Merhametin Dilenciliği
Bir kuşun ağzından yediğim şefkat, koyunun boğazındaki merhamete dönüştü. Affet beni Tanrım merhametine ihtiyacım vardı. Sen bedenimi vaftiz et boş ver ruhumu ey rahip! Dünyada tam kırk yıl yaşadın ey melek. Peki, ne olarak? İçindeki şeytanı yalnızca kendinden saklayabilirsin benden saklayamadın. Ateşin seni ele verdi. Kırk yıldır seni takip ediyorum söylediğin her şeyi yapıyorum. Kırk yıl sonra şimdi seni kullandığımı itiraf etmek zorundayım. Ama ben seni doğru yoldan alıkoymuştum? Boş versene sayende artık arzu ettiğim tüm günahlardan kurtuldum. Deniz dağın yüksekliği ile dağ denizin yüksekliği ile yer değiştirdi kafamın içinde. Ve pamuklar bulutlarla evlendi. Belki de daha az karmaşık tüm bunlar söylediklerinden. Özgünlüğünü yitirdi şarkıların ey gezgin. Nerede konakladın yine kaçak deve? Her bir ayağının izini ayrı ayrı sürdüm günlerce hatta bir asır. Önce şarkını söyle ardından flütünü öp. Dudakların için yapabileceğim hiçbir şey yok ey cariye. Onlar metalin soğukluğuna mahkûm birer esir. Ve ben de esirin esiri. Hadi görünen ile pinhanı birleştirelim küçük maymun. Ya da onlar da evlensin. Hem ne olacak paraları mı yok sanki? Bir yerlerden bulup buluştururlar onlar sen merak etme yalnızca elinden tut yeter. Peki, geçmişin ellerine kim sevgili olacak? Göğüslerimiz elbette! Elleri göğse göğsü ellere çarp. Çölde bul kaybettiğin ahengi. Tüm zamanların en güzeline nazar et. Kıymığı yüreğindeki eski yerine tekrar yerleştir. Kaybettin! Vefasız dostum sen kaybettin. Vücudumu tabi ki. Şeytanın at nalı ayaklarından daha çirkindi vücudum. Ben senin gözlerinin ve dudaklarının aşığıydım fakat. Şehit oldu her biri müteessifim efendim kusur görmeyiniz. Terk ediyorum mahkemeyi sayın adalet uygulayıcısı. Yok, oturgaçlı götürgeç. Sayın hâkim mahkeme heyetiyle dalga geçiliyor aleyhinde kullanılmasını istiyorum. Hüküm artık Yaratıcı’nın. Defol pis akrep! Senden yalnızca üç tur istemiştim. Yapamam artık çok geç ey insan. Bize müsaade yokken ben nasıl müsaade verebilirim ki? O halde dakikalarını ver bir geceliğine. Sana yalnızca çaresizliğimi gönderebilirim. Seni anlamıyorum ama gülüşün bana ninemi hatırlattı ve bu yüzden senden çatkını isteyeceğim koca pir! Çatkım ter kokar benim yabancı. Teriniz de emek kokar ama. Bana yorgan lazım yavrum ve bir adet incir. Bu havada yorgan nene lazım ey kadın? Asıl soru kışın ortasında ne gezer incirdi delikanlı. Yani şimdi dedem kayıp mı etti? Hayır, o öldü. Ama kızı hala yaşıyor. Bununla birlikte gözü de seğiriyor. Hayır, o yalnızca bedenini terk eden bir bayrak. Maviliğinde boğulan gökyüzünün ve yeşilliğinde yer bulan yeryüzünün sadece bir tane fahişe var. Günahkârlara vereceğin şeyin af ve merhamet olacağını sanıyordum! Benim görevim unutulan zevki tekrar beyinlere yerleştirmek. İş bedende bitiyor demek? Aynen zikrettiğin gibi müşrikim. Hayır, ben sana ait değilim iğrenç yaratık. Ben fecir güvercinlerinin çığırttığı şarkıya aidim. Ve okyanus zencilerinin tenindeki her bir kara pula. Öyleyse yerin cehennem. Kılıçtan geçirilme vaktin geldi ruhum. Ya merhamet? Artık çok geç, henüz çok erken. Hayatım bir saçmalıktan mı ibaretti ki ruhum merhametin dilenciliğini yapıyor? Fakirliğim midemi değil beynimi guruldatıyor…
Muhammed Akverdi
21.10.12 11:57