- 1498 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
OR.SP.NUN FERİŞTAHI
OR.SP.NUN FERİŞTAHI
Bu yazıyı, onun evlatları olmaktan utanç duyan ,Asil insanlar, Berber Ali ve Berber Hüseyin Bey’lerin ,yüksek müsaadeleri ile yazıyorum. Analara , kız yetiştirirken , ibret almaları dileğiyle.
Hikayemiz, 1917 senesi, Konya İstasyon Mahallesi’nde , bir hırsızın, altıncı kızı olan ve geçimini oturak alemlerinde ,gönül eğlendirerek sağlayan ,Kara Afet ‘in, Mahalle İmamının etrafına topladığı , zaptiyeler, esnaf ve meraklı mahalle halkının ,iki katlı bir evi , basmalarıyla başlar.
‘’Kaçın ,kaçın, zaptiyeler evi bastı’’ feryatları, alemcilerin arka bahçeye atlayarak kaçması, divana sızmış, çektiği esrar yüzünden , baskına uğradığını bile anlamayan , Hırsız Rıfkı ve beş aylık hamile olduğu için, pencereden atlayamayan, Kara Afet’in, kırılan kapıda duran , İmam ve zaptiyelere çıkışarak , küfürler etmesiyle devam eder.
Hayatında ,hiç anasına sövülmemiş, Mahalle İmamı, sert tavrını yumuşatarak, babacan görüntüsüne büründükten sonra, esmer güzeli Kara Afet’ e ‘’Kızım gel , bağırıp durma hamile halinle. Mahalle seni, burada istemiyor. Bu çocuğun babası kimse , söyle de , alıp getirelim. Senin, bu halinle mapus damlarında ne işin var?’’
Kara Afet, ‘’Çocuğun babasının kim olduğunu ben nereden bileyim , a dümbük. Gelen yapar ,giden yapar. Kim bilir, sarığını saklayıp da ,sen bile gelmişsindir belkim, sakalından utanmaz , cüppeli kodoş.’’ Gerçekte ise zaptiyelerin bazıları, Kara Afet’in müşterilerinden dir. Bu yüzden kaçırırlar gözlerini hep. Mahalleliler arasında, karısından korkup da , Afet’ in evine gelememiş, şimdi bu baskında aslan kesilen , ağzının suları yaladıkları dudaklarından süzülen, zıpırlar da çoktur.
Hoca Efendi, ‘’Estağfurullah , estağfurullah. O nasıl söz, ehli- dini Beşere?’’ diye sızlanırken, Hırsız Rıfkı ‘yı bir türlü yakalayamayan , zaptiyelerden biri, onu tanır. Yerde sızmış olarak yatan , Rıfkı’nın üzerine çöker. Onun feryatlarına, Hoca Efendinin ‘’ Bırakın Ademi, kimbülür , belkim de ,bu çocuğun babası , bu herif ola ‘’ diye konuşur.
Hocayı duyarak ayılan Hırsız Rıfkı, hemen toparlanıp ‘’ Yahu Hocam, neden bilmezsin, yoksa unuttun mu? Biz, Afet Hanım’la , nikah kıymaya ,sana gelmemiş miydik?’’ Hoca Efendi sonradan hatırlamış gibi başını sallayarak , Hırsız Rıfkıyı doğrulayınca , Zaptiye Çavuşu’ nun ,ters bakışlarından Rıfkı’ yı , yine Hoca kurtarır.
‘’Kıymış olabiliriz, ama nikah tazelemekte, sevap vardır evladım. Kızım,ört bakayım başını da karşıma otur. Kasap Şükrü Efendi, Bakkal Ömer Efendi, sizler, de şahit olun. ‘’
Zaptiyeler, yeni nikahlı çiftin evinde, Kara Afet Hanımı, yan gözlerle süzerek, ikram edilen kahveleri yudumlarlar. Herkes için çok güzel olmuştur bu şip şak izdivaç. Artık, Hırsız Rıfkı, sadece Afet Hanım için, çalacaktır.
