Şiir kritiği (Ve Asi İlk Kez Hıçkırmaktaydı ) 3
3. Bölüm
“Gün ışıdı,
Düşüncelerin yoğun saldırısı altında…
Sırılsıklamdı
Ve gözleri gibiydi artık teni.
Utandı,
Issız kalabalığa karıştı.”
Belli ki kahramanımız, Asi’nin azgın sularından kurtulmuş; aklı, duyguları, ateşe kesen bedeni, buza dönüşmüş ruhu, özlemleri, kavgalarıyla mücadelesi, sabahın ilk ışıklarına kadar süregelmiş. Mısralara baktığımızda anlıyoruz ki; kış mevsiminin o soğuğunda, giysileriyle sudan çıkmış halde, elbiselerini değişmeden, sırılsıklam, üstelik sürekli ağlayarak günün ilk ışımasına tanıklık etmiş.
Adam için dünya, sadece kendisi ve uzaklarda, karlı bir kentteki sevdiğidir. Bunun dışındakiler, ilgi alanında olmayan, kalabalıktan başka bir şey değildirler. Bu dizelerdeki en güçlü vurgu ve okuyucuya hissettirilen; tek kişi olan uzaktaki sevgili büyük bir kalabalıkken, dışarıdaki insanların topluluğu sadece nefes alıp veren insanlardır ve kahramanımız, ilgi alanında olmadığı için, binlerce insan arasında ıssızlığı yaşamaktadır.
Şair, adamın utanma nedenini yazmamış; hissettirmiş sadece. Öyle ki; bana göre başka, diğer okuyanlara göre başka bir şekil vermiş bilinçli olarak. Bence bunun nedeni, şairin şiiri prangayla sadece kendine bağlamayıp, okuyanların kendilerini yaşamasını istemesidir.
Utanma sebeplerini sıralayacak olursak, birçok tahmin çıkar ortaya… Geceyi öfkeyle yaşayıp, belki de kendi ölümüne sebep olarak, sevdiğini yalnız bırakmak; tanınan birisi olma ihtimaliyle, insanların kendisini o halde görmesi; sevdiği ile kavgayı büyüterek bu hale getirmesi ve buna benzer daha nice korku nedenleriyle utanmış olabilir. Ancak dediğimiz gibi şair, utanma ile ilgili kavramı, herkesin kendi içinde yaşatmasını uygun bularak bencillik yapmamış, okuyucuya saygı göstermiştir.
Issız kalabalığa karışma sonrası durum da bu bölümde meçhuldür. Şair “Issız kalabalığa karışarak nereye gitmiştir?” sorusuna, bir sonraki bölümde dolaylı olarak cevap verecektir.
“Uyuyamadı evinde.
Beyaz tavanda izlediği korku filminde
Asi, zeytin yeşiliydi ve ters akıyordu.
Çağırıyordu…”
Bu bölümde “Issız kalabalığa karışarak nereye gitmiştir?” sorusuna cevap bulabiliyoruz artık. “Uyuyamadı evinde” dizesi, ıslak bir bedenle ve gözyaşları içinde iken, adamın bir şekilde, gizlice evine ulaştığını anlatmaktadır. Gizlice olduğunu biliyoruz; çünkü bir önceki bölümde utandığı belirtildiği için, adam evine ancak gizlice gidebilir olarak algılanmalıdır.
Şairin diğer yazı ve şiirlerini incelediğimizde; “Beyaz tavan” tabirini sıklıkla kullandığını, hatta bu başlıkta bir de deneme yazısı olduğunu görürüz. O yazı ve şiirleri de okuyan birisi olarak, bu tabiri şairin kendi düşünce yapısıyla anlatmak isterim.
Bilindiği gibi evlerde tavanlar, daha temiz görünsün ve sağlıklı olsun diye, beyaz kireç badanayla boyanırlar. Şairin de bir alışkanlığı vardır ve her gece yatağına sırt üstü yattığında, uyku öncesi beyaz tavana bakar ve adeta tavanı, sinemalardaki beyazperde gibi düşleyerek, kendince kısa metrajlı filmler oynatır hayallerinde. İşte şiirde anlatılan korku filmi, kahramanının Asi’den eve geldiğinde, uyumaya çalışırken düşündüğü hayalleridir.
