PARAMPARÇA bir vazo...düğüm düğüm boğazım...
Kırık sırça bir vazo kaldı biz’likten çıkıp gittiğin o uğursuz kapı önünde ve yüzü yere dökülmüş birkaç lale, zemheri gölgesinde yaşanan bir aşk düşünden geriye...
yani senden, yani benden, yani biz’den...
- Gitmiştin ! ve nasıl şuursuzdum...
Ne kadar çöküp öylece bakakalmıştım o lanet kapının ardından bilmiyordum, tek bildiğim kendime döndüğümde kucağımda boynu bükük birkaç lale olduğuydu ve parça parça bir vazo hemen önümde...
-Vazo ? düğüm düğüm boğazım...
- Vazo mu ? ellerimde benden bağımsız bir titreme...ahh öyle üzgündüm o vazo için , öyle üzgündüm ki...Üzgün mü ! Ne saçmalıyordum ? Bir vazo nasıl bu kadar önemli olabilirdi ki o an ? İçimde huzursuz bir kıpırdama...Cam bir vazoydu alttarafı işte ! Peki, peki ya o kahredici paramparçalığı...
- Pa-ram-par-ça ! Başım dönüyordu, kara bulutlar dönüyordu, iç’ime baktım vazo’ya bakar gibi, vazo’ya baktım sonra iç’ime bakar gibi, derin derin baktım gören gözlerle...Paramparçaydı... Tarifsiz acılı bir soluk göğsümün kafesinde, - bırak diyordum bırak, daha nekadar tutabilirsin ki onu içinde - boşluk duygusu düşer gibi uçurumdan öncesi ve yolunu bulam bir çığlık dudaklarımda patlayan sonrası... Sağır olmuştum sesimden yada duymamak için inkarı seçiyordum... Bir kapı çarpıyordu sesimde, bir vazo kırılıyordu...Kucağımda laleler...
-Ve ağlıyordum işte daha önce hiç ağlamamış gibi, ağlıyordum işte gözyaşımda boğulur gibi...
Ne kadar sürmüştü bu buhran ve benden , içimden geriye ne kalmıştı bilmiyordum, tek bildiğim kendime döndüğümde kucağımda parça parça sırça bir vazo olduğuydu ve boynu bükük birkaç lale hemen önümde...
-GİTMİŞTİN işte !...
29 Ocak 20008
03.40