ÖZLENECEK BİR BAYRAM
ÖZLENECEK BİR BAYRAM
Sabah evden çıkarken selamlaştık yan komşum Mediha Hanım teyzeyle. Elinde süpürge, evinin önünü süpürüyordu. Kocası Ali Rıza amcayı sorduğumda, alışverişe gittiğini söyledi. Erken gelecekmiş de, evde hazırlık yapacaklarmış bayram için. Ne de olsa çocuklar kalabalıklaşmışlar artık. Kızı beş ay önce doğum yapmıştı henüz. Gelini ise geçen bayram yeni anne olduğundan gelememişlerdi. Bu bayram ikisi birden; biri Adana’dan, diğeri İstanbul’dan geleceklermiş. Pek bir sevinçli ve pek bir heyecanlıydı yaşına göre Mediha Teyze.
Köşeyi dönünce bu sefer bir başka komşum olan Nihat Amca’yı evlerinin balkonunda oturur gördüm. Pamuk gibi sakalıyla her sabah namazını müteakip eline Kuran’ını alır, uzun uzun okurdu. Bu sabah okumasından sonra yatmayıp, balkona güneşlenmeye çıkmıştı. Biraz sohbet edince anladım ki, biricik oğulları az sonra gelmek üzereymiş ve onu bekliyorlarmış. Nihat Amca eski bir kamyon şöförüydü. İlk hanımı çocuğunun doğumu esnasında ölmüş, şimdiki hanımıyla da yaşı kendinden biraz küçük olmasına rağmen sırf bu biricik oğluna iyi annelik yapsın diye evlenmişti. Sağ olsun hanımı Birsen Teyze de ilk evliliğinden murat bulamadığı için Nihat Amca ve henüz iki yaşında olan oğluna ziyadesiyle iyi bakmış, çocuğa annesizliği yaşatmamıştı. Uzun bir tahsil hayatından sonra şimdi çiçeği burnunda bir hekimdi oğulları ve bayramın üçüncü günü Acil Nöbeti olduğundan, bugün gelip, bayramın ikinci günü dönecekti.
Bu sabah daha bir canlıydı Muğla’nın sokakları. İki gün sonraki bayram gününün tatlı bir telaşı bürümüştü evleri. Balkonlarda genelde yıkanmış çamaşırlar asılıydı. Açık olan pencerelerden de evlerde temizliğe girişildiği ve bu yüzden havalandırıldıkları belli oluyordu.
Bakkal Mustafa yoktu yerinde. Başımı uzatınca hanımı ile göz göze geldik. Garaja, kızını almaya gitmiş. Kızları İzmir’de bir kolejde okuyordu ve bayram için geliyordu.
Bayram telaşı işyerimize de yansımıştı. Temizlik Görevlisi Nursel Hanım odama girer girmez mahcup bir ifadeyle, temizliği bitirdiğini; eğer mümkün olursa bugün az sonra garaja inecek olan oğlunu alıp, eve gitmek istediğini; kayınpederlerinin de bu akşam bayram için kendine geleceklerini, bu yüzden hazırlık yapacağını söyleyerek izin istedi. Evi 20 km uzaklıkta bir beldedeydi. İzin verdiğimde, önce benimle bayramlaştı ve sonra diğer personel ile bayramlaşıp çıktı.
O gün izin isteyip de alan sadece Nursel Hanım olmadı. Teknisyenler Harun ve Aydın, Evrak Memuru Hüseyin, Birol; Ayşe ve Dilara Hanım’lar da günün ilerleyen saatlerinde hep erken ayrıldılar daireden. Kimi bayan personele, bayramda hazır tatlı almamalarını, evlerine bayramlaşmaya uğradığımda sadece el ve ev işi tatlılardan ikram kabul edeceğimi espri ile de olsa ifade ettim. Tabii espriydi neticede. Gönlümden her bayram hiç olmazsa en azından iki-üç personelimizin evine bayram ziyareti yapmak gelse de çoğu kez hiç birinin evine gidemediğimin üzüntüsünü duymuşumdur.
Dairenin en yaşlısı Orhan Bey’in ise mutluluğuna diyecek yoktu. Nasıl olduysa, nasıl ettiyse, o hanım ağızlı oğlu, gelinini ikna etmiş ve bu bayram gelecek olmuşlar ziyaretlerine. Haberi alır almaz, geçmişte yaptığı bütün hatalarını unutuvermişti oğlunun. Yakın yerde olsalar aslında her bayram gelirlermiş de, gelin de ne kadar olsa insan evladıymış da, ikisi de çalışıyor olunca evden çıkamıyorlarmış da….Önce kendilerine uğrayıp bir akşam kalacaklar, sonra da Fethiye’ye gelinin ablasının yanına geçeceklermiş. O bir akşamlık ziyaret haberi bile nasıl çocuklar gibi mutlu olmasına yetmişti Orhan Bey’in.
