- 847 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YANSIMALAR
Bu sabah uyandığımda, güneşli bir gün bekliyordum yanılmışım, günlerdir bahar gibi cıvıl cıvıl bir hava varken değişivermiş gökyüzü maviliği, gri olmuş.
Yaz boyu denizi zor gördüğüm marina’da tek tük tekneler var, bir kaç balıkçı sandalı keyifsiz gezinmekte ufuk çizgisinde.
İnce ince yağmur yağıyor Göcek sokaklarına, ileride ki nar ağacının dallarında iki kumru tüylerini kabartarak sabah banyolarını yapıyorlar eşiyle birlikte yağmur altında.
Portakal ağaçlarında dallar meyvayla yüklü, yağan yağmur her bir portakalı tek tek yıkayıp turuncunun rengini daha bir göz alıcılığa büründürmüş.
Ormanın böğrünü delercesine yapılmış villaların çatı kiremitleri yeşilin içinden sevimsizce sırıtıp doğanın ahengine kafa tutuyor, kızıl çam ağaçları sanki öfkemi anlamışçasına hafiften rüzgarın etkisiyle sallanarak selam veriyorlar.
Belediye hoparlöründen cızırtılı bir ses dikkat ilan diyor, Göcekli balıkçıların tuttuğu balıklar falanca market önünde satışa sunulacaktır.
İlanı duyunca o tarafa doğru yürüyorum, sandalla avlanan olta balıkçılarının tuttuğu akya ve çipura lar küçük tezgahların üzerinde, yaşam ne garip bir kaç saat yada dakika önce engin denizlerde tuzlu sularda gezinen bedenleri, şimdi yağmur altında tatlı sularda yıkanmakta..Onca sayısız balığın içinden acımasız oltanın iğnesi onların damağına girmiş ve yeni bir sonsuz yolculuğa çıkarmış.
Akşam için balık almaya niyetleniyorum, hani fena olmaz şöyle bol salata ve yanında bir iki kadeh rakı, elimi uzattığım çipuranın gözleri gözlerime asılı kalıyor, irkiliyorum, donuk gözlerde yaşama son bakış, ağzında son bir nefes kalmış gibi..
Balığın gözleri gözlerimde boş elle yürümeye devam ediyorum ince yağmur altında, eskiler böyle yağmurlara ahmak ıslatan derdi, çünkü öyle belirsiz yağarki farkedilmez pek, ama birde bakarsın gideceğin yere vardığında sırılsıklam olmuşsun bile..Ne kadar da yakışan bir isim bulmuşlar gülümsetiyor beni hatırlayınca.