13
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2121
Okunma
Ben Sizlerin Eseriyim…
Şiirlere, yazılara konu olurum ara sıra. Gördüklerini, hissettiklerini yazar kalemler; ben de okurum fırsat buldukça. İçin için gülerim kimine, kimine ise gözlerimle birlikte, yüreğim de ağlar sessizce. Öfkem kabarır gönlümde, bir küfür sallarım ulu orta. Artık hangisine gidip yapışırsa; bana ne!
Bir de sokak çocuğundan dinleyin istedim. O sokakta gördüğünüz, adına “Sokak çocuğu” dediğiniz, bir sokak çocuğuyum ben de. Öğle, anası babası olmayan cinsinden değil üstelik.
Aile olamayan bir aileydi bizimkisi. Babam kazandığını kumara ve içkiye yatıran bir adamdı. Eve geldiğinde it gibi korkup, en tenha köşelere sakladığınız bir babanız oldu mu sizin? Benim oldu.
Annemi döverdi. Her gecede bıkıp usanmadan dövmek isterdi üstelik. Hızını alamazsa bana ve kardeşlerime de dalardı sızana kadar. Yine öğle bir gecede, karşı koyunca babam olacak şerefsize, evden kaçmak zorunda kaldım.
Ben istemez miydim; yün döşekte, annemin elleriyle kapladığı yorganda, onun kokusunu içime çeke çeke, başım yumuşacık yastıkta bir soba kenarında uyumayı?
Benim döşeğim mi? Gecenin çiği düşmüş, buz gibi bir toprak yığını. Ya yastığım? En sertinden; ama en düzgününü bulduğum bir kaya parçası. Yorganımsa; hani sizlerin alıp evinize kurduğunuz bir cihazın çöpe attığınız ambalaj kartonu…
Sokaklarda bulduğum en kuytu köşeler oldu hep evim. Köpek ve kediler tek dostlarımdı. İlk bencilliği onları kullanarak öğrendim. Sıcacıktılar; ayazda titreyen bedenime ısı sağlıyorlardı. Donmuyordum sayelerinde; hem de sadıktılar. Çöpteki yiyecekleri bölüşürdüm onlarla, nankör değildiler. Anne ve babadan daha sahiplenici oluyorlardı ve beni koruyorlardı.
Sevmedim onları; sadece kullandım menfaatlerim için. Sevmek, bağlanmak demekti ve ben bir kere bağlanmıştım. Hani nerdeler şimdi? Babamı geçtim, annem de sahip çıkmadı bana. Annemi de merak ettiniz şimdi. Gerçi onu da yazıyorsunuz bazen. Çok gülüyorum yazdıklarınıza. Şimdi annemi geçelim. O da bir gün kendi açısından anlatır yaşadıklarını inşallah.
Kıskandım şimdi… Annemi düşünmeyin, bana odaklanın. Onun çocuğu sokaklarda, o ise sıcacık evinde dayak yemeğe devam etmekte. Susmayıp, konuşmaya karar verene kadar bırakın kendi haline. Ondan daha iyi biliyormuş gibi de ahkâm kesmeyin ayrıca…
Bu gün konuşma sırası bende. Sokak çocuğuyum; ama okuluma devam ettim. Üniversite bile bitirdim.
İyi bir işim, güzel bir ailem var. Nasıl başarmışım? O günlere dönelim yine… Simit, limon ve su satarak ya da sizlerin güzel ayakkabılarını boyayarak tabii…
Okulu, arkadaşlarımı da hiç sevmedim. Sadece sokaklardan kurtulmak, adam olabilmek için okudum. Arkadaşlarım gibi temiz değildim. Ellerim boyalıydı, yüzüm kirli… Haftada bir banyo yapmak en büyük lüksümdü. O yüzden kokardım leş gibi. Hepsi benden kaçardı. Oturduğum sıraya oturmazdı kimse. Salaklar, üç kişi otururlardı tıkış tıkış. Bense yayılır, kurulurdum tek başıma. Krallığımı ilan ettiğim tek yerdi sıra. Bulduğum her kâğıt parçası defterimdi. Arada sırada kalem silgi de çalardım onlardan. Korkarlar, ses edemezlerdi. Sokak çocuğuyum ya; uzak durmaları öğretilmişti.
Öğretmenlerim mi? Acıyarak gözlerimin içine bakmaları yok mu; en çok o acıtırdı içimi. Nefret ettim daima. Pis olduğum için, sıcacık elleriyle bir kere bile okşamadılar kafa mı? İçlerinde, samimi gözlerle bakıp, destek olmak isteyenler vardı. Yüz vermedim onlara da. Sevmek gerekirdi. Ben sevmek istemedim yine; çünkü sevmek, bağlanmak demekti.
Bayramları hiç sevmezdim. Müdür çağırırdı odasına. Bir veli kıyafet getirmiş, onlar da toplantı yapıp bana vermeyi uygun görmüşler. Çok iyi bir şey yapmış olmanın aptalca gururuyla parlardı yüzleri. O torbayı alıp gitmekse, ölümdü benim için. Onurum, gururum kırılırdı. Herkes bilirdi, o torbanın ne amaçla bana verildiğini. Belki çok hafifti o torba; ama bana tonlarca yük taşıyormuşum gibi gelirdi, acıyarak bakan onca göz üstümdeyken. Yine de inat eder, taşırdım. Birde yağcılık yapar, teşekkür ederdim. Onlar, kendini tatmin etmiş duygularla yaşarken, ben yine onları kullanırdım. Minnettar olacağımı sanırlardı.
