KUMAR
Islak, yağmurlu, yorgun bir havaydı. Adam göletin yanı başına oturmuştu. Başını avuçlarının arasına almış. Dalgın bir şekilde suyu seyrediyordu.
Üstü başı sırılsıklamdı. Elinin tersi ile önce çamura bulanan yüzünü ardından nemli toprak kokan burnunu ve gözlerini silmeye başladı. "Yaşamın anlamını kavramak için" Başıma bunların gelmesi mi gerekirdi? Diye sordu kendine.
Bu bir öz eleştiri değildi. Adeta savunma yaparcasına "Ne zaman gol diye arkamı dönsem, elinde ofsayt bayrağıyla karşıma dikilirsin hayat..." Diyerek sorunun cevabını yine kendisi verdi. Sonra birden başını avuçlarının arasından alarak ayağa kalktı, yerden aldığı küçük bir taşı göletin içine alabildiğince uzağa fırlattı.
Ardından Sesinin çıktığı kadar "Gol, gol be..." Bu sefer gerçekten gol, her şeye her şeye yeniden başlayacağım. Bu sefer öğle bir gol atacağım ki hayat sana... Düşmeyeceğim, bu defa ofsayta, düşmeyeceğim.
Engel olamadığı gözyaşları yağmur sularına karışırken, yavaşça bulunduğu yerden uzaklaştı.
Kılığıyla, kıyafetiyle onu bu hali ile gören zavallı bir adam diye düşünürdü. Aslında popüler bir insandı. Önemli bir iş adamıydı. Malının mülkünün haddi hesabı yoktu. Sosyal bir insandı. Çevresinde sevilip, sayılırdı. Ta ki kumar illetine bulaşıncaya kadar.
Her şey on beş yıllık evliliğinin sudan sebeplerle bir sarsıntı içine girmesi ile başlamıştı. Önce ufak tefek anlaşmazlıklar. Ardından araya giren soğukluk ve nihayetinde bağırıp çağırmalarla doruğa ulaşması.
Adam her mesai bitiminde evine dönerken adımları geri gidiyordu. Sessizce yenen akşam yemeğinin ardından herkes odasına çekiliyor. Belki gece boyunca tek kelime etmiyorlardı. Zaten edecekleri ilk bir kaç kelimenin ardından mutlaka bir tartışma başlıyordu.
Hayatların bu şekilde sürüp gitmesi mümkün değildi. O nedenle bir arayış içine girdi. Daha önceleri kesinlikle dışarı çıkacaksa eşi ile beraber çıkarken o günlerde yalnız çıkmaya başlamıştı. Derken bir iki arkadaşla tanışma, bir iki kadeh atarak rahatlama ve nihayetinde sarhoş oluncaya kadar içmeler.
Artık hemen her gece kör kütük sarhoş bir şekilde geç saatlerde eve geliyor. Ertesi sabah bir baş ağrısı ile uyanarak mutsuz bir şekilde işine dönüyordu.
Ama bununla bitmedi. Aileyi daha kötü olaylar bekliyordu.
Bir akşam eşi ile şiddetli bir kavga etti. Sinirle evden çıktı. Arkadaşlarını da davet ederek bir lokalin yolunu tuttu. Gecenin ilerleyen saatlerinde alkol duvarını aşmışlardı. O akşam ilk defa kendini bir oyun masasında buldu.
O kadar içmişlerdi ki, bir taraftan kahkahalarla gülüyor. Bir taraftan durmadan konuşuyordu" Arkadaşlar ben aşkta kaybettim. Kumarda kazanacağım, öyle bir kazanacağım ki bu akşam, aklınız almayacak, cebiniz boşalacak..."
Gerçekten kazandı da. Neredeyse servetinin yarısı kadar kazandı o akşam, adamlardan bir tanesi servet kaybederek masadan kalktı. Yerine bir başkası oturdu. Bir kaç dakika oyuna devam ettiler. Biraz sonra bir silah sesi ve çığlıklarla yerlerinden fırladılar. Kapının önüne çıktıklarında
az önce kaybeden adamın kanlar içinde yerde yattığını gördüler. Adamcağız salondan çıkar çıkmaz silahını ateşleyerek kendini vurmuştu.
Bir an vicdanının sızladığını hissetti. Sonra "Adam sen de, zorlamı oturttuk masaya" Diye söylenerek vicdanını rahatlatmaya çalıştı.
Kör kütük sarhoştu eve geldiğinde eşini uyandırmamaya gayret ederek yatağına uzandı. Ne kadar duygularını bastırmaya çalışsa da intihar eden arkadaşı aklından çıkmıyordu. Biraz sonra uyudu.
O gün önemli bir toplantısı vardı. O nedenle bir müddet sonra kalktı üzerini değiştirirken bir taraftan da işe gitmeden önce bankaya uğrayarak kazandığım paraları yatırmalıyım diye düşündü. Karısının baş ucuna bir tomar para bırakarak evden ayrıldı.
Kadın uyandığında masanın üzerindeki paraları görünce hayrete düştü. Gözleri parladı. Önce saymak istedi. Bunun zor olduğunu düşünerek vazgeçti. Hemen telefona sarılarak eşini aradı.
-Bu, bu paralar, neden bıraktın bunları.
-Hiç öylesine, öylesine içimden geldi işte.
Birden kadının ses tonu değişiverdi.
-Çok teşekkür ederim, Çok, ama çok incesin.
"Önemli değil " Dedi adam ve devam etti, aslında ikimizin de biraz öz eleştiri yapması lazım, bizim aramızda öyle çok büyük sorunlar yok değil mi?
-Evet dedi kadın, yok tabi, neden olsun ki? İstersen bu akşam erken gel eve, benim de sana bir sürprizim olacak.
