- 1198 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Mehmet'in içinde ki Seda
Ben ve arkadaşlarım, günün yorgunluğunu üzerimizden atmak için, her zaman gittiğimiz kafe’de oturup biraz soluklanmak istedik.
Bir süre kendi aramızda sohbet ettikten sonra Mehmet’in sohbete dahil olmaması sorduğumuz hiçbir soruya yanıt vermemesi bizlerde merak uyandırdı.Sustuk ve onu izlemeye başladık. Sabitlediği başını hiç kıpırdatmadan öylece duruyor. Yan tarafta ki masadan gözlerini alamıyordu.
Ben elimle dürtüp:
-Hayırdır oğlum? Karadeniz de gemilerin mi battı? Ne tarafa bakıyorsun öyle? Boynun kopacak şimdi""
Cevap yok. Bizim Mehmet, bizim limandan ayrılmış; başka denizlere doğru yelken açmıştı. Hatta açık denizlerde batmaya başlamıştı….
Hep beraber seslendik" Mehmettt"
Mehmet silkelenip kendine gelmeye çalıştı. Yüzünde duran şaşkın ifadeyle küçük bir çocuğu anımsatıyordu.
Tekrar başını çevirip, yan masaya baktı.
Yüzü kıpkırmızı olmuş, elleri titriyordu. Gözlerinde ne anlama geldiğini bilmediğimiz bir bakış vardı. Bizi korkutmaya başlamıştı. Çünkü Mehmet’i daha önce hiç böyle görmemiştik…
" Konuşsana Mehmet neyin var?"
"Şu, şu karşı masada ki kız abi. Şayet ben evleneceksem, o bu kız olmalı..."
Bunları söylerken kekeliyordu. Zira Mehmet nefes almadan tek solukta bir kitabı hatmederdi. Şaşırmış kalmıştık.Şaşkınlığımızı üzerimizden atmamız çok uzun sürmedi. Hep beraber gülmeye başladık. Koskoca adam küçük bir çocuk kadar zayıf ve korumasız görünüyordu...
Saf, saf bakışları ve hiç birimizi duymayıp, sağır olması karşısında durumun ciddiyetini daha çok anlamıştık…Çünkü; Mehmet ilk kez böyle oluyordu.
" Ee git o zaman.Tanışmak istediğini söyle. Biraz sohbet. Numarasını al"
"Ağabey gidemem ben.Heyecandan dilim dönmez, elim ayağıma dolanır. Ne olur sen git, konuş"
" Oğlum kızdan ben değil, sen hoşlandın. Senin konuşman yerinde olur. Hadi biraz cesaret"
"Ağabey bildiğin gibi değil.Çok heyecanlıyım.Saçma sapan bir şey söylerim. Olacağı varsa da olmaz bu iş.Gözünü seveyim, git konuş"
Mehmet’in, yalvaran gözlerle bakmasına dayanamadım.
İster istemez kalktım masadan.Arkadaş hatırı için çiğ tavuk yenir ya; ben Mehmet için çiğ öküzü yerdim.
Üzerime çeki düzen verip, kızların olduğu masaya doğru yaklaştım.Benim masaya yaklaştığımı gören kızlarda kendilerine çeki düzen vermeye başladılar.
" Afedersiniz. Kusura bakmayın. Sizleri rahatsız ettim. Oturabilir miyim ? Size bir şey söylemem lazım"
Biraz duraksayıp birbirlerine baktıktan sonra:
"Elbette " dediler.
Mehmet’in beğendiğini söylediği kıza doğru sandalye mi çevirdim. Söze nasıl başlayacağımı bilmiyordum. Masadan bize suçlu gözlerle bakan Mehmet’in halini görünce daha fazla uzatmanın bir anlamı olmadığını düşünüp söze girdim.
" Merhaba ben Fatih. Biz şu yanda ki masada oturuyoruz. Arkadaşım sizi görmüş, beğenmiş. Eğer kabul ederseniz sizinle arkadaş; hatta daha ilerisi için ciddi düşünüyor...
Siyah kakülü alnına bukle bukle düşmüş olan kız, başını birkaç kez küçük küçük sallayıp, aynı anda gözlerini kısarak, merakla sordu.
