SESSİZ İNTİKAM
Göğüs kafesimde hissettiğim muazzam acı gözlerimin dolmasına neden oluyor. Önce dizlerimin üzerine çöküyorum ve yerle selamlaşıyorum. Yüzüstü kaldığım pozisyondan bir hamleyle sırtımın üzerine dönüyorum. Gökyüzü karanlık mavi... Yüzüme vuran yağmur damlaları belirli belirsiz haritalar çizerek yüzümden aşağıya süzülüyor. Hareket etmek istiyorum ama bedenim müsade etmemekte ısrarlı. Orada öylece durmuş, ağırlaşan göz kapaklarıma engel olmaya çalışıyorum. Başımı kaldırmaya çalışıyorum fakat bir ayakkabı tabanı alnımdan yere doğru bastırıyor. Elimle göğsüme dokunuyorum ve acının yanına servis edilen kırmızı sıvı parmak uçlarımı boyuyor. Derin bir nefes alıyorum. Henüz ne olduğunu kavrayamayan kayıp bilincim kepengini indiriyor...
****************
Göz göze geldiğiniz, yanından geçip gittiğiniz, aynı ortamda -diyaloğa girmeseniz dahi- bulunduğunuz insanlarla hayatlarınız, kaderleriniz kesişir. Bu anlarda yapacağınız en ufak yaklaşım hareketleri kaderinizden dışarı bir kapı aralar ve misafirinizi içeri alır... Ve bazı misafirler herkesi yok etmeye hazırdır. Ya annesini, babasını hiç görmemiş bir çocuğun kaderi, onu tek gözeten ağabeyi ise ve o da giderse? ....
İşte benim hikayem de böyle başladı.
Yüzüstü yattığım yatak bu gün sanki elleriyle üstünden atarak uyandırıyor. Sıçrayarak gözlerimi açıyorum. Saatin alarmını en az 5 kere ertelemeden uyanmayan ben, alarmdan beş dakika önce uyanmıştım. Kendime şaşırıyorum, hiç istifimi bozmadan sigaraya uzanıp alevliyorum bir dal. Gözlerimdeki bulanıklık bir kaç nefesten sonra normalleşip kayboluyor. Sırtüstü yatıp yuvarlak dumanları duvara gönderiyorum. Tavana bakarken kurduğum hayaller yeşil ekran karşısında bir aktörün atlayıp zıplaması kadar acizce ve salakça. Yinede ’hayal işte bedava.’ diye düşünmüşümdür.
Tereddütlü bir kalkışın ardından sersem adımlarla yüzümü yıkamaya gidiyorum. ’Bu gün çok iyiyim.’ Aynaya gülümsüyorum. Havluyu da kullanıp bi köşeye fırlattıktan sonra odama geri gelip saniyeler içinde hiç kararsız kalmadan üzerimi değiştiriyorum. ’Giyinişime önem veririm ama kendime göre.’ deyip ikinci kez aynanın karşısından ayrılıyorum. Apartman kapısından çıkarken tek umut ettiğim ev sahibiyle karşılaşmamak. ’Ödeyemediğim kiraların hesabını yapacak durumda değilim.’
Sokakta en çok ilgimi çeken şey; sabahın köründe dedikoduların yapıldığı camlara tünemiş yaşlı mahalle sakini teyzeler. ’Evet sakinler. Dilleri de sakinleşse keşke.’ Kafamı araba camlarında göre göre ilerliyorum. Mahallenin çıkışında heykel kedi bu gün de bana bakıyor. Biten sigaramın yerine -gidenin yerine biri gelir- mantığıyla bir sigara daha yakıyorum. Ağzımda biriken iğrenç tütün tadını tüküre tüküre ilerliyorum. İleride toplanan yaratık sürüsü karşıya geçmek için ışığı bekliyorlar. Adımlarımı hızlandırıp aralarından geçiyorum ve ışığı beklemeden yola atlıyorum. ’Kimse benle geçmedi. Nerede sürü mantığı?’ Sağsalim karşıya vardığımda attığım iki adımdan biri yarım kalmak zorunda kalıyor kalabalık yüzünden. Sinirimi dilime hapsedip devam ediyorum. Çarşının göbeğinde bağıra çığıra yürüyen ergenler sinirimi oldukça bozuyor fakat hiç oralı olmuyorum. Onların yaşındayken ben...
