BİR KUŞ MİSALİ
Ben kanadı kırılmış bir kuştum, son çaresi hızla uçarak penceredeki cama çarpmak olan… Yuvamı kaybetmiştim ve şuursuzca uçuyorken semada, hayatın telaşını karşıladığın bir sabah görmüştüm seni. Her şeyimi kaybetmiştim ve hayata tutunmak için bir sebep arıyordum, sebebim sen olmuştun. Ama senin kendine bile ayıracak vaktin yoktu. Sabah erkenden çıkıyordun. Akşam erkenden yatıyordun. Senin sevmek gibi boş arzulara, aşk gibi boş işlere ayıracak vaktin olmayacaktı hiçbir zaman. Benim çabamsa bir avuntuydu kendimce… Ama sevmiştim seni bir kere ve pencerenden ayrılmamıştım. Tan vaktinde uyanıyordum senden önce ve seni izliyordum sessizce, ne güzel uyuyordun. Melekler gibi masumdun derin uykularda, şen çocuklar gibi gülümsüyordun. Düştüm bir gün hayalinin peşine, yol boyunca eşlik ettim sana, senin için ve sana doğru gelişim adına kanat çırpışımdan haberin yoktu.
Selamlaşıyordun herkesle ve kimilerine vakit ayırıp sohbetleşiyordun. Bense seni nasıl sevdiğimin düşüncesindeki saflıkla sana geliyor, kimi zaman kıskanıyordum. Sen peri kızıydın bu ışıklı şehrin, ben toprağın oğluydum fakir ama gururlu… Aynı karede fotoğrafımız olsun isterdim, siyah beyaz dahi de olsa… Kalbinde bir yerim olsun isterdim, zerre kadar küçükte olsa. Ama bunun mümkünatı yoktu biliyordum, kurbağa masalındaki gibi kolay değildi, benim bir öpücükle prense dönüşmem. Dönüşsem ne olacak ki; farz edelim büyü bozuldu; tek mal varlığı sana duyduğu aşkı yüreğinde servet gibi saklayan beş parasız bir prens, yalan söylemesini bilmeyen, onuncu köyden kovulmayı dürüstlüğü ile başaran, kendini düşünmeyip dünya insanların mutluluğunu düşünen, sana yatlar, katlar, loş ışıklar, pırlantalar, hatta ve hatta aşık olunabilecek takım elbiselerin içinde gülümseyebilecek bir ruh veremeyecek olan, baldırı çıplak prens neyine yarardı ki…
Gece tüm hüznü ile çökerken, pencerenin balkonuna zor tutunmuştum yorgun kanatlarımla. Savaşıyordum senin için, olan sabahlarda sevdiğine seranad eden bir roman kahramanı gibi, senin için söylediğim şarkıları hiç duymadın. Fark etmedin varlığımı bile? Gözlerinde başkasının göz izi vardı. Bedeninde taşıdığın ateş bana ait değildi. Ne kadar çok istemiştim yanında olmayı, başımı göğsüne koyup acabasız uykuları sana sunmayı. Ben en çok kendine sadık olmanı arzulamıştım. Seni öyle çok sevmiştim ki, daha sonra anladım öylesine çok sevmenin sana işkence gelip benden uzaklaştırabileceğini.
Karşılıksız bir sevda, umutsuz bir aşk ve rotasız bir yolculuktu benimkisi. Bir an bir yazar olup, yazılarla seni anlatmak isterdim, bir şair olup mısralara bir gelinlik kızın gergefine işlediği gibi işlemek istedim ama biliyordum imkânsız bir tutkunun eşiğinde olduğumu. Kalbimi hiç bilmeden sen, pencereni bir gün olsun açmadın bana. Senin açılmış pencerelerin vardı; başka ruhlara ve hayat sahnende gölgeme bile yer vermedin. Seni bir tapılacak kadın edasıyla sevsem de. Hissedemiyordun beni, sevdamı hissedemiyordun, çünkü senin sevdamı hissedecek vaktin yoktu, çünkü senin hissettiğin sevdaların, yaşadığın korkuların, seni boğan sorumlulukların, seni senden alan dünyevi dertlerin vardı. Bense bir hiç gibi hissediyor, sana baktıkça, gözlerinde olmadığımı düşündükçe hiçleşiyordum. Oysa elini tutup gezmek istemiştim, koluma girip hayata “bak gör ben kendimi adayacağım sevgiliyi buldum” diyerek benimle geçtiği dalgaları suratına bir tokat gibi çarpmak istemiştim. Ben sadece beş dakika da olsa teninin sıcaklığını avuçlarında saklamak, gözlerine bakıp son nefesimi vermek istemiştim. Basit düşünceler bunlar değil mi?
Aslında ben sana doğru kanat çırparak geldim. Biliyordum, bu sana geliş bir intihardı. Boynumu kırmak ihtimali de vardı ama en azından ellerinde ölmek olasılığını da göz ardı etmedim ve kim ne derse desin sevdim seni. Cama çarptım ve kırıldı kanadım. Fark ettin sonunda beni, avuçlarındaydım ve ölmek istedim o an. Ölümle yaşamın arasında mekik dokudum. Avuçlarından bedeninin sıcaklığını aldım bedenime ve kırılan kanadımı sardın. Artık pencerenin diğer tarafındaydım. Birileri geliyordu, dudakların mühürleniyordu. Birileri sana sarılıp saçlarını okşuyor, birilerine söylediğin sevgi sözcüklerini duyuyordum kanadımın acısını değil ama yüreğimin acısını hissediyordum. O an anladım hayat sahnene bir süreliğine girmiş olsam da gölgemi dahi bırakmamam gerektiğini. Pencereyi açmıştın bir sabah. Kanadım kırıktı ve acıyordu. Yüreğim kırıktı ve kanıyordu, yanında kalsam daha çok tükenecektim bu sevdayla. Seni içimden terk ettim önce, sonra seni gömdüm yüreğime ve kanat çırptım, acılarımı yanıma alarak… Sen yoktun, ben hala seni seviyordum ve ben sonsuzluğa uçtum. Sevdim seni kuş misali.
Baki EVKARALI