Hayaldeki Asi, zeytin yeşiliydi ve ters akmaktaydı. Görülüyor ki; Asi’nin ters aktığının söylenmesi, şairi de etkisine almış, O da ters aktığını düşünmüş ve her zaman olduğu gibi zeytin yeşili olarak hayal etmiştir. Çünkü Asi boyunca zeytincilik hâkimdir ve fabrikalardan akan atıklar zaten ırmağı zeytin yeşili hale getirmektedir.
Bölümün son mısrasında, Asi’nin adamı çağırdığını görüyoruz. Elbette bir ırmak “Gel” diye haykıramaz. Ancak adam ruhen geceden bir yarım kalmışlık hissetmekte ve çağrıldığını sanmaktadır. Neden çağrıldığı yine gizemli bırakılmış ve okuyucunun hayallerine saygı duyulmuştur.
Gündüzün zehir renginde,
Asi’nin çakıllarında buldu kendini adam.
Aradı sevdasını isyan sularında.
Bilindiği gibi, zehir rengini yeşil temsil eder. Bu bağlamda uyuyamayıp, tekrar Asi’ye dönen adamın gözüne suyun yeşil hali görününce, nehrin sularını zehir olarak hisseder. Kıyıdaki çakıllara oturmuş, akan azgın sulara bakmaktadır adam. O bakışlar, ırmağın her bölümünde sevdiğini göstermektedir kendisine.
“İsyan suları” ifadesi, ırmağın isminden ve ters akışından kaynaklanmaktadır.
Gecenin başlangıcında, sevdiğinin kendisine, kendisinin de sevdiğine olan isyanlarının bir kavga doğurduğunu hissetmiştik önceki bölümlerde. Zaten adamın geceye meydan okuyarak Asi’ye yönelme sebebi de bu idi. İşte bu isyanlar nedeniyle, “İsyan suları” olarak nitelediği ırmakta, sevdasını aramaktadır. Bu nedenle de suyun her bölümünde, her hareketinde sevdiği görünmektedir kendisine. Kahramanımıza göre büyük bir aşk isyanlara boğulmuş ve Asi’nin ters akan sularında kaybolmuştur. Bu durumda yaşamanın anlamı kalmamıştır ve hayat artık bir zehirdir.
“Ruhu derinlerde boğulmaktaydı
Ve Asi ilk kez hıçkırmaktaydı.”
Asi’nin, bilhassa kışın, suları çok derin ve azgındır. Şair buradan hareketle, kahramanın bedeninin değil, ruhunun bu derin sularda olduğunu hissettirmektedir bizlere.
Ruhun boğulması; bir canlının duygusuzlaşması, boş bir ten kütlesine dönüşmesi, kendini yitirmesi gibi anlamlar içerir.
Bu bölümde dikkat edeceğimiz önemli bir nokta var. Şair, kahramanın ruhu “Boğuldu” demiyor, “Boğulmaktaydı” diyor. Yani adamın ruhunda, Asi’nin derin sularına da düşmüş olsa, her şeyi geri getirmenin, sevdiğine yeniden ulaşmanın, kısaca sevdasını yaşamak için, ölmeme mücadelesinin varlığını da hissettiriyor bize şair.
Bu durumda kahraman için umut bitmemiştir. Yaşama mücadelesi için sevgisine tutunmuş, derin sulardan çıkma mücadelesi vermektedir.
Şair tam da bu anda bombayı patlatmıştır edebi alanda. Kahramanın, sevdasına tutunduğu bu mücadelesinin büyüklüğünü “Ve Asi ilk kez hıçkırmaktaydı” dizesi ile dile getirmiştir. Yani doğaya bile isyan eden ırmak, bu sevdanın büyüklüğüne ağlamaktadır.