"Kim o? Hangisi? "
" İşte şurada ki. Bakın, bakın şimdi kafasını çevirdi. Gördünüz mü ? İşte o"
“Şu satirik bakışlı olan mı?”
“Saftirik” bakışlı Mehmet? İçimden bu sözü düşünürken Mehmet’in hoşlandığı kızın kendisi için böyle düşündüğünü bilmesi onu üzer miydi bilmiyorum; ama, ben elçi olduğum konuya dönmeye karar verdim. Ve dahil olduğum filmi sonuna kadar izlemeye kararlıydım. Gülümseyerek:
“Evet, ta kendisi”
" Yaa demek öyle.Kendi niye gelmedi peki?"
" Çok heyecanlandı.Onun için beni yolladı"
Kız hiç beklenmeyen bir hışımla ayağa kalktı. Oturduğu sandalyesini ayağıyla bir çırpıda arkaya itti. Yan tarafında duran boş sandalyeyi de eliyle masanın altına koyup tabiri caizse uygun adımlar ile bir asker gibi kollarını ileri geri sallayıp bizim oturduğumuz masaya doğru kaşları çatık, yürümeye başladı…
Masada oturan Mehmet’in tam karşısına dikildi. Ellerini beline koyarak, bel çukuruna iyice bastırdı. Sağ ayağının ucuyla ritmik hareketler yaparak yere sert sert vuruyordu….
"Hey sen! Sana dedim, sana ! Benden hoşlanmış ve ileriye doğru ciddi olarak düşünüyormuşsun öyle mi? Sana dedim.Dilinimi yuttun be adam?"
Ben ve arkadaşlarım gibi kafe’de ki herkes de bu işin nereye varacağını meraklı gözlerle izliyorduk.
Mehmet kıpkırmızı oldu. Ayağa kalkarken sandalyeye takılıp tökezledi. Düşmekten son anda kurtuldu. Bu haliyle sessizce bir birimize bakıp gülüyorduk.Ama içimizden attığımız kahkahalar göğe tırmanıyordu. Kızın tam karşısındaydı. Suçlu çocuklar gibi gözlerini ayak ucuna çevirmiş öylece duruyordu. Kendi heyecanı katlanarak çoğalmaya başladı. Bunun üzerine birde insanların kendine çevrilen meraklı gözlerinde eklenince, alnından akan boncuk boncuk terlerin neredeyse içinde boğulacaktı. Yutkundu.Bir şeyler söylemeye çalıştı. En sonunda ağzından:
" Evet” çıktı.O da bin bir zorlukla.
“Demek öyle?!”
Kız kendinden emin, garsondan bir kağıt ve kalem istedi. Kağıda bir şeyler yazıp, Mehmet’e uzattı.
" Al bak bu benim numaram. Beni ara.Ve bir daha da konuşmak için başkalarını yollama işte o kadar"
İçimden dedim" Oğlum Mehmet, sen yandın!"
Mehmet numarayı aldı. Daha sonra arkadaş olup birbirlerini tanıdılar.
Sonra da işi ciddiyete bağlayıp evlenme kararı aldılar. Mehmet Sedayı tanıdığından beri daha bir heyecanlı, daha bir unutkan olmuştu.Deyim yerindeyse hem kör hem sağır, kara sevdaya tutulmuş tam bir aşık gibiydi.
Sedayı istemeye gideceğimiz gün hazırlandık. Arabalara bindik. Birden çiçek olmadığını ve bu şekilde bir kızı istemenin anlamsız olacağını biliyorduk. Acele çiçekçi bulup, bir an önce istemeye gitmek için sabırsızlanıyorduk…
Bu işte bana düşmüştü…Aksilik bu ya, o gün de resmi bir tatil olduğu için tüm çiçekçiler kapalıydı. Ayaklarıma inen karasuyu bir hastane önünde ki çiçekçide nihayet bulmasıyla istemeye gittik…
Seda’nın, kahvesine bolca koyduğu acı biber ve tuzun, gözlerinden akan yaşlara ve kıpkırmızı olan yüzüne rağmen kahveyi sonuna kadar içen Mehmet’in hali içler acısıydı.Bir o kadar da komikti…
Evlendikleri gün, Seda beş metreden oluşan gelinliğinin kuyruğunu Mehmet’e taşıttı.Mehmet kucağında, çok önemli bir emanet taşırmış gibi Seda’nın arkası sıra dolaşmaya başladı. Dans ederlerken bile Seda, gelinliğin kuyruğuna basıp düşmesin diye kucaklayıp öyle dans etti. Tüm salon kahkahalardan yerlere yattık. Mehmet’i bu hallerde de görmüştük ya.Artık ölsek de gam yemezdik.
