- 1244 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
OR.SP.NUN FERİŞTAHI ( İkinci Bölüm)
OR.SP.NUN FERİŞTAHI ( 2nci Bölüm )
Isparta Cezaevi Müdürü, kadınlar bölümünde, anasından ayrılamayan ,bu güzel kızı, kendi kızlarıyla , onlardan ayırtmadan büyüttü. Onu , ilk okula gönderdi. On iki nüfuslu evinde, bir döşek de, onun için serdirdi. Kendi kızlarına bir şey alınsa , aynısı ilk Kerimeye verilir, küçüklerin ,ona abla demesi sağlanırdı.Kerime, kendisine bu kadar yakınlık gösteren aileyi benimsemiş, onların kızı gibi olmuştu.
Bir kaç yıl sonra, Kerime ,hapishaneye hiç gitmez oldu. On üç yaşına geldiğinde, İlk Mektep bitmiş, Kerimenin, uzun saçları, dolgun kalçaları, tomurcuk gibi açan göğüsleri, şen kahkahaları, Ispartalı gençlerin ,dikkatini çeker olmuştu. Evin Hanımı ,diğer kızlara uyguladığı kuralları , ona da uyguluyor, başına bir şey gelmeden ,onu baş göz etmenin ,hayalini kuruyordu. Kendi kızlarına aldığı çeyizin aynısı , Kerime’nin de, sandığına giriyordu.
Kerime ,on altısına girdiğinde , onun için ,kapı önünde dolanan , onun için, evin büyük oğlu ile kavga etmeye cüret eden, gençler çoğalmıştı. Bir genç Muallim, elinde gümüş gondolu, anası ve babası ile onu istemeye geldiğinde, sene 1936 yı gösteriyordu. Diğer isteyenlere ,hiç yüz vermeyen Kerime, bu yakışıklı Muallimin teklifine, ‘’Evet’’ demişti. Düğün dernek kurulup , eksik çeyizleri de, diğer kızlardan tamamlanarak ,everdiler onu. On sekiz yaşına bastığı yıl.
1942 Yılı, İkinci Dünya Savaşı yıllarıydı. İki oğulları doğmuş, Öğretmen Aydın Beyin, az gelen maaşı bu sefer, hiç yetmez olmuştu. Kerime, yokluk, karne ile ekmek, savaş falan dinlemiyor ,çocukları komşuya bırakıp , genç kız gibi dolaşmaktan ,zevk alıyordu. Muallim Aydın , önemli değil dediği ,Kara Afet’in kızını , ancak yeni yeni anlıyordu. Annesi , ‘’Oğlum, acele etme, önce bir kere otu çek ,dibine bak. Müdür, onun babası değil ki , onu referans gösteriyorsun. Her güzellik, bir gün solar, önemli olan ruh temizliği , kalp güzelliğidir ’’demişti. Doğruymuş, ama gençlik işte.
Kulağına gelen dedikodular, onu ,çok rahatsız ediyordu. Isparta’ dan ,uzak bir yerlere gitmeliydi. O sene, bahar gelip de, tayin emrini , tebliğ ettiklerinde, çok sevinmişti. Ama Kerime, epey kırgındı, hele Aydın Bey’in, bu tayini ,dilekçe yazarak, kendisinin istediğini öğrenince ,iyice kızmıştı. Van’a gitmek, ona ölüm gibi geliyordu. İki yaramaz çocuk, az bir eşya, hiç bilmediği yaban elleri.
Kocası saygılı, onun annesinin geçmişini yüzüne vurmayacak kadar, insan evladıydı. Müdür ,artık emekli olmuştu. Evlendiğinden beri , annesine gitmemiş olan Kerime ‘yi , zorlayarak alıp ,Kara Afeti ,ziyarete götürdü. Afet çok mutlu oldu. ‘’Güzel kızım, ben Babana karşı ,büyük günah işledim. Sana, annelik yapamadım, şimdi sen , anne olmuşsun ama benden utandığın için ,yavrularını ve kocanı getiremedin. Sen ,bana benzeme yavrum. Kocana , yavrularına sahip çık. Evinin kadını ol , kocanı sakın üzme, mutlu olmaya gayret et yavrum.’’