Dört ay sonra, nur topu gibi , anasının kopyası , bir kız çocuğu doğar. Kerime ,derler adına. Hırsız Rıfkı, kimin piçi olduğunu bilmediği, bu güzel kızı, çok sever. Onun anası gibi ,olmaması için, gözü neyde kalsa , ne yapar yapar alır, onu hep sevindirmeye çalışırdı. Rıfkı belki it ,uğursuz ve hırsızda ama içinde iyilik tarafı hala yaşıyordu.
Harp sıraları, zengin ev bulmak çok zordur. Zafer kazanılmıştır ama ekonomik zaferde , kıvranmalar vardır. Konya’dan , İstanbul’ a geçip, Sirkeci’de , hırsız hanlarında, usta hırsızlarla tanıştı. O çok güzel , çok özel hırsızları , yanlarına kimseyi yaklaştırmayan kendini beğenmiş ustaları, orada tanımıştı. Hepsine ağam, paşam diyordu ama işin tekniğini öğrendikçe, kendi hırsızlığının çok gerilerde kaldığını, bu usullerle ekmek yiyemeyeceğini anlıyordu.
Dört kişi birleşip , bir Rum kumaş tüccarının , kumaş deposunu soyarlar ,önce. İki at arabası dolusu kumaşı , hiç arabadan indirmeden ,dörtte bir fiyatına , yine sahibine satarlar .Cebi para dolmuştur, Rıfkı’nın. Beyoğlu’ nu ,Karaköy Kerhanesini, ilk defa görür. Bu alem ,büyülemiştir Rıfkı ‘yı. Bir Ermeni hayat kadınının odasındaki koca yatak onu çok etkilemiştir.Kadın o yatağa oturtmaz bile onu. Çünkü orası kadının dostuna aittir
Dost kimdir , yakışıklı mıdır bu kadar özel muamele görecek kadar?
Fazla beklemeden, bir kumaş deposu daha,soyarlar. Aynı usulle , bir aracı gider ve sahibi ile dört de bir, fiyatına geri vermek üzere ,anlaşır. Epey bir para birikmiştir, beline doladığı kuşak içinde. Konya’ya ,trenle zor bela gidip, paraları , karım diye güvendiği ,Kara Afetle birlikte, soba bacasına saklarlar.Kara Afet mutlu olmuş , ona çok iyi davranmıştır. Kızını da çok özlemiştir hani. Bir hafta sonra , Rıfkı geri döner. İşe ara vermemelidir.
Kara Afet, oturak alemlerinin belalısı, Yörük Hüsnü ile , çok eskiden ,gönül bağı kurmuş, Hüsnü’nün içeri düşmesi sırasında , hapishanede ona ,beyler gibi bakmıştı. Küçük kızı ,odasına kapatıp, Yörük Hüsnü’yü eve aldığı bir gece, aşka gelip, Hırsız Rıfkı’nın ,gizli zulasının yerini de, ona göstermiştir. Eh kadındır, o yolda yolcu,vermesi gerekir aldığının bedelini. Onunmuş, değilmiş, emanetmiş, ona güvenmişler miş , hiç fark etmez.
Hırsız Rıfkı, İstanbul’daki işleri iyi gidip ,biraz para kazanınca, bir zenginin evinden çaldığı , Avrupa’dan gelme ,oyuncak bebeği , bir kaç ipek kumaşı ve az bir parayı, Konya’ya gönderdi. Bu emanetleri getiren de, bir hırsızdı. Akşam vakti geldiği, Kara Afet’in evinde, bir gizem vardı sanki. Küçük kızı sordu, başı önüne eğik. Kız cumbadan bakıyor, ona gösterdiği oyuncak bebeği ,hiç umursamadan ağlıyordu.
Önceleri ,alem yapmaya geldiği bu eve ,alınmamıştı ama kapı aralığından tahta sandalye üzerine , gelişi güzel atılmış, ipek kuşak, içeride bu alemden birisinin olduğunu, açıkça söylüyordu. Elindekilerini Afet’e bırakıp, başı önde, terbiyeli, mahreme bakmaz ayaklarda, kadının kokusunu içine çekerek yürüyüp , sokağın başında bekledi. Gün ışırken, siyah bol paça pantolon, siyah yelek, beyaz ipek kuşak ve beyaz mintanı ile belirgin olarak ,evden süzülen Yörük Hüsnü’yü , görmüştü artık.
