- 701 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TEORİK SAVAŞLAR-2-
TEORİK SAVAŞLAR ve YÖNETSEL SORUN (2)
Bence o kadar emekle yazdıkları, konuyla ilgili olarak, 1967 Arap- İsrail Savaşı miladiliği yaklaşımına kadük kalmaktadır.
Zaten konuyu önce gerilere bir yere götürüp, Jabotinsky ve Ben Gurion ile tez ve antitezci yöntem olarak zıtlaştırdıktan sonra, bunu Siyonist Kongresi’nin Berlin toplantısına katılmış M.Kohen (Tekinalp) ve de bir şekilde M.Kemal Paşa’yı çağrıştırarak sentezlemek 1967 çizgisini silikleştirir...
Sabetayizm ve İbranizm’e yüklenen acımasıza yakın ama haklı tarafı çoklukta bir tekelokratik veya monark yapılanmalı emperyal işbirlikçilik tespiti, ülke gerçekleri ile örtüşmesi bakımından ise oldukça doğrudur.
Birey ya da kapalı grup yaklaşımdan olarak, kendilerini her hangi bir şekilde “dinen-ırken-lisanen” (örneğin Ermeni, Rum, Elenler gibi) -Türk’e ait- hissetmeyenlerin varlığı ve ülkeye verdikleri zarar da inkar edilemez.
Ama bu durum, ’Kabileler Çağı’ tarih tezi ya da mikro/etni ulus, cemaat/mezhep ulus ve her alanda liberotifikasyon iddalı Azınlıklar Oligarşisi Türkiyeli’ler ve Türki’leri de birlikte içselleştirerek düşünülürse, daha mantıklı ilerletilebilir...
“Birikimsizlik hiçliktir”(7) diyordu... Öte yandan ise cumhuriyet ve kurucusu konusundaki kasıtlı ve genel bakışı olumsuz, Türk ve Şark sorunsalcı; anti-Türk literatüre çok değer yüklüyordu...
Türk cumhuriyeti ve Atatürk konusunda, bunlara karşı verilmiş anti emperyalist savaşa karşı biriktirdikleri kin ile yapılmış olan, kötü niyetli ve önyargılı birikimsizlikler bütünü toplamı, yazınsal katkılardan da çok kolay dem vuruyordu..
Arasıra değil, çoğulsal bir çoklukta, bizi değil kendisini karıştırıyordu…
Karışmak, durulmak’a gidip yeni ve doğrulanmış -doğru- olacaksa, deyimleri ile mutlu ve acizi olacağız.
Eğer takılmıyorsanız, eğer çelişkilerinizi görmüyorsanız ve eğer bunlardan kendi aklınızı, yüreğinizi geliştirici eylemler çıkaramıyorsanız dedikten sonra; bütün bunları aşkla yapıyorum fikri ve zikrinde olsanız dahi sonuç ne olacaktır ?!
Özne aşk mıdır, aşık mıdır sorabiliyorum ? Eylem özneleştirilmiştir filanı ise kimse dememelidir. Aşkı sevmek ve aşık’ın maşukunu sevmesi, başka ve yeni tüm zaman kiplerinde, acilen yeni çözümlemelere ihtiyaç duymaktadır.
Bahsettiğimiz aşk ve sevgi; bilgi teorisi bağlamında bir kök bilim olan Tarih aşkı veyahut sevgisi ise, bu hal zorunlu bir gerekirliktedir.
Statik aşka, aşıka ve maşuka en önemlisi, özneleşmiş aşk eylemine ne yüklüyoruz. Soru budur !
Aşk, aşık, maşuk anlamlandırması ve edebi özne ile devamın da; ebedi eylem olarak amaçladığımızın soyut ama aynı zamanda somuta temel olanının teorik savaşlarını veriyorsak eğer; düşünce, duygu ve bilme(k)nin iki tarafa da kesen bir silah olduğunu unutmadan yazıyor olmalıyız.