Adam eve geldiğinde karısını karşısında görünce gözlerine inanamadı. O kadar değişmişti ki, sen, sen dedi. Bu akşam ne kadar güzelleşmişsin böyle.
Kadın kocasının elinden tutarak önce yanaklarına bir buse kondurdu. Ardından daha bitmedi sürpriz diyerek salona doğru götürdü.
Salona girdiklerinde adam ikinci şoku yaşadı. Karşısında eşinin elleri ile hazırlanmış yemeklerle donatılan mükellef bir masa duruyordu.
Neşe içinde masaya oturdular. Geç saatlere kadar sohbet ederek yemeklerini yediler. Bir kaç gün her şey çok güzel gitti. Hatta bazı akşamlar yemeği dışarıda yediler.
Ama cicim aylarını saymayacak olursak hayatlarının bu en güzel günleri çok fazla sürmedi. Yaklaşık iki hafta sonra bir gün mesai bitimine doğru adamın içini bir kurt kemirmeğe başladı. O gün canı yine eve gitmek istemiyordu.
Ekonomik kriz nedeni ile şirketinin sallantıda olduğunu bahane eden içindeki ses, bu akşam oynayıp çok kazanmalısın diyordu. Kendine kızdı ve hayır dedi. Hayır şeytana uymak her şeyi berbat etmek yok.
Biraz sonra arabasına binerek eve doğru hareket etti. Kafasını biraz dağıtmak amacı ile sahil yoluna saptı. Bir müddet gittikten sonra ani bir frenle durdu. Eşini arayarak bir iş toplantısının olduğunu, yemeğe beklememesini söyledi. Biraz düşündükten sonra kontağı açtı ve oyun salonuna doğru yol aldı.
Önce yine zil zurna sarhoş oldu. Ardından masaya oturdu. Bir iki el yine mükemmel para kazanmaya başladı. Kazandıkça coştu. İlerleyen saatlerde işler tersine dönmüştü. Masadan kalktığında sarhoş da olsa, ne kadar kaybettiğinin farkına vardı.
Eve geldiğinde dakikalarca anahtarını aradı. Gün doğmaya başlamıştı. Anahtarı buldu. Bu defa bir türlü kapıyı açamadı. Bir kaç başarısız denemeden sonra birden kapı eşi tarafından açıldı.
Kadının yüzü bembeyazdı.
-Neden, neden dedi, nasıl bir toplantıydı ki bu, bu derece sarhoş oldun yine...
-Dili dolaşarak evet dedi adam, biraz fazla kaçırdık galiba.
-Biraz mı? İnsaf, biraz dediğin bu mu senin?
-Evet, biraz içki, hatta biraz kumar da oynadım.
-Kumar mı oynadın? Allah kahretsin, nasıl yaparsın bunu? Her şey ne güzel yoluna girmişken...
Aslında adamın daha fazla konuşmaya hali yoktu. Eli ile "Sus" işareti yaparak yatağına yöneldi ve bir müddet sonra sızdı.
Kadın ise hiç uyumadı.
Bir kaç saat sonra adam uyandı. Eşinin hırsla kendini seyrettiğini görünce: Anlaşıldı dedi. Kavgaya kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Başını kaşıdı, yüzünü buruşturdu ve konuşmaya başladı.
-Sen diyorsun ki, kumar mı oynadın. İlk defa yapmadım bunu. Geçenlerde sana verdiğim bir tomar parayı şirket hesabından mı verdiğimi sanıyorsun?
Kadının gözleri neredeyse yuvasından fırlayacak gibi oldu.
-Allah kahretsin seni. Senden para isteyen mi olmuştu? Çıldırdın mı sen?
Her ikisi de iyice öfkelenmişti. Öyle bir an geldi ki adam belki de hayatının en büyük hatasını yaptı ve eşine şiddetli bir tokat atıverdi.
Kadın bir yaprak gibi savrularak başını masaya çarptı. Artık sadece sessizce ağlıyordu.
Eşinin başındaki kanları görmesine rağmen umarsızca üzerini değiştirip hırsla evden ayrıldı.
Artık geri dönüşü olmayan bir yola girdim. Bu akşam mutlaka kazanacağım diye düşünerek işinin başına döndü. İş yerinden biraz erken ayrılarak şirket hesabından yüklü bir para çekti.
O akşam bırakın şirket hesabından çektiği parayı, gayrimenkullerini, arabasını, her şeyini kaybetti, hatta kalan borcu için senet yaptı. Kısacası mahvolmuştu.
İkinci acıyı eve döndüğünde yaşadı. Kadıncağız bir mektup bırakarak evi terk etmişti.
Yere oturdu. Dakikalarca ağladı. Bir anda sadece malını, mülkünü, parasını değil, hayatını da sıfırlamıştı. O gün hiç evden çıkmadı.
Ertesi gün iş yerinden kötü haberler geldi. Şirket batmış iflas etmişlerdi.
İntihar eden arkadaşını düşündü. Sonra onun kadar cesaretli olamam diyerek, bir kaç gün sonra elinden alınacak arabasına atlayarak yaklaşık 40 km yol alarak bir göledin yakınlarında arabayı bırakarak dakikalarca yürüdü göletin yanına geldiğinde bir kayanın üstüne oturup. Başını avuçlarının arasına aldı.
Evliliğinin ilk yıllarından iflasına kadar, her şey bir film şeridi gibi gözünün önünden geçti. Ta ki gol diye bağırıncaya kadar...
"Kumar ve benzeri alışkanlıklar yüzünden kaç aile yıkılmış, kaç çocuk annesiz- babasız kalmıştır, çevremizde bir gözlem yaparsak açık bir şekilde bunun farkına varabiliriz".
Mehmet Fikret ÜNALAN