- 6201 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÖYLE BİR RÜYA Kİ!
(OSMANLI DÜŞÜNÜ YORDU isimli kitabımdan alıntı:)
İBRETLİK BİR RÜYA:
İstiklal Marşı Şairi Mehmet Akif Ersoy kendine ait bir hatırayı yazıyor. Bu hatırası çok enteresan bir rüya ile ilgilidir. O Mehmet Akif Ersoy ki, 2.Abdülhamid Han’ın devrilmesinde onun da çabaları vardır. Siyonist propagandanın etkisinde kalarak, iyi yapıyorum zannederek bu elim fiilin destekçisi olmuştur.
Sonradan birçokları gibi, o da pişman olmuş, ne kötü bir iş işlediğini anlamış, şöyle veya böyle pişmanlığını da açığa vurmuştur. Tarihin akışı geri doğru değil, ileri doğru olduğundan, Osmanlı Devleti kısa sürede savaşa savaşa yıkılacaktır. Daha doğrusu yıktırılacaktır. 2.Abdülhamit Han’ı devirmek için çaba sarfedenlerin pişmanlığı da “Basra’nın harap edilmesinden sonra” meydana gelen pişmanlığa benzemektedir. Şimdi okuyacağınız bu rüya onun pişmanlığını ifade bakımından enteresan bir rüyadır:
Anlattığına göre, 2.Abdülhamid Han’ın devrilmesinden sonra, İttihat ve Terakki partisi ülkeye hakim olmuş, asıl keyfi idare ve istibdat dönemi başlamıştır. Sokak ortasında cinayetler işleniyor, her tarafta ateş ve barut kokusu arasında ülke sınırları geçiliyor, ülkeler koparılıyor, gözyaşları sel gibi akıyordu.
İşte Akif, bu zamanların birinde, Sultanahmet Camii’nde şahit olduğu bir olayı anlatmaktadır.
Sultanahmet Camii’ne her gittiğinde orada iki gözü iki çeşme ağlayan yaşlı bir zata rastlamaktadır. Bu yaşlı zat, başından geçen çok ilginç bir olayı kendisine anlatınca, Mehmet Akif Ersoy bundan çok etkilenmiş, bu yaşlı zatla aralarında geçen konuşmayı şöyle anlatmıştır:
“Sabah namazlarını kılmak için Sultanahmet Camii’ne gidiyorum. Her sabah ne kadar erken gidersem gideyim, mihrabın bir kenarına oturmuş olan, saçı sakalı bembeyaz olmuş ihtiyar bir adamı, ümitsizce bedbin bir şekilde durmadan ağlarken görüyorum. O kadar ağlıyor ki, ağlamadığı tek bir dakikaya rastlayamadım. Bunun sebebini çok merak ediyordum. Nihayet bir gün o yaşlı zatın yanına sokuldum ve:
-Muhterem niye bu kadar ağlıyorsun? Allah’ın rahmetinden bir insan bu kadar ümitsiz olur mu?
Dedim.
Yaşlı gözlerle bana baktı ve:
-Beni konuşturma! Neredeyse kalbim duracak,
Dedi.
Ben anlatması için çok ısrar edince başından geçen olayı ağlaya ağlaya şöyle anlattı:
-Efendim, ben Abdülhamid Han Cennetmekan’ın devrinde orduda bir binbaşıydım. Emrim altında olan bir birliğim vardı. Bu askeri görevime annemin ve babamın vefatına kadar devam ettim. Fakat onlar vefat edince istifa etmek istedim. Çünkü bir hayli servetimiz vardı. Bu mal ve mülkün başında durmak, onların çarçur olmaması için gerektiği şekilde ilgilenmek gayesiyle, bir istifa dilekçesi yazıp Sadaret Makamı’na gönderdim. Dilekçemde dedim ki:
-Annem de babam da vefat etti. Falan yerde mağazalarımız, filan yerde gayrimenkullerimiz vardır. Netice itibarıyla bunlarla ilgilenecek, ticari işlerin yürümesi için mağazaların başında duracak bir nezaretçiye ihtiyaç vardır. Bu vesileyle şayet kabul buyurulursa, görevimden istifa etmek istiyorum.