Bu dizeyi şiirin ismini incelerken anlatmıştık.
“O an, yüreğindekileri mırıldandı
Ve damlaları derin sulara bıraktı.”
Şair burada, kahramanımızı yalnızlığıyla konuşturmuş. İçindeki her şeyi coşkun akan ırmağa anlattırmış. Sevdasını, sevdiğini, itiraflarını, kavgalarını, geçmişini, gelecekteki düşüncelerini; yani her şeyini… Nehir, adam için canlanmış ve bir yürek dolusu dost haline gelmiş adeta.
“Damlalar” sözcüğü iki ayrı kavramı içeriyor şiirde. Gözlerden süzülen yaşlar ve Asi ile konuşmalardaki sözcükler… İkisi de birer damla olarak nitelenmiş; çünkü ikisi de Asi’nin derin sularına gömülmektedir.
Bu bölümde; kahramanımızın sakinleşme sürecine girdiğini, olaylara daha bir mantıkla yaklaştığını, sevdiğine kavuşmak için her şeyi yapacak gücü yakalamaya çalıştığını hissediyoruz. Gecenin başlangıcındaki umutsuzluk bitmiş, yerini ırmağın derin sularıyla sohbete bırakmıştır.
Demek ki gecenin başlangıcındaki kavganın ana sebebi özlem ve yalnızlıktır. Özlem hala devam etmekte; ama nehrin sularında sevdiğinin hayalini görüp, o hayalle konuşunca yalnızlığı bir nebze de olsa bitmiş, kendine gelmiştir adam.
Şairin, “Damlalar” sözcüğünü iki anlamda kullanması şiire zenginlik katmıştır.
“Asi boşuna ters akmamış,
Kim bilir neye isyan etmiş biçare…
Asi boşuna zeytin yeşili akmamış,
Kim bilir hangi yeşil gözlere hasretle
Yeşil yeşil yanmış da yanmış.
Suskun ve derin isyanda,
Asi’deyim her an…
Denize dökülmeyi öğreniyorum O’ndan.”
Şairimiz bu bölümde, kahramanın derin sulara döktüğü damlaların, bir bölümünü aktarmış bizlere. Gecenin başlangıcındaki büyük isyandan, siteme gerileyen ve ruha çekidüzen veren sözler bunlar.
Adam kendi isyanı ile Asi’nin isyanını örtüştürüyor ilk iki mısrada. Çünkü kendisi de gece boyu ters işler yapmış ve adeta Asi gibi ters akmıştır. Hatta asiye yüklediği “Biçare” sıfatı, aslında kendi çaresizliğinin anlatımıdır. Şair burada da tek sözcükle ayrı anlatımları başarmıştır.
Üç, dört ve beşinci mısralardan, kahramanımızın sevdiğinin göz renklerini de anlıyoruz. Asi’nin yeşil akmasının nedenini, kendisinin yeşil gözlere hasretiyle özdeşleştirmiş, yanma rengini bile yeşil olarak düşünerek, sevdiği insana olan duygularının şiddetini dile getirmiştir. Aslında bu dizelerde de iki anlam kullanılmıştır. Kızıl renk olan alevi sevda ve özlem acısıyla yeşil gören adamın asıl düşündüğü, sevdiğinin yeşil gözleridir ve o gözlere duyduğu, şiddeti çok belli olan hasretidir.
“Suskun ve derin isyan”… Çok güzel bir tanım yapmış şair. En şiddetli isyanların suskunca geçiştirilmesinin, sevgiliye hissettirilmemesinin gereğini düşünmüş artık. Ama bir insanın, kendi içinde çökmemesi için, mutlaka derdini paylaşacağı bir şeyler olması gerektiğinden hareketle, o sırdaşı, kendine çok yakın hissettiği Asi olarak seçmiş.
Son mısrada, denize dökülmeyi öğrenerek, ilk anda adam intihar edecek gibi görünse de; aslında anlatılmak istenen yine şairin ustalıkla yaptığı bir hissettirmedir. Burada şairin anlatmak istediği, ırmakla konuştuğu sırların kimseye söylenmeden sadece denize döküleceğidir. O halde bu mısra bize, sevdalarda özel sırları saklamanın ne kadar önemli olduğunu da anlatmaktadır.
