- 874 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Kirliydi Sevgimiz
Sürgün sevdalar yaşadık, ıslak ve terli gecelerde
Paramparça bir mevsimin göçüydü yaşadığımız.
Yaz bitti, mevsim kışa döndü, üşüyor sevgimiz
Soktu kirli geceler parmaklarını cebine hohlayarak…
Paramparça bir geçmiş tırmalıyor bedenimi. Sevdalarımın yağlı kementleri sıkıyor boğazımı. Aşkın tarifsiz yalnızlığını yansıtır hüzün. Kelimeler utangaç çocuklar gibi saklanacak yer ararken, duyguların yamalı yelkenleri aşamaz okyanusları. Biz cebimizdeki umudu hiç kullanmadık. Bunun içindir birbirimizi anlayamamamız, bundandır aşkta her an mevsim göçü yaşamamız.
Oysa bir mevsim göçü daha bitti sonunda. Terli ve alev bakışlı yaz geldi ve gitti dalgalarla. Günler bıçkın delikanlılar gibi voltaya durdular kasılarak. Geceler utangaç giysilerini attılar kirli sokaklara ağlayarak. Yaz bitti, mevsim kışa döndü, soktu geceler parmaklarını cebine hohlayarak.
Yaşanılan ve yaşanılacak tüm berrak ışık yansımalarında akrebin yelkovanı delice kovaladığı bu çelişkiler yumağında sevdanın kâğıttan gemileri uğrar arada bir ülkeme. Bir ten kokusunun öldüren zehri sarıp sarmalar bedenimi. Umutların pastil gibi yutulduğu hasta yataklarında enjeksiyon kokulu hasretler yer bitirir bizi. Umut yavan ekmek gibi düşmez elimizden. Zeytin karası gecelerde bir sigara içimi yalnızlıktır hüzün. Geceler inatçı kadınlar gibi çıkarmaz bazen giysilerini üzerinden. Şafağın yalnızlığı düşer karanlıklara ve gün yeni bir ıslıkla düşer çatılara.
Gözlerin tutkulu bir infialin kapısını aralar oysa. Gizemin, kimliğini sorgular. Keşke’lerin asla bitiremediği bir yalnızlık oyununda siluetin düşer bembeyaz karlara. Gece kıpır kıpırdır ve bekler güneşin bulutların ardında erimesini. Saçaktaki buzlar çözülmeden, yürekteki sırlar dökülmeden asla sevdaya dokunulmaz oysa.
Aşk korkaktır her zaman. Çeşit çeşit elbiseleri vardır ve hangisini giyeceğini karıştırır kimi. Sevda aynalarda saçını tararken aşk saklanır sırların ardına. İşte böylesi anlarda ben gözlerinin izdüşümlerini beklerken yüreğimin denizlerine, yıllar deli dalgalarıyla ezerlerdi göğsümün kayalarını. Geceler yangın ayazı, gündüzler hasret havası gibi zalimdi. Teninin kokusu can verirken suskun köklerime, ömrümün bereketli ovalarında mevsimler halaya dururdu çığlıklar atarak.
Aşk, böylesi aykırılıkların zoraki dengeleridir bir bakıma. Umut tükendiği an kadehler dolusu içerek uyuşturulur anılar. Bütün takvimlerin yaprakları küllere dönüşür bir yangın yerinde. Acıları unutmaya çalışmak, başka yüreklerde su aramak insanı çatışmaların tam orta yerinde bırakıverir. Biraz da rastlantıların çarpmasıyla seçtiğimiz sevgiler fırtınalı denizlerde alabora olmayı beklerler.
Korkuların isimsiz duraklarında bütün şarkılar kederli, bütün otobüsler sonbahar yapraklarını taşırlar inadına. Rüzgâr okşarken sevdanın yanaklarını, gözlerden akan yaşlar da yürekleri ıslatır. Yarım bırakılan çay, hüzünlü bir sandalyedir kimi de bir aşktan geri kalan.
Gözlerimi kapatıyorum, seninleyim. Yürüyorum yollarda, benimlesin. Bir mısrasın söylediğim dilimde, türkümsün. Acımsın, kederimsin, gözyaşımsın. Seni severek ben oldum ben, yazgımsın, buram buram hasret, gözyaşıyla yıkanmış bir geçmiş, kaderimsin. Kimliksizim, zamansızlığın içinde sensizim, sensizliğin yollarında kaybolmuşum.
Matemlerimin üzerinden aylar geçti ve sonunda sensizliği de öğrendim işte. Cesur adımlar atarak sevgini kaybettim. Onurum oldu sensizlik, yoldaşım oldu sessizlik ve fırtına tepelerinde yankımı da kaybettim. Al emanet verdiğin sevgiyi, al ellerini, gözlerini ve sözlerini. Bana kalsın sensizlik, bana kalsın acılar ve asla atamadığım teninin o öldürücü kokusu.
Selahattin Yetgin