Şimdi; ömürlerine ömür katan; dünya güzeli bir oğulları var.
Ama, her tartışmalarında yine bana gelirler
" Fatih, şuna söyler misin? Akşama karnı yarık yapsın."
"Fatih ona de ki bu akşam sadece makarna var, Yerse yer, yemezse keyfi bilir"
“ Fatih söyle ona, bana yarın mavi gömleğimi ütülesin”
“Fatih söyle ona. Az yesin de kendine bir hizmetçi tutsun. Onun babasının uşağı yok. Eli armut mu topluyormuş? Hem beyaz gömleğini giysin.Niye illa ki mavi gömleğini istiyor ki?”
“Fatih söyle ona terziden pantolonumu alsın”
“Fatih söyle ona o kadar çok biliyorsa, işten gelirken terziye kendisi uğrayıp alsın”
…
…
…
…
Ya da Mehmet her zaman kendi isteği ile olmasa bile Sedayı mutlu etmek ve dilinden kurtulmak için çiçek alırdı. Tabi, Seda’nın sevdiği çiçekleri. Eğer bir gün almayı unutursa o zaman Seda canı dişine gelmiş bir kaplan gibi Mehmet’in burnundan fitil fitil getirirdi… Mehmet yine bir gün iş dönüşü eve giderken bir buket çiçek yaptırır. Seda ona da bir bahane bulurdu…
" Be adam benim papatyalardan hoşlanmadığımı bilmiyor musun sen.Özellikle mi yapıyorsun, anlamıyorum ki?
Mehmet de durumu kurtarmak için:
"Hayatım. Bugün de öyle olsun istedim.Bahar geldi ve sen bahardan daha güzelsin benim için diye, bu çiçek demetini yaptırdım" der sonunu mutlu bağlarlar, hiç bir şey olmamış gibi, evlerinin yolunu tutarlardı…
…
YORUMLAR
öyle insanların evlilikleri eskimez çünkü ep adralin hep duygular dorukta ne güzel
evlilikte kavga etmeyide bileceksin sevmeyide
çok güzel bir yazı okudum tebrikler
selam ve saygılar
Ülviye Yaldızlıı
Hürmetle
Ülviye Yaldızlıı
Okuyan gözlerinize bereket
Kız masaya yaklaşınca bir Osmanlı tokadı nakşedecek sandımdı ama ters köşe yaptın bizi.
Çok çöpçatanlık yapmışımdır:) O yüzden gayet iyi bilirim, iyi olunca kendilerinden bilirler, kötü olunca sebep olanı Allah kahreyleye derler. Fatih'in işi zor yani.
Tebrik ediyorum canım. Niye bunu anı katagorsinde paylaştın bilmem ama gayet güzel bir hikayeydi:)
Kutluyorum. Sevgilerimle.
Ülviye Yaldızlıı
Dediğin gibi böyle işlerde
Hep araya giren kötü olur niyeyse
Pc nin azizliğine uğradım- bu da bir( anı) olsun :)
Öptüm göynünü kardeşcazım
Ülviye Yaldızlıı
Bende seni seviyorum
Öptüm ellerinden ve dahi göynünden
Her durumda Fatih olmanın zorluğunu anladım...Neden Fatih'e taktım? Hayatımda bu Fatih'in rolünü oynadığım demler oldu da ondan. Çok mes'uliyet gerektiren bir şey. Ya siz öleceksiniz, ya onlar ki iş hıtamına ersin. Bu yüzden Fatih olmak zordur. Her yer İstanbul değil sonra...
Çok sevdim ve yürekten kutladım...Selam,saygı...