- 680 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Orada
orada
Öğretmenlik görevime başladığım ilk yıllardı.Doğubayazıt ilçesinin Ağrı Dağı eteklerinde bir köy. İlçeden yaklaşık kırk kilometre uzaktı çalıştığım köy.İlçeden köye kadar yol boyunca hiç ağaç yok.
Çırılçıplak bir doğa. Bu uzak ve çıplak coğrafyada kendimizi daha yalnız hissediyorduk kuşkusuz.
Zor geçen ilk haftalardan sonra yavaş yavaş köye alışmış ,can sıkıntılarım azalmıştı.Köylülerde bize
alışmış , onlarla sohbet edebiliyor, şakalaşabiliyorduk . Her gün son dersten sonra köyün gençleriyle,
okulun hemen yanındaki çimenlikte iddialı futbol maçları yapıyorduk. Her geçen gün bizleri izleyen sayısı artıyordu.Bu maçların sayesinde köylülerle daha yakından tanışıyor,kaynaşıyorduk.
O yıl Milli Eğitim Bakanlığı köy okullarındaki öğrencilere iç fındık ve kuru üzüm dağıtımı planla-
mıştı. Öğretmen arkadaşımla Milli Eğitim Müdürlüğünden aldığımız koliler dolusu fındık ve kuru üzümü, araba kiralayarak köye götürdük.İki hafta boyunca her gün öğrencilere dağıtılacak ve sınıfta tüketmeleri istenecekti.İlk günler öğrencilerimize dağıttığımız fındık ve kuru üzümler sınıfta tüketildi.
İkinci hafta çantalarına koyarak evlerine götürdüler.
Öğretmen arkadaşıma :
- iki hafta sürecek bu uygulamanın ardından elimizde kalan fındık ve üzümleri köy kahvesinin önünde vatandaşa dağıtalım mı? dedim.
Öğretmen arkadaşım :
-Neden olmasın.dedi.
Ertesi gün, öğrencilerimizin de yardımıyla kolilerle fındık ve kuru üzümleri kahvenin önüne taşıdık.Kolileri açıp köylülere dağıttık. O güne kadar bize soğuk davranan ,selam vermeyen köylüler,
yanımıza gelip, bizimle sohbet etmeye başladılar. Çocuklarını okula göndermeyen kimi veliler,onlarla
oturup konuştuktan sonra bu inatlarından vazgeçtiler. Okula gelen öğrenci sayısı arttı.Bu bizi çok mutlu etmişti.
Tek sınıflı okulumuzda öğlene kadar, arkadaşım ; öğlenden sonra da ben, derslerimi işliyordum.
Öğlenci olduğum için sabahleyin erken saatte kalkmıyordum. Okul bahçesine en yakın evlerden
birinde oturan Bekir Dayı, her sabah otlu peynir doldurduğu tabağıyla lojmana gelirdi. Ben , o gelin-
ceye kadar çayı demliyor sofrayı kuruyordum.Okul bahçesinde Bekir Dayı’yı görünce, bardaklara çay koyup kapıyı açıyordum.Bekir Dayı’yı sofraya davet ediyor, birlikte kahvaltımızı yapıyorduk. Bekir Dayı’ya iyice alışmıştım.Kahvaltıya biraz geç kalsa hemen bahçeye çıkıyor,yolunu gözlüyordum.Kah-
vatlı süresince Bekir Dayı çok az fakat öz konuşuyor, kolay kolay gülmüyordu. Sorduğum sorulara ise epey düşünüp öyle cevap veriyordu.
O sabah yüzü gülüyordu Bekir Dayı’nın.
-Hayrola Bekir Dayı’ı ,bügün çok neşelisin,yüzün gülüyor.dedim.
Bekir Dayı bu, önce gözlerime baktı. Gözlerime bakarken bile yüzünün bir yanında gülücüğü duruyordu yine de. Bir iki dakika sonra:
-Benim çocuklar geldi bu gece.dedi.
Ben saf saf ;
-Gurbette miydiler Bekir Dayı .dedim.
Bir iki dakika sonra Bekir Dayı:
-Yok hocam benim iki oğlan da dağda idi.Bu gece yarısı birkaç arkadaşlarıyla eve geldiler.dedi.
Anlamıştım. Sessiz kaldım.
-Gece dağa dönerken çocuklar, okuldaki öğretmenleri görelim dediler.Ben ,olmaz dedim.Saat geç oldu.Korkar hocalar.İkisi de çok iyi çocuklar dedim.
Başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi oldu. Biz uyurken…
-Sağol .dedim. Bekir Emmi…Sağol.
O andan sonra ağzıma bir lokma bile koyamadım.Çünkü büyüyordu lokmalarım ağzımda.Çayımı içtim.
Bekir Dayı:
-Bu sabah pek bir şey yemedin . Yüzün de sararmış. Hasta mısın yoksa ?dedi.
-Yoo iyiyim Bekir dayı . Bir şeyim yok .dedim.
Bekir Dayı kahvaltısını bitirip gitti.
Ben biraz daha iyiydim şimdi. Öğrencileriyle teneffüse çıkan öğretmen arkadaşımı çağırdım lojmana.Bekir Dayı’nın dediklerini anlattım. Kıpkırmızı olmuştu arkadaşımın yüzü.Arkadaşıma kalsa
köylülerle samimiyet kurmak iyi değildir.Oysa ben onun gibi düşünmüyor, köylülerle iyi ilişkiler içinde olmanın doğru olacağını düşünüyordum.Bu nedenle her akşam birinin evine çay içmeye gidiyor, samimi bir hava oluşmasını istiyordum.
Kolay kolay hatasını kabul etmeyen öğretmen arkadaşım:
-Sen haklıymışsın. İnsanlarla samimiyetimiz sonucunda nefes alabiliyoruz belki de. dedi.
Çünkü üç kilometre uzağımızdaki köyün okulu iki ay önce yakılmış,öğretmen rehin alınmış değil miydi?
O günden sonra divanların üzerindeki yataklarımızı döşemeye serip yattık. Çoğu kez korkudan sabaha kadar uyumadığımız zamanlar da oldu.
Eş durumundan tayin isteğim, olumlu sonuçlanınca; çok sevdiğim öğrencilerimden ayrılmak zor oldu.
Ayrıca Bekir Dayı ,muhtar ve diğer köylüler de :
- Size alışmıştık hoca neden gidiyorsun? diye sitem ettiler.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.