beyninde bozuk plak gibi tekrarlanıp duruyordu. Polis, ‘’Hop çok dövmeyin dedi babası, biraz ders verin birkaç gün içeride kalsın aklı başına gelsin dedi.’’ demişti. O an Kadir beyninden vurulmuşa dönmüştü. Polise, ‘’Beni babam mı içeri attırdı. Sen ne diyorsun?’’ diye sorsa da polis kırdığı pottan rahatsız olarak dışarı çıkmıştı. Kadir, polis sussa da babasının yaptırdığını anlamıştı. Babası bunu yapabilecek kişilikte ve güçteydi. O zamanlar babası sağ partiden Belediye başkanıydı.
Kadir sanki üşümüşçesine titriyordu. Çok uzaklardan bir ses geliyordu kulağına, ‘’Abi, abi hadi hava serin içeri gel’’,diyordu. Kadir sanki zaman tünelinde yirmi sekiz yıl öncesinden gelirmişçesine bir müddet geçti ve etrafına bakındı. O zaman kapıda kendisine seslenen Hatice’yi gördü. ‘’Dalıp nerelere gittin, hadi hava serinledi hem geç oldu yorulduk yatalım’’,dedi. O gece Kadir çok karışık rüyalar gördü. Babası kendisini öldürmek için silahını ateşlerken, merminin üzerine oğlu Sedat atlıyordu ve oğlu ölüyordu. Babasına bıçakla saldırırken, ipte sallanan karısı boynunda kendini astığı iple birden karşısına geçiyor ve babası yerine onu bıçaklıyordu.
Babası ve kardeşleri aynı evde bir hafta geçirdiler. Kocası Astsubay olan Hatice’nin, kocası görev yaptığı birliğine dönmüştü. Ablası Meryem’in ise kocasının Sonat da beyaz eşya mağazası vardı. O da bazen onlarla kalıyor bazense yemekten sonra evine gidiyordu. Abisi ve yengesi evdeydiler. Abisi Kemal emekliydi, başka bir şehirde okuyan kızının yanına taşınmışlar ve orada yaşıyorlardı. Oğlu da evlenmiş ve aynı şehirde yaşıyordu. Kemal de çocuklarına yakın olmak için, çocuklarının yaşadıkları şehre taşındılar. Sonat’tan oldukça uzaktı ve çok sık gelemiyorlardı. Ancak yaz tatillerde ailecek gelebiliyorlardı, bazen Kemal anne ve babasını görmeye yalnız geliyordu. Oğlu da telefon edip duruyordu ne zaman geleceksiniz diye.
Bir hafta dolmuş annelerinin yedisini yaptılar. Hatice bir hafta daha kalıp döneceğini söyledi. Meryem’in kocası ise çok huysuzdu. Kadir, ablasını dövdüğünden bile şüpheleniyordu. Eniştesi hep yü Meryem’e sesini yükseltiyor bağırıyordu. Bazen de sanki vuracakmış gibi elini kaldırıyordu. Meryem ise vuracak korkusu ile kendini geri çekiyordu. Kadir ablası için çok üzülüyordu. Giderken çok güzel bir kız olan Meryem şimdi çok yaşlı gözüktü gözüne. Oğlu’nu evlendirmiş torun sahibi bile olmuştu ama yinede kocasından korkuyordu. Çok çökmüştü ablası, ‘’Ah ablacığım sana bu herif ne yapmış böyle,’’,dedi içinden.
Babası ise kendisine bazen abi diye sesleniyordu. Bazen de hiç sesini çıkartmadan öylece bakıyordu. Kadir, babasının bazen bakışlarından kendisini tanıdığını düşünüyordu ama söylemiyordu. Bir keresinde babasının kendisine bakarken, gözlerinden birkaç damla yaş süzüldüğünü görmüştü. Acaba geçmişte yaptıklarının yanlış olduğunu düşünüp pişman olduğunu mu düşündü ama babası gaddar bir adamdı ve pişman olmazdı. Hafızası bir gelip bir gidiyordu. Abisinin demesine göre üç senedir bu haldeydi ve günden güne kötüye gidiyordu. Yalnız kalması mümkün değildi. Bu zamana kadar annesi bakmış, ablası Meryem de yardım etmişti. Bundan sonra ne olacaktı.