‘’Vay Yörük vay. Ulan Toros Dağlarının Ayısı, hem kabadayı geçinirsin, hem de gardiyanlar seni ıslak odunlarla dövdüklerinde, bokunuzu yiyeyim abiler , ayağınızın türabı olayım, diye ,okursun dostlarını. Sen kim ,bu alem kim .Yakmaz mıyım ulan ,ben seni?’’
İstanbul’ a döner dönmez, hemşehrisi Rıfkı’ ya durumu ,şişinerek anlattı. ’’ Senin Karı, zampara tutmuş be Rıfkı. Ulan ,biz burada, kelle koltukta, para yollayalım, o orada ,hala o işe devam etsin. Acıdım sana be arkadaşım‘’
Rıfkı ,elini kana bulamak, içeride yatmak ,en önemlisi, Kerime’den ayrılmak istemiyordu. Ama şu sakladıkları parayı, öncelikle kurtarması gerekti, bu orospu karıdan.
‘’Ey Tanrım, ben senin, sana layık olmayan , hırsız bir kulunum. Yeteri kadar ,içeride yatmadım mı, sapık heriflere karı bile ettin beni, yediğim sopalar ,buradan Konya’ya yol olur ,şu ezanlar yüzü hürmetine , bir de bu kaltakla da ,cezalandırma beni. ‘’
Vakit geçirmeden , Konya’ya döndü. Akşamın karanlığını bekleyip, yavaşça kapıyı anahtarla açarak , içeri süzüldü. Giriş katında ,kimse yoktu. Üst kattaki odalarda olmalıydılar. Yavaşça, soba borusunun, kül toplama kapağını çıkartıp, içine elini daldırdı. Hiç bir şey ,bulamamıştı. Acaba Afet, paraların yerini mi değiştirdi diye düşünerek, gıcırdayan tahta merdivenlerin sesine aldırmadan,
‘’Afet, Afet, neredesin lan , .mı.a koyduğumun orospusu, neredesin?’’ diye bağırarak , yatak odasına daldı.
Afet hiç istifini bozmadan ‘’ Ne var be? Ne bağırıyorsun , çiyak çiyak? Orospu senin anandır lan ,pezevenk.’’
‘’Nerede ulan paracıklar ? Dostuna mı ,verdin ? Söylesene adi karı . O Yörük denen , puştu da, dilim dilim doğrayacağım. Yedirir miyim ben ,size paramı, Allahsız ibn.ler’’
Açılan yatak odasının , kapısının tam arkasına saklanmış olan ,Yörük Hüsnü, elinde koca bir Karadağ toplusu ile, kadına vurmaya hazırlanan ,yumruğunu kaldırmış, küfürbaz Rıfkı’ya , arkadan üç kurşun sıkıverdi. Rıfkı, hiç ses çıkartamadan, yüz üstü düşüp, sadece ‘’Neyini eksik koydum ,Afet ? ‘’ diyebildi. Kerime, donup kalan annesinin önünde, baba bellediği Rıfkı’ nın , üzerine kapanarak, ağlayıp duruyor, ‘’Sen kötü annesin, sen kötü bir insansın ‘’diye annesine bağırıyordu.
Yörük Hüsnü, fazla kaçamadan yakalanmış, eve girip soygun yapmak istediğini söylemişti. Ama mahkeme ve savcı ,küçük Kerime’nin de, ifadesini alınca ,gerçeği görerek, birine idam, öbürüne suça iştirakten,20 yıl vermişti. Kerime, ortada kalmıştı ve sadece yedi yaşındaydı. Artık onun da, güzel gözleri gülmeyecek ,uzun siyah saçları ,parıldamayacaktı
NOT: Birinci bölümün sonu. Devam edecek.
E.Yaşar Ovalı 23.10.2012
YORUMLAR
Yazının Başlığından ve anlatımınızdan yola çıkarak, Kerimenin feriştah olacağı belli oldu... Zaten baba bildiği adamın ölümüne şahit oluyor hemde en ala sebeblerden. O kız nasıl bir trauvma yaşamıştır tahmin edilebilinir.