Şairin bir başka anlatmak istediği ise daha da önemlidir. Bunu ırmakların yapısından dolayı açıklamaya çalışalım. Bir nehrin gidebileceği nihai son, yani vuslat neresidir? Tabii ki denizlerdir. Daracık alanda akan suyun, bin bir zorluklarla denize doğru yol almasını, aşkın zorlukları olarak düşünmüş ve geniş denizleri özlemin bitiş noktası, kucaklaşma yeri olarak göstermiştir. Konu bir ırmak olunca elbette ırmakla örneklemeye gitmiştir. Bu başarılı mısrası nedeniyle de kutlanması gerekir şairin.
“Asi getirecek seni bana
Ya da götürecek beni sonsuza.”
Final bölümünde bir kararlılık görmekteyiz. Bunu kısaca “Ya olacak ya olacak” gibi kesin çizgileri olan bir deyimle de anlatabiliriz. Yani “Ya bu sevda vuslata erecek, sevdiğimle mutlu olacağım; ya da bir diğer vuslata, ölüme gideceğim.” gibi kararlı bir sevdayı görmekteyiz yürekte.
Bu şiiri her okuyan bu sevdanın vuslatla bitmesini isteyecektir.
…………………..
Şiirin genelini düşünürsek eğer; şair yaşadığı kentteki ters akmasıyla ünlü nehre kişilik vererek, suyunu, çevresini, akış şeklini bir ruh terzisi gibi dikmiş; sabırla, tüm provaları da yaparak adeta giydirmiş.
Sevdayı anlatmış bu kişileştirmede. Hem de büyük bir sevdayı… Irmağın doğduğu yerden denize döküldüğü yere kadar olan zorlu yolculuğunu, bir sevdanın zorlu yolculuğuyla bütünleştirmiş.
Bu şiirde kendini bulanlar hep olacaktır ve Asi’yi aşklarıyla özdeşleştirecek, belki de görme arzusunu hep yüreklerinde hissedeceklerdir.
Böyle bir şiir yazdığı ve tamamen duru bir Türkçe kullandığı, bende de Asi’yi görme arzusu uyandırdığı için şairi kutluyorum.
SON
Seslendiren : Suskunbiradam - Turgay
YORUMLAR
Tebrikler...
dilber-gelincik tarafından 1/11/2013 10:57:18 PM zamanında düzenlenmiştir.
Ve şiirimin son bölümünü de analiz ettin.
Biliyor musun,çok uzun bir yorum yazmak üzere almıştım klavyeyi elime. Şu analizi okuyunca sana ne yazacağımı şaşırdım. Değil uzun yazmak; hiç birşey yazamaz oldum sanki. Çok duygulandım.
Bir şiiri bu denli analiz etmek, hatta nerdeyse noktalama işaretleri hakkında bile yazmak... Bunun zorluğunu be çok iyi bilirim. Saatlerini verirsin. Hatta bazen günlerini...
İşte bu denli şiir dostu olduğunu bilmek, bu denli yazmayı sevdiğini bilmek, bu denli tarafınca değer görmek, bana gerçekten sevinç dolu, mutluluk dolu anlar yaşattı. Şiirdeki hüzün yumağını, demek ki bu güzellikte bir eleştiri çözermiş.
Bu vesileyle sana mutlu, sevgi dolu, huzur dolu, umut dolu, sağlıklı bir bayram diliyorum.
Nice güzel günlere....
Sevgiler...
Turgay COŞKUN
Muhteşem bir analiz olmuş her ayrıntısına öylesine dokunulmuş ki şiirin mest oldum... Turgay hocamın şiiri de gerçekten bu analizi hakkediyor... Parmak ısırttı her iki seçkin kalem...
Eskilerin söylemiyle "a l i y y ü l â l â" bir emek...
Her iki yüreğe hürmetlerimle...