Aile meclisi kuruldu. Hatice,’’Benim gitmem gerekiyor. Kocam çağırıyor çocuklar evde perişanlar. Biz lojmanda kalıyoruz, babamı oraya götüremem. Hem babam evini bırakıp gitmez’’,dedi. Abisi Kemal ise, ‘’Kız üniversitede okuyor biliyorsunuz. Oğlanla gelinde çalışıyor torun ise biz buradayız diye komşu bakıyor ve mızmızlanıyormuş. Bize alışık çocuk, babaannesini arıyor. Ne zaman geleceksiniz diye sorup duruyorlar bizim artık onların yanına gitmemiz gerekiyor bizde duramayız. Babamı götürsem kızın okulu ağır, bazen babam bağırıp çağırıyor hem yengende torun bakıyor. Bende götüremem’’,dedi. Meryem söylemese de kocasının kötü olduğunu herkes biliyordu. O götürse kocası Meryem de babalarına da huzur vermezdi. Zaten Meryem annesi sağken, annesine yardıma geliyordu. Kardeşlerin içinde Sonat da yaşayan bir o vardı. Kadir, kardeşlerini dinliyordu ve konuşmaların nereye gideceğini kestirmeye başladı. Onlar bir şey demeden, ‘’Beni unutun, ben bakmam siz delirdiniz mi? Hem benim gitmem lazım’’,dedi. Kardeşleri gözlerini dikmiş Kadir’e bakıyordu. Kadir mümkün değil dermişçesine başını sallıyordu.
Abisi, ‘’Bak kardeşim senelerdir yoktun. Çekip gittin, tamam gitmekte haklı olabilirsin ama anne baba ile bizler ilgilendik. Babam sonraki yıllarda siyaseti bırakmak zorunda kalıp hastalandığında biz yanındaydık. Annem iki kez kalp krizi geçirdiğinde de biz yanındaydık. Babam beş yıldır hasta ve günden güne kötüye giderken de biz yanındaydık. Şimdi sıra sende, hem Meryem sana yardım edecek. Babam şimdi çocuk gibi kimseye bir şey yapacak gücü yok. Anlayacağın kardeşim geçmişte ne olduysa oldu. Bizde bakacak kimse yok üstelik yeğenim işleri gayet güzel götürüyormuş. Öyle demiştin. Yani senin İstanbul’a gitmen şart değil, sensizde yapabiliyor. Üstelik orada oğlundan başka seni bekleyen kimse yok. Sen bakacaksın babama en müsait olanımız sensin. Hepimizin evliliği ve çocukların okulları için bunu yapmalısın. Fedakarlık sırası sende. İtiraz etmeni kabul etmiyoruz’’, dedi. Diğer kardeşleri de evet anlamında başlarını salladılar.
Kadir,’’Bunu yapamazsınız babamla aramı biliyorsunuz. Ya adama beni tabancayla koşturdu. Ben ona bıçak çektim, nasıl benim bakmamı istersiniz bir birimizden bu kadar nefret ederken’’, dedi ama kardeşlerinin dinleyeceği yoktu söylediklerini. Kemal, ‘’Adamın haline bak’’, dedi. Babasını göstererek.’’Sence bir şey yapacak hali ve aklı var mı? Üstelik tek suçlu o değil biliyorsun sende çok masum değilsin. Hem üzerinden bunca yıl geçti o çok yaşlandı, sen olgunlaştın. Emin ol ikiniz içinde bu iyi olacak’’, diyerek kardeşlerine döndü. ‘’Hadi gidiyoruz, Kadir babasıyla kalmaya bu akşamdan başlasın’’ dedi ve kardeşler babalarına Allaha ısmarladık değip gittiler.
Kadir, babasına baktı çok çaresiz ve aciz gözüküyordu. Mustafa Beyde oğluna bakıyordu, aklı yerinde olmadığı gözlerinden belliydi. ‘’Abi, benim uykum geldi, yatalım’’dedi. Kadir babasına baktığında küçük bir çocuk gördü,’’Eee baba kırk yıl düşünsen ikimizin evde bir başına bir birimizin gırtlağını sıkmadan duracağımız aklıma gelmezdi. Neydin ne olmuşsun. Sayın Belediye Başkanı Mustafa Güven’’, dedi.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
29.10.2012
YORUMLAR
iki bölüm birden okudum hem de zevkle..sanki bir roman...hadi bakalım devamını bekliyorum..bence bu burada bitmez...ne hayatlar var bilmediğimiz....sevgiler...
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
sevgiler
hikaye çok güzel anlatımın akıcı ve ahengi eklenince okunası bir yazı olmuş.
tebrikler.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
selam ve saygılar
Artık yabancılaşmış iki insan. Üstelik biri hasta ve hatırlamıyor bile. Kadirin işi zor. Bakalım daha neler olacak. Yüreğine, emeğine sağlık Eraycım. Sevgilerimle...
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
sevgiler gönülden
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
sevgiler
cok dokunaklı bır yazı okudum kalemınızden ders aölınacak bır öyku olmuş
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
beğenmene sevindim
selam ve saygılar