Ben de bayramları, genelde bizde olmadıkları zaman annem ve babamın yanında geçirmişimdir. Şimdiki gibi onların bizi şereflendirdikleri bayramlarda ise evimiz daha bir zenginleşmiş; onun da ihtiyacı olan bayram sevincini, evimiz de yaşama fırsatı bulmuştu. Bayrama hazırlanan evler, düğüne hazırlanan gelinler, damatlar gibidirler. Her bir köşeleri, didik didik temizlenir, yenilenir. Hanımlar genelde telaşlı olsalar da en çok heyecanı ve sevinci onlar yaşarlar. Ev gezmeleri genelde onların ısrarlarıyla yapılır. Onların ısrarlarıyla büyüklerin elleri öpülmeye çıkılır, hasta ziyaretleri yapılır. Akrabalar bile çoğunlukla onlar tarafından hatırlatılınca ziyaret edilir. Eşleriyle bile, uzun bir aradan sonra ilk bu kadar uzun birlikte olma şansı yakaladıklarından, bayramlar biraz daha fazlaca onların bayramlarıdır.
Öğleden sonra, bizim kurumda yıllarca şube müdürü olarak çalışıp, üç yıl önce emekli olan Hüseyin Bey geldi ziyaretime. Geçen bayram arifesinde de gelmiş bayramlaşmıştı. “Niye daha sık uğramıyorsunuz? “ diye sorduğumda; o kibar ve hiç bırakmadığı nezaketiyle fazla rahatsızlık vermek istemediğini ifade etmişti. Aslında onu dinlemek, onun tecrübelerini aktarması ve hele hele aktarırken de o latif Türkçesi ve hitabetinde kullandığı İstanbul Şivesini işitmek bizim resmen kulaklarımızın pasını alıyor, keyifle dinliyorduk. Bu bayram maalesef iki aydır kaldığı huzurevinde karşılayacakmış bayramı. Hüseyin Bey; hanımı ve ikisi de evli olan oğlu ve kızı tarafından evden dışlanmış ve iki ay önce huzurevine yerleşmişti. Hiçbirinin geçim derdi olmamasına rağmen bu tür bir dışlanma, böylesi zarif bir insanı çok incitmişti. Bir süre yerleştiği odadan hiç dışarı bile çıkmayan Hüseyin Bey’in kendilerine misafir olup psikolojisinden bahseden Müdüre Hanım’ın bizi haberdar etmesi ile kendisini hemen ziyarete gitmiştik. Bazı arkadaşlarımızın “bu kadar sıra varken nasıl sıra bulabildin? Ah seni gidi Hüseyin Bey, bulmuşsun yine bir yolunu…” gibi takılmalarıyla biraz moral bulmuş ve Müdüre Hanım’ın ifadesi ile ziyaretimiz sonrası ancak normalleşebilmişti. Bakarsın hanım veya çocuklar gelirler ziyarete dediğimde, ümitsizce başını salladı. Geçen gün çok özlediği ve bu yıl ilkokul ikinci sınıfa giden torunu Bedri’yi görmeye gittiğinde, evlerinin önünde gelinleri görmüştü de istemeden, hemen oğlunu alıp içeri kaçırmıştı kendinden. Bu kadar öfkeli bir aile nasıl olur da şimdi ziyaretine gelirlerdi? Ama, ah bir geliverseler! Torunu Bedri’yi şöyle bir alıp koklayıverse bir kez daha! Ne oğlunu, ne gelinini, ne de kızı ve damadını, hiç üzmezdi. Buruk olabilirdi ama ziyaretine gelenlere hiç kötü davranılır mıydı? Onlar küçüktü, hata yapacaklardı, belki de kendisi için böyle bir yerde kalması belki de en hayırlısıydı. Ne de olsa onlar canlarıydı. Hiç babalarının, onlar da kötü olsun isterler miydi? Hanımını soramadım artık. Dokunsan ağlayacak gibi oldu. Kalktım kolonya ikram ettim, sildi dolu dolu olan gözlerini. Az da olsa bir ümit taşıyordu besbelli ama bakalım….
Bu bayram buradaydım ya, işte bir ziyaret edilecek yer daha çıkmıştı karşıma. Bu bayram bu ziyaret kaçmazdı.
Sizler ne yapıyorsunuz bilmiyorum ama bayramın hakkını verin isterim! Evinize, komşunuza, akrabanıza ve gözleri yolda olan herkese bayram coşkusunu yaşatın. Elinizde ne kadar gücünüz varsa, o gücünüz de sizi terk etmeden yaşayın ve yaşatın bayramı. Tatile gitmeyin bu bayram; varsın turizmciler üzülsün, sadece ulaşımdan kazansın firmalar. Gözleri yollarda olanlar, huzurevlerinden kapılara bakanlar, sesimizi özleyenler, kokumuzu özleyenler varken, bir yerlerde bizim için atan kalpler, bizim için yaşlanan gözler varken tatil yapmak yakışacak mı bize?
“Kızımıza ayrı ev isteriz” diye başlayan çağdaş evliliklerimizin ürünü olan dede, nine, amca, dayı, hala hasretine hiç olmazsa bayramları son verelim ve bırakalım çocuklarımız bayramı iliklerine dek solusunlar. Ekranlardan değil, tenlerine dokunarak yaşasınlar mutluluğu. Belki alışık olmadıklarından, önce çok sıkıcı bulacaklar ama eminim ki sonra çok özleyecekler bu bayramları. Biz özlemiyor muyuz sanki?
Tekerlekler bayram için dönsün, eller bayram için öpülsün, evler bayram için temizlensin, yüzler bayram için gülsün, hatalar bayram için hoş görülsün.
Yarınlarda özlenecek güzellikte bir bayram geçirmeniz dileklerimle….
Erdal ÇİL
[email protected]
23.10.2012
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.