Evet ben onların yaşındayken sokakta yaşardım.Sokaklarda geçirdiğim yılların ardından gelen yıllar yine aynıydı. Çöpleri karıştırıp yemek bulma ümidiyle kendimi avuturdum. Artık yemeklerin ne olduğu önemli değildi. Gocunmadım hiç bir zaman.
o gün; Yoksulluğumun ve yoksunluğumun içinde bana en çok destek olan, beni kendi öz oğlundan ayırmayan, yeri geldiğinde bayramlarda yeni elbiseler alıp beni giydiren, aç olduğum zamanların tostçu abisi, hayatımı feda edebileceğim, beni tek seven insan, en çok sevdiğim büyüğüm ve en önemlisi de ilk kitabı elime tutuşturan Şafi ağabey caminin avlusunda tesbihine gömülmüş oturuyordu. Yanına gidip selam vermiştim. Konuşmama fırsat vermeden bir çok şeyden bahsetmişti. Bu dünya, diğer taraf, azaplar, yapmamız gerekenler vs... Konuşmanın ortasında ne olduğunu anlamadan bizim harabelikten tanıdığım bir çocuk elindeki ucu sivri koca taşı Şafi ağabeyin kafasının arkasından koca bir delik açacak şekilde savurmuştu. O koca cüsseli adam olduğu yerde yığılmış kalmıştı. Donup kaldım ve ne yapacağımı bilmiyordum. Gözlerim dolmuştu, ağlamamak için zor tutuyordum kendimi. Bana tek değer veren insan, en sevdiğim varlık gitmişti, ölebilirdi. Şoka uğramıştım. Hiç bir şey yapamadım. Avlunun büyüttüğü korkuların yeşermesine yetecek kadar kanı bir arada görmüştüm. Ve kendime ilk sözümü işte tam o gün vermiştim...
İnsanları süzerek yürümeyi severim çünkü kimin ne maske taktığını tahlil etmek hoşuma gidiyor. Herkes yürüyor. Ama nereye? ’Bazı kişilerin amaçlarına ulaşmasında bir araç olan bu insanlar neden bu kadar kibirli olabilir ki?’ Ergenleri de kendi dünyalarında bırakıp yoluma devam ediyorum. Bir zaman sonra işte tam karşımda. Hayatımın tek kadını. Annemi tanısaydım, yani gerçek annemi. Hayatımın ilk ve tek kadını o olurdu. Ama o hiç var olmadığı için şimdi hayatımın üzülmeye değecek tek kadını karşımda duruyor. Bana doğru hızlı adımlarla yürüyüp gamzemden kocaman öpücük alıyor. Yüzündeki sevecenlik, zeki bakışları ve içten kucaklayışı beni ona bağlamaya yetecek kadar eşsiz. Yıllar önce kaybettiğim bir ağabeyimden sonra bana en fazla sevgi duyduğunu hissettiğim kişi... Yanıma geçiyor ve sonbaharın göğsümüzü üşüten rüzgarına karşı kaldırımdan yürüyoruz eli elimde. Uzaktan bize doğru yürüyen bir göz ilişiyor gözüme. Nereden tanıyorum diye düşünürken bize daha da yaklaşıyor. Tam o sırada beni seansımdan çıkaran bir ses geliyor kulağıma. ’Beni dinler misin lütfen.’ Bu sesle kendime geliyorum.Geçen gün ne yaptığından biraz bahsediyor. Anlatıyor anlatıyor fakat hiç oralı olamıyorum. Çünkü; ’Bir dakika..’ Elini farkında olmadan biraz daha sıkıyorum. O nefret saçan gözleri hiçbir yerde unutamam. Unutmamaya da yemin etmiştim.
İntikam... Hayatımın kadınını kenarı itiyorum, sol ayağımdan destek alarak belimde bıçağı çıkartıp Şafi ağabeyimin katiline bir hamle yapıyorum. Etrafta çığlık yankılanıyor ama bu benimki değil. Ardından bir hamle daha yapıyorum fakat bıçak istediğim yere bir türlü gitmiyor. Engelleniyor. Bıçak elimden düşüyor, üzerime çullanan geçmişimin katilinin katili olmaya çok yakındım. Bir ara benden iki adım mesafesi boyunca uzaklaşıyor ve boşlukta bir silah görüyorum. Yağmur başlıyor, ağlama ve yer yer çığlığa kaçan titreşimler... Ardından güçlü bir patlama hissediyorum kulaklarımda.
Göğüs kafesimde hissettiğim muazzam acı gözlerimin dolmasına neden oluyor. Önce dizlerimin üzerine çöküyorum ve yerle selamlaşıyorum. Yüzüstü kaldığım pozisyondan bir hamleyle sırtımın üzerine dönüyorum. Gökyüzü karanlık mavi... Yüzüme vuran yağmur damlaları belirli belirsiz haritalar çizerek yüzümden aşağıya süzülüyor. Hareket etmek istiyorum ama bedenim müsade etmemekte ısrarlı. Orada öylece durmuş, ağırlaşan göz kapaklarıma engel olmaya çalışıyorum. Başımı kaldırmaya çalışıyorum fakat bir ayakkabı tabanı alnımdan yere doğru bastırıyor. Elimle göğsüme dokunuyorum ve acının yanına servis edilen kırmızı sıvı parmak uçlarımı boyuyor. Derin bir nefes alıyorum. Henüz ne olduğunu kavrayamayan kayıp bilincim kepengini indiriyor...
Bahattin BERKDİNÇ - SESSİZ İNTİKAM
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.