Hal böyle olunca , kadın ya da erkek artık onun için birer mahlukattır. Kerime acımasız olacağı gibi çok da acı çekecektir değil mi?
Hörmetler Abim.
kukurikuu
İnsanlar yetiştikleri ortamda gördükleriyle,
çektikleri eziyeti veya iyilikleri sentez ederek,
kendi karakterlerini oluşturuyorlar.
Bu kız da, cefadan başka bir şey, görmedi ki.
Sevgilerimle.
Bir lokmayı huzura bulayıp bölüşebilmenin mutluluğu hiçbir şeyde yokken bu ızdırap dolu yaşam neden tercih edilir.
Gerçeklik boyutunu düşününce Kerimeler için ne zor bir yaşam. Allah din terbiyesini İnsanlar üzerinde hakim kılsın.
Utanmak duygusundan arındırılmışız her şey olağan olmuş. İçim sızladı, ve inanın Afetler ve Hüsnüler gibilere de üzülüyorum, gerçek yaşamın anlamını yakalayamamışlar.
kukurikuu
Fahişeliğin çok ötesinde , kancıkça bir yaşamın , toprak olmuş öyküsünü,
insanlara bazı dersler de ,verebilmesi için , çok zor da olsa müsade alarak yazdım.
Doğru yorumunuza katılıyorum.
Saygılarımla.
Afet'i fahişeyapan kadınlar değil erkeklerdir ama insan temiz kalmakisterse kalır bence rıfkıyla temiz kalabilirdi. Yine erkeklerin yüzünden annesinin yolundan gidecek gibi
sevgiler
kukurikuu
Kısa ama gerçekçi yorumunuz için teşekkür ederim.
Kadın düşünceye kadar ona sahiplenmeyen erkekler bir de istifade peşindedirler, ASIL FAHİŞELER belki de onlardır.
Saygılarımla.
Fahişelik kadınlar için kullandığımız bir sıfattır genellikle ama bence erkeğin fahişesi çok daha kötüdür..Mesela bu hikayede Afet bir Fsahişe..Peki Yörük Hüsnü ne?::O da bir fahişe...Arada güme giden ise Kerime'ler oluyor hep. Sanırım Kerime'nin gidişatı da kötü olacak diğer bölümlerde.
Selam ve saygılarımla.
kukurikuu
Güzel yorumunuz için teşekkür ederim.
Fahişeliğin bir zihniyet, bir niyet bozukluğu olduğunu biliyor ve sizinle aynı
düşünceyi paylaşıyorum.
Asıl fahişemiz , bu hikayeyi ölmeden önce ben bir genç iken kendi ağzıyla anlatan Kerime( Şuhup) dur.
Gidişat kötü mü olacak dediniz? Ah hocam , kötü de laf mı? Kötünün feriştahı olacak.
Teşekkür ve saygılarımla.
Anladığım kadarıyla gerçek bir hikaye. Devamında Kerime'yi neler bekliyor merakla bekleyeceğim.
Yüreğinize, emeğinize sağlık. Saygılarımla...
kukurikuu
İlk defa, bu çok eski hikayeyi, yıllardır bilmiş olmama rağmen , iç dünyamda çok zor toparladım. Yazmam için, müsadelerini istediğim , Ali ve Hüseyin Beylerin hatırları için ,yine de, bazı bölümleri atladım ,dersem şaşırmayın.
Bazen duygusal hikayeleri yazarken ,gözlerimden akan yaşların yazıya karıştığı çok olur.
Bu yazıda ise, kendilerine Ağabey diye hitap edebildiğim, talihsiz iki kardeş için ıslandı sayfalarım.
Allah ,bu insanlara ,bari çocuk vermeseydi de , günahsız yavrular bu lanet kadere ortak olmasalar dı ,diye düşünüyorum.
Saygılarımla.
Seher_Yeli S.ZerrinAktaş
kukurikuu
Bu uzun hikaye ana hatlarıyla gerçek. Sonlarına doğru olayın içine ben...Yahu şimdiden söylenir mi?
Saygılarımla.