‘’O kadını ,görmek istemiyordum . Orospu suratını, tam unutuyorken, beni zorla götürdüğü için ,Müdür Babayı, hiç affetmeyeceğim. Bütün yaşlılardan nefret ediyorum. Def olup gidin lan ,bu dünyadan , çirkin yaratıklar.’’
Günlerce, ağladı, Aydın Bey’e , lanetler okudu, onu istemeyen kaynanasına, görümcesine , küfürler yolladı. Yanına yaklaşılmaz, lanet bir kadın oluvermişti.Nereden geldiği, kimin kızı olduğu, ona yapılan iyilikler, onu hanım etme çabaları umurunda bile değildi.
Sonunda, pek çok aktarma ve tehirle, trenleri yola çıkmıştı. Ali beş, Hüseyin iki yaşındaydı. Kapalı kaldıkları kompartımanda, çocukların ağlamaları, yemek bulamamak, uzun istasyon beklemeleri, sıcak , delirtmişti , Kerime’ yi. Kolay değildi onun için iki oğlanın anası olup, evinin kadını gibi hareket etmek
Ankarayı geçtiklerinde tren yolculuğu artık çekilmez bir ızdırab halini almıştı.İçeri giriyor , dışarı çıkıyor, kaderine ,evliliğine , çocuklarına bildiği her küfürü sıralıyordu. Bir ara ,koridora çıkıp , pencereyi iyice indirerek , başını rüzgâra uzattı. Bir kaç cam ötede, ona bakan yakışıklı bir genç ile, göz göze geldiler. Kerime, o delikanlıya gülümseyerek, başı ile selam verdi. Bu adam Ankara’da binmiş olmalıydı. O an için tek güzel şey ,onun Kerime’ye gülerek bakan gözleriydi.
Başını, lokomotife çevirip tekrar , döndürdüğünde ,genç adamı hemen yanındaki pencerede gördü. Yine gülümsedi . Adam, ışığa meftun pervaneler gibi , yavaş yavaş geliyordu ona. İyi ve eğitimli bir gence benziyordu. Adamın uzun kumral saçları trenin yarattığı rüzgarda , geçtikleri bozkırın başakları gibi savruluyor, beyaz dişleri gülümserken ona kendinden emin ,ne istediğini bilen ,ideal erkek havaları veriyordu. Acaba o da Van’ a mı gidiyordu?
‘’Merhaba Hanımefendi. Ben Doktor Nejat. Diyarbakır Devlet Hastanesine, yeni tayin oldum. Sizin nereye böyle yolculuk? ‘’
İçeriden ,çığlık çığlığa ağlayan , Hüseyin’in sesi geliyordu. Ama duymak istemedi , yavrusunun feryadını. Bir tane yetmez gibi bir de ikinciyi doğurt muştu, salak herif.
‘’Ne bu ya, muallim bozuntusu . Bu tayin, senin tayinin. Ben, mecbur muyum sizleri çekmeye. Hem ,en güzel çağımı , gençliğimi, neden senin ilk mektep sıralarına, sümüklü talebelerine, yırtık çizmeli, yağlı saçlı kızlara ,harcayayım ki. Bu piçler de senin eserlerin . Güle güle kendin bak. Bana yaa‘’
Doktor Nejat, ‘’Hanım Efendi, neyiniz var sizin? Müsaade eder misiniz, gözlerinizin içine bakmama? Hani doktor olarak ,Efendim.’’
" Ne kadar kibar, ne kadar yakışıklı ve erkeksi. Isparta’da ki gül yağı tüccarından da ,yakışıklı. Onun gibi, ön dişleri de ,sapsarı değil üstelik. Bir de ,kucağındaki Hüseyin’le , perişan hallerde , ne yapacağını şaşırmış, muallim bozuntusuna bak. Öff be öf . Ne kadar ,kadersizim. Bu güzelliğimle , kimlere kaldım. O Müdürün, analık olacak karısının ,baskısından kurtulayım derken , başıma iki de ,çocuk çıkarttı felek.