Ulu orta verirlerdi. Deşifre ederek, el âleme gösteri yapar gibi… Adabıyla yapmazdı kimse. Gösterişe yapılırdı. Bense yırtık giysilerden bir süreliğine kurtulurdum. Müdür bey bağış yapana birde plaket verirdi. Bilmem ne okulumuzun bilmem neresine yardım etmiş, kimsesiz çocuklarımızı giydirmiş olan bilmem ne herife çok teşekkürler onur belgesi… Bilmem nerene sok onu derdim içimden. Ama o, evinin salonunda başköşeye koyardı onu; her gelen görsün diye.
Bir Ahmet amcayla karısı Hatice vardı. Odun, kömür almışlar evlerine. Kapının önüne dağ gibi yığılmış. ‘’Hele gel buraya, tut şunların ucundan da taşı; boş gezeceğine yardım et.’’ derlerdi. Hiç gocunmazdım, el atardım, taşırdık beraber. Hatice teyze yemek yapardı. Mis gibi mercimek çorbası ve bulgur pilavı… Alır, gelirdi yanımıza. Hala o çorbanın tadı damağımda. Ahmet amca, biz çorbalarımızı içerken seslenirdi; ‘’Hanım yak sobayı, suyu ısıt. Leş gibi olduk biz bu veletle. Bitince paklanmak gerek.’’ diye. Yalan söylerdim; ‘’Eve gidince yaparım amca.’’ derdim. Kızardı; ‘’Ananı başıma getirip burada mahalle kavgası çıkartma. Bak ben kaçağım, polis gelir yakalar, al başına belayı. Başına gelecekleri sen düşün.’’ derdi. Hiç ısrar etmez, “Bu fırsatı değerlendirmeliyim.” Derdim. Bitince taşıma işi, sıcacık banyoda, bol sabunla iyice yıkanırdım. Hiç çıkmak istemezdim banyodan. Ellerim, ayaklarım büzüşür, nineme benzerdim.
Hatice teyze, çocuklarının eskisinden iç çamaşırına kadar hazırlamış olurdu kıyafetimi. “Almam” dediğimde, ‘Benim çocuklarım büyüdü, olmuyor artık onlara. Bak, tam sana göre. Diğer kıyafetlerini yıkarım, gelir alırsın bir ara.’’ derdi. Mis gibi sabun kokulu kıyafetleri giyer, Ahmet amcanın yanına giderdim; helallik alıp gitmek için. Elime para tutuştururdu. “Olmaz” dediğimde; ‘’Ulan çocuk salak mısın? Eşek gibi çalıştın. Emeğinin karşılığını almayacak mısın? Sen olmasan başkasını tutacaktım. Bağış mı yaptım sanki?’’ der, cebime koyardı. Arkamdan da seslenirdi; “Arada uğra, iş var mı diye sor. Bak yaşlıyım; bahçede, evde işlerim oluyor. Yardım et bana boş dolaşacağına. Hem bana yardım etmiş olursun, hem de bir şeyler öğrenmiş olursun” derdi. Onları da sevmedim; fakat saygı duydum daima. Gözümün içine soka soka yardım etmiyorlardı. Ezikliğimi, bir yanımın eksik olduğunu hissettirmiyorlardı bana.
Böyle bir sokak çocuğuydum ben. Sizin acıyarak, tiksinerek, iğrenerek bakan gözlerinizin altında, o sokaklarda büyüdüm, okudum. Sizlerden çok fazla şey öğrendim hayatta. Sevmeyi sizlerden çok daha iyi bilirim; ama sevmem, bağlanmam ben asla. Sevgiye, oyuncağa aç yüreğim, şimdi sizleri bozuk para gibi harcamakta.
Sizlerle konuşurum adabıyla, sevgiyi bilen sizlerin, ihtiyacı olan sevgiyi veririm fazlasıyla. Kendime hayran bırakırım, bensiz olamazsınız. Sonra da duygusuz bir insan gibi uzaklaşırım sizden. Sudan çıkmış balığa dönersiniz. Peşime düşersiniz, ulaşamazsınız. O verdiğim sevgiyi bir daha asla bulamazsınız bende. Vicdanım rahat değildir, arada döner sorarım hal ve hatırınızı; ama hepsi o kadar. Kontrol ederim bıraktığım yerde misiniz diye. Hiç gitmemişsinizdir ki. Hep bıraktığım yerdesinizdir. Bense yeni gönüller fethetmeye giderim daima; o kurbanları da sizlerin yanına göndermek üzere.
Hayat hep beni harcayacak değil ya. Sevgiye aç yüreğimi doyururum, Çocukluğumda hiç sahip olamadığım en güzel oyuncaklarım sizlersinizdir artık. Ben de sizi harcarım böyle işte. Bütün sokak çocukları ben gibi olacak değil; ama ben böyle bir sokak çocuğuyum işte. Sadece aileme suçu atarak kurtulamazsınız. Hepinizin suçu var üzerimde. İyi bakın işte… Ben, sizlerin “Sokak çocuğu” dediğiniz o çocuklardan değişik versiyonlu bir eserinizim. İyi bakın, tanıyın beni. Yazarken de, hala acıyarak yazmayın beni. Eserinizi tüm çıplaklığıyla deşifre edin şimdi.
Bu kadar yeter herhalde, hadi bana eyvallah…
21.10.2012___________Seher_Yeli ( Seher Zerrin Aktaş )