Bu dilekçeyi yazdıktan bir müddet sonra, doğrudan doğruya Hünkar’dan bana bir yazı geldi. Heyecanla gelen mektubu açtım ve okudum. Orada istifamın kabul edilmediği yazılmıştı. Öyle anlaşılıyordu ki, istifa dilekçem bizzat Padişah’a gönderilmişti. Ben istifa dilekçemi yenileyip, bir daha verdim. Fakat bana yine aynı cevap geldi. Bunun üzerine bizzat Sultan’ın huzuruna çıkıp, kendisiyle şifahi olarak görüşüp istifamı vereyim diye düşündüm.
2.Abdülhamid Han gerçekten çok celadetli bir padişahtı. Ben yaveriyle görev icabı uzun zaman bir yerde kalmıştım. O, Sultan’ın hallerini bize anlatırken:
-Abdülhamid faytonda giderken faytonun sağında ve solunda bulunanlar neredeyse nefes almaya bile korkarlardı. Derdi. Efendim Allah ona rahmet eylesin, Abdülhamid Han evliyaullahtan bir zattı. İşte ben durumumu anlatmak için bizzat o celadetli ve haşmetli Padişah’ın huzuruna çıktım ve:
-Hünkarım, sizden istifamın kabulünü rica edeceğim, durumum ise böyleyken böyle!..
Diyerek istifa sebebimi anlattım. Bunun üzerine bir müddet derin derin düşündü. Yüzündeki ifadeden istifa etmemi istemediğini anlıyordum. Ben bunu sezince istifa konusunda biraz daha ısrarcı oldum. Abdülhamid Han, benim böyle ısrar ettiğimi görünce, bakışlarını bana çevirip, öfkeli bir tavırla ve sanki beni elinin tersiyle iter gibi hareket yaparak
-Haydi seni istifa ettirdik!
Dedi. Tabii ben istifamın kabul edilmesi sebebiyle çok sevindim. Ve hiç vakit kaybetmeden memleketime dönüp işlerimin başına geçtim. Derken bir gece müthiş bir rüya gördüm:
Alemi manada, bütün ordular bir araya toplanmış teftiş ediliyordu. Son savaşı vermek üzere, memleketin şarkında ve garbında savaşan tüm orduları bizzat Peygamber Efendimiz teftiş ediyordu. Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam, Yıldız Sarayı’nın önünde duruyor, bütün Türk ordusu Efendimizin huzurundan geçerek büyük bir disiplin içerisinde teftiş veriyordu. O esnada orada Osmanlı Padişahlarının ileri gelenleri de vardı. Sultan Abdülhamid Han ise, edebi hürmetle, kemerbestei ubudiyetle Kainatın Efendisi’nin hemen arkasında duruyordu. Bütün ordular huzurdan tek tek geçiyordu. Derken sıra, benim istifa etmeden önce komutam altında bulunan birliğe geldi . Fakat birliğin başında kumandanı olmadığı için askerler darma dağınıktı.
Bu hali gören Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam, Abdülhamid’e dönüp:
-Ey Abdülhamid! Bu ordunun kumandanı nerede?!
Buyurdu. Bunun üzerine Sultan Abdülhamid, mahcup bir halde başını önüne eğmiş olarak, hürmeti edeple Efendimize:
-Ya Resulallah! Bu ordunun kumandanı istifa etti. Bu konuda çok ısrar ettiği için biz de onu istifa ettirdik.
Dedi.
Bunun üzerine Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam:
-Senin istifa ettirdiğini, biz de istifa ettirdik.
Buyurdu.
Söyle bunu duyduktan sonra ben ağlamayayım da kim ağlasın?
Ve Mehmet Akif diyor ki:
Yaşlı adam ağlamasına, inlemesine devam etti. Derdi büyüktü. Sessizce yanından uzaklaştım. Zaten başka da yapabileceğim bir şey yoktu. Zira bu yaşlı adam tesellisini Peygamber Efendimiz’den bekliyordu. Pişmanlığının ve tevbesinin kabul edildiği müjdesi gelmeden belli ki ağlaması inlemesi dinmeyecekti.”
Mehmet Akif Ersoy bu olayı yaşayarak anlattığına göre, aynı pişmanlığı kendisinin de duymuş olacağından şüphe etmemelidir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.