Bu, her zaman ve mekanda “kitabın tam ortasından konuşmak” demek de değildir ! Bazen aşırı hoşgörü; bilinçli olarak ihaneti hoşgör(ün)meye kadar gidebilir.
Minimaldeki maksimalistimiz olarak, “vulgarize ve falsifiye” eylediği değerlerimizin odağına koyduğu kurucumuzun: “ Söz konusu vatansa her şey teferruattır ” yaklaşımındaki aşk’ı belki sınıfsal da, Onomastique’de anlamıştır, bunu anlayabiliyorum.
Ama, en azından Semantique bakımdan ve Marks-Hegel karşılaştırmalı olacak şeklinde tekrar bir çözümlemeye tabi tutması gerekmektedir.
Devamında, öncelikle “ileri Doğu geri Batı” önermeli bir Marksist diyalektik’ le yapılacak değerlendirme, sonrasında da ”Enerjetik” diyalektik çözümlemesi, illa ki de; tamgörüyle çözümlemesi gerekmektedir.
Sonuçta: Wilson’da, Stalin’de,Y.D.D.ci Globalizm’in teorisyenleri de: Yapay ulus fabrikatörlüğünde ortak paydalıdırlar. Evangelizm ise Eşarizm’le elele vermiş, yeni ve ortak bir sentezle “ kul ve sürü”leştirmek kısmında arz-ı endam eylemektedirler.
Zat-ı alileri, hep niteledikleri "Doğu Birliği "kavramsalı ile konuya bakarlarsa, farklıların birliği ile zıtların birliğinin ayırdımına oldukça yaklaşlaşacaklardır zaten.
Maksimalizmleri, minimalizm içerir bir oransallıkta ve bunlardan geri gidişten öte veya beride de, anlaşılmamaktadır.
Çok ’Onomastique’i geriletmeyi, az bıraktığı ’Semantique’i biraz artıracak şekilde ve fazlaca kullanmayı düşünmesini yine acizlerinden olarak önerebiliyorum.
“Anlatmaya çok önem veren insan, hem tükenmeye yakın ve hem de çok yalnız olmalıdır.” şeklinde yazdığı şiirsel metini nasıl çözümlerdik ?!
Okuyor, karışıyor ve bulanıyorsunuz! Etki/esin arası bakışla ama: Tükenmediğimiz, direnebildiğimiz bölüm, hep şikayet ettiğimiz “ulusal sorun ”a yazmaması idi..
Bence ve her ne olsa da, birilerinin tüm anlatılarında tükenmeyi göze almasıyla üreyecek, artacaktı cumhuriyetçi Türk değerlerimiz…
Solun sağa, sağın sola evrilmesi/kayması... Alt üst olması ve çöküş dönemleri değerlendirmesinde ise; belirleyeniniz çoksa belirlediğiniz bir hayli karışmıştır, diyebiliyorum.
Sadece -World Judaic Party- değil, içinde Tüm Batı ve Doğu Emperalizm’inin bütünsel hiziplerinin müttefik olduğu bir -Uniparty- ile konu daha tutarlı açıklanabilir.
Türkoloji’nin Batı ve Rus kollarını çözümlerken vardığı sonuca katılmamak mümkün değilken, Türkiye ve Kürdoloji(!) konusunda İsmail Beşikçi hala tanıdığı en sağlam Türk(!) aydınlardan mıdır, bilemiyorum!(*c)
Bu pek merak edilen ütopik bir sav veya kanıdır.
Buna katılmıyorum. Prof.Beşikçi, işbirlikçi ve emperyal politiklerle bu kadar çok örtüşen bir kalemse, bunun bilimsel tevafuk veya tesadüf(!)lüğü üzerine de ciddiyetle düşünülmelidir diyebiliyorum.
Üstad-ı Azam-ı Kürdiyyat Hz.leri İsmail Beşikçi’nin(!) yakın zamanlarda kafayı taktığı Alevi/Kızılbaş Türkmenler konusundaki yazdıkları ve şimdilerde yazınsal ettiği Batı merkezli Kürdoloji’den Pankürdizm’e giden “nas”ları hiç konu edilmemektedir.
Prof. Beşikçi : “Mezopotomya” semahı diyordu, yok “saatin istikameti dönen”ler diyordu, hadi bu da mı olmadı ,bunun ters istikametide dönenler vs. diyordu !..(*a)
Ayırıyordu… Ayırmak bölmek mi, yoksa çıkarmak mıdır artık ? Yoksa kim kimden çıkarılmakta ya da kim kime veya –niçinsel- bir ne amaçlanarak bölünmektedir?
Kolaylıklar dilerim…
”Ülseverler” konusundan mevz-u bahisle, bunların içine katmak amaçlı ilerlettiği Alevi/Bektaşilerin, bunlarla (yani Ülseverlerle) birlikte hac olmasını, Türkmen kitleyide ’kripto’ İbranileştirmeye vardırıp vardıramayacağı da, keza yine belli olmuyordu.
Eşkenaz, Hazar Türklüğü ile girişi mümkün görüyorum.
Ama aynı Alevi-Bektaşi Türkmen’in bakışındaki idizgeli hoşgörüyü, her türden ‘kripto’nun rahatlıkla istismar edip gizlenebileceği ortamdır varsayımı ile tüm genel toplumsal resim içinden bakarak teoremlendirmeliydi...
Acaba onca “Yüce Gök” söyleyişlerine bakarak ve bu minval üzerindeki düşünce ilerletmesiyle: Göksel Türkler olan Göktürkler ve öncülleri Hunları da İbranileştirecek mi idi ?
Malum, ne olsa “tamamlayan milletler” teorisi, Batı merkezli yalan/dolan/talan özürlü, Hristo/Judaik/Pagan Roma bakışı ile yazarsak: " kısaca köksüzsünüz !" özetli Türkbilim’e de, Kürdizm’e de uydurulabilirdi...
Bilim ve izm farklı şeylerdir mutlaka…
Tabi bu arada Kürtler; Hint-aryen ve Mezopotamyalı varsayılacaktır(!)
Çerkes Ethem, Enveri Paşa ve Mustafa Suphi; iki yanlışın ve bir doğru etmezliğin halindeliğini arz etmektedirler.
Dizgeye bakıldığınızda da, herkesin doğru ve yanlışı farklı olacak gibi görünmektedir.
Bundan ulusal anlamda “tam” veya “bütün”sel sonuç çıkmaz. Kendileri de buyurmuşlar: İki yanlış, asla ve kat’a bir doğru etmeyecektir, diye!
Wanbery, Cahun ve Cohen üçayağıdır artık, Batı veya Doğu merkez bakışlı Türkbilim ve Kürdolojik -Kürdizm (!)
Nasıl olsa Kemalci ve Galiyevcileri kavrayamadığını kesin bir dille yazıyordu. Dizgeli ve bilimsel olanı tercihlinin, kavramı merkezde alacak şekilde, önce geriye, daha sonra da ileri doğru bir tamamlamalı yeni bir model/dizge yapması gerekseydi, kavramdan öncesi ve sonrası nelerden oluşacaktı !?
Bütün bunlardan sonra önerdikleri Doğu Birliği bağlamında, ‘Judaik ve Hristiyan Savaşlar Esnasında Türkler’ başlığı, üzerinde önemle çalışılması elzem bir konu olacaktır.
A.Kutlu Ayyüce
Göktürkmen
(Devam edecek)
Kaynakça:
(7) İsyan 1-2,Prof.Dr.Yalçın Küçük
(a*) Alevilerin Büyük Sırrı,İsmail Beşikçi
(c*) Şebeke/Network,Prof.Dr.Yalçın Küçük
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.