Eteklerinden çeken Ali, ‘’ Babam ,hemen gelsin , Hüseyin altına kaçırmış, temizlenmesi lazım diyor. Hadi Anne , kardeşim çok ağlıyor. Ama ölmeyecek değil mi, Anneciğim?’’
‘’Allah’ım, o boklu bezler, suyu bile akmayan tren tuvaletinde ,üstelik sallana sallana giderken…Sıçmayın ulan sıçmayın be’’
‘’Allah belanı versin senin ,Aydın . İkinci çocuğun ,sırası mıydı? Nasıl da, hamile bıraktın beni. İçine boşalma ,dedikçe, inadına mı yaptın ,orospunun doğurduğu . Al bak o zaman . Gelmiyorum Ulan , gelmiyorum pis köylü’’
Doktor Nejat, bu kadar seksi, bu kadar tatlı , esmer güzeli kadını kaçırmak, bırakmak istemiyordu . Tam aradığı bir dişiydi . Uzun siyah saçları ,beline kadar sarkıyor, inci gibi dişleriyle ,gülümsemesi, onu mutlaka elde etmesi için , her şeyi göze almasına, delilikler yapmasına, bu kadını bırakmamasına, bir daha ,böylesini bulamayacağına, benliğini inandırıyordu.
Ali ,kompartımana girerken, Nejat ,iradesi dışında, Kerimenin ellerini tuttuğunu, kadının da , pamuk gibi ellerini , avuçlarının içine bıraktığını gördü.’’ Yarın sabah ,saat 0600 da ,Diyarbakır’da olacak ,bu tren. Ben , seni bir daha bulamam. Benimle tren den in Kerime, birlikte mutluluğa uçalım, ömür boyu.Sen benim hayatım boyunca aradığım, bulamadığın kadınsın’’
Kerime, cevap veremedi, birkaç saattir tanıdığı Doktor ’a. Kompartımana girdiğinde, Aydın’ı Hüseyin’in altını temizlemeye çalışırken buldu. Aydın Bey , Ali’den , annesinin bir adamla konuştuğunu duymuş ve çok kızmıştı. ‘’ Sen kiminle konuşuyordun Kerime? Bak ,çocuğun altı pişik olmuş. Ne yapacağımı şaşırdım. Neden bana ,bu kadar kızgınsın? Benim öğretmen olduğumu , bu sene olmasa ,önümüzdeki yıl tayinimin çıkacağını ,bilmiyor muydun?’’
‘’Allah senin de, çocuğunun da ,belasını versin . Bıktım be, üste yok ,başta yok, iki çocukla , bir de, yer değiştiriyoruz. Senin ,neyine vardım ben be. Ne salak ,bir kadınım. Benim için ,canını , malını feda edebilecek bunca Doktorlar, Bankacılar, Zabitler varken, sen git de , köylü bir muallim parçasıyla hayatını kaydır. Boşa lan beni , boşa da, kurtulayım.’’
‘’Isparta’nın ,diline düşürdün beni ,Kerime. Kara Afet’in kızı, sana yar olmaz demişti anam da , dinlememiştim. Gülyağı fabrikasından çıkmıyor dun. Açtırma ağzımı ,çocukların yanında, be kadın. Müdürün büyük oğlu , seni de ,o yağcıyı da ,bağlarda yakalayıp ,bir güzel dövmemiş miydi? Hani kocama söyleme diye, yeminler edip yalvarmışsın. Hatırladın değil mi? Bunlar ,kulağıma gelmedi mi sanıyorsun? Bu durumda, tayin istemeyip, ne yapabilirdim , vicdansız kadın?’’
Ali ,pencereden bakarak
‘’ Anne, bizi bırakma, ben annemsiz ölürüm. Ne olur anneme kızma babacığım ‘’ diye ağlıyordu. Hüseyin ise, bu gürültüye, hıçkırıklarla katılıp , boğmaca öksürükleriyle ,iştirak ediyordu . Kerime, birden koridora yönelip, kapıyı sertçe kapattı. Nejat, koridorun sonunda ona bakıyor, ellerini uzatmış, gelmesi için , adeta yalvarıyordu.
Kerime, koşarak vagonun arkasına , onun yanına gitti .
’’Yarın sabah , Diyarbakır’da olacağız. Yarım saat bekledikten sonra , tren hareket edecek. Sen, tam hareket ederken ,bu kapıdan ineceksin .Sadece, şahsi eşyalarını alman yeterli. Sana zaten, her şeyi , bütün dünyayı alacağım. Evinin sultanı olacaksın. İstediğin zaman, çocuklarını da ,görürsün.’’
O gece, yarı kompartımanda oturdu ,yarı koridorda dolaştı, Nejat’la. Hüseyin’in ağlaması, nedense bir horoz ötüşüne benzer, katılma ve yüksek ateşle sürüyordu. Sonunda , yandaki kompartımanda kalan ,orta yaşlı bir hanım, çekinerek gelip kapılarını çaldı.
‘’Çok af edersiniz ,Kızım. Bu çocuk ,boğmaca olmuş bence . Ben de, dört çocuk büyüttüm. Sırada ,büyük çocuk da var. Diyarbakır’da inip, bir doktora göstermelisiniz. Neredeyse ,havale geçiriyor zavallı.’’
‘’Size ne , çocuğumun hastalığından. Zaten akşama , Van ‘da olacağız. Gerekeni yaparız. Güle güle Hanım ‘’ Salak kadın , sana ne be? sen doktor falan mısın? Dört çocuk büyütmüş de, marifet sanki.
Aklında, kurmuş olduğu kaçma planının ,bozulacağı korkusu vardı, Kerime’nin. Aydın Bey, kadına hak veriyor ‘’ İnelim Kerime, Diyarbakır’da geceyi geçirir , yarın yola devam ederiz ‘’ diyordu. Çocuğa valizden çıkarttıkları , kalın bir palto sarıp, terletmeye çalıştılar, o sıcak gecede. Oğlan ,öksürük nöbetlerinin altında, şimdi de ,kusmaya , her yeri batırmaya başlamıştı.
Kerime , Doktor Nejat’a ,kadının söylediklerini anlatınca, önemsemez görünerek, ‘’ Her çocuk , bu hastalığı geçirebilir. Büyük oğlana da, geçmiştir sanırım.’’ diyebildi.
Gerçekten, Ali’de , öksürmeye , ateşlenmeye başlamıştı. Sabaha karşı, Aydın Bey, Ali’yi, tuvalete götürüp, yüzünü yıkamak için çıkınca ,Kerime, hemen şahsi eşyalarını koyduğu küçük valizi, dışarıda bekleyen Nejat’a verdi. Aydın Beyin , üzeri kusmuk kokuyordu. O da ,hayatından Kerime kadar bezmişti sanki. Baharın ,sıcak günleri başlamıştı. Diyarbakır yolu , yine yanacaktı, çelik raylar üzerinde .
Sabah, Kerime, iki de bir de, koridora çıkıyor, sonra içeriye girip, çocuklarına bakarak, ayrılmak doğru mu , diye soruyordu ,kendi kendine. Tren birden durmuştu . Pencereden, Diyarbakır ,yazısını okudu. Doktor inmiş, elinde Kerimenin valizi, yavaşça sallayarak ,buradayım diyordu. Çocuklar uyuyorlardı, uykusuz kalan Aydın Bey, başını yasladığı yerde, adeta sızmıştı.
Satıcı çocukların gürültüsü ile, gözlerini araladı. Kerime’ye bakarak,’’ Akşama kalmaz ,Van’da oluruz. Bir otele yerleşip, hemen çocukları doktora götürürüz.’’ diyordu.
Muallim maaşı ve yol harcirahı ,Kerime’nin çantasında duruyordu. Onları da almalıydı. Yine de, bir kağıt 2.5 lirayı, Aydın Beyin ,asılı duran ceketinin yan cebine koydu. Bu para, günü gelince ,Ali tarafından, iade edilecekti ,Kerime’ye.
Yarım saatlik mola, aşağıya inmiş olanların, trene doğru hareketlenmeleriyle sona erdiğini, hareket zamanının geldiğini, gösteriyordu. Yavaşça aşağıya inip, biraz geriye doğru giderek , onu gözleriyle takip eden ,Doktor Nejat’ı buldu. Fayton hazırdı
‘’Kırbaçla atları, çabuk gidelim buradan. Arabacı sana söylüyorum, çal kırbacı’’ diyordu Kerime.
E.Yaşar Ovalı 24.10 2012
Not: İkinci bölümün sonu. Devam edecektir.
YORUMLAR
Saygıdeğer komutanım, inan ki, gerçek hayatta birebir şahit olduğum bir dram bu... Bu kadar mı benzerlik olur, dedirttiniz bana... İsimleri vermeyeyim Akbank ta memur M.isimli şişman bir kardeşim, üvey baba elinde büyümüş bir Selanik göçmeni afeti figan ile evlenir. Kadının ağzından, kocasını dedikodu ederek nefret ettiğini söylediğini duyduğumda nasihat etmeye kalkışınca, yattığımızda üstüme çıkamıyor ki, ben üstte muamele tutuyorum, sırf bunun için bile tiksiniyorum onunla yatmaktan, lafını ben kulaklarımla duydum. Neyse, bizim M. karısının başkalarıyla ilişki kurduğundan iyice işkillendikçe bunalımlara düştü.. ve memleketi Bursa'ya tayinini çıkartarak gitti.Zannediyordu ki, orada ailesi içinde kontrol altında tutulur da varsa bir yamuğu vaz geçer. Evet, aile içinde kontrol altında tutulmuş ve erkek kardeşi ile düşüp kalkmaya başlamış.Yakalanınca korku pokuna kaçtılar birlikte... Boşadı tabii ki karısını.. Kadın, erkek kardeş de almayınca ortada kaldı. M.iki oğlunu büyütmeye uğraşırken Selanikli dilber Türkiye'nin muhtelif kentlerindeki pavyonlarda konsomatris olarak çalışmaya başladı. Tam da hayatın içinden dramlar... SAYGIYLA
.
kemnur tarafından 10/25/2012 10:18:33 PM zamanında düzenlenmiştir.
kukurikuu
Hayatta neler oluyor. İnsan duyduklarına inanamıyor. İlerleyen bölümlerde bu kadar da olmaz diyebileceğiniz, neler olacak neler.
Nasılsınız? Birinci değil de, ikinci bayramınızı saygılarımla kutlarım. Uyuşmuş şark kafalarımıza , belki birer fiske vurur, diyerekten.
Saygılarımla.
kukurikuu
Erkek soyuna kimse kuyruk sallamaya görsün.
Bu konuda sonu düşünemeyen çok erkek çıkar.
Bayramınız kutlu olsun .
Saygılarımla.
Sahip çıkmış bir aile, üstelik çocuklarından ayırmamaya özen gösterilmiş. Anladığım kadarıyla liseye kadar okutulmuş. İlla evleneceksin diye zorla baskıda yapılmamış. Kendi isteğiyle evlenmiş. Az veya çok idare edebilecek bir yuva kurulmuş. İkide çocuk var ortada. Annelik duygusu yok zaten, nankörlükse almış başını gidiyor. Ne cesarettir ki trende tanıdığı adamla kaçabiliyor. Nutkum tutuldu desem yeridir. Eğitim desek, değil. Genler deki bozukluk mu sebep onuda tam bilemiyorum. Yani anlayacağınız işin içinden çıkamadım. Devamını beklemekten başka çare yok.
Kurban bayramınız mübarek olsun...
Emeğinize, yüreğinize sağlık. Saygılarımla...
kukurikuu
Henüz onu feriştah yapan bölümler başlamadı. Bence genlerle çok ilişkisi var
bu kansızlığın.
İlginize teşekkür eder, hayırlı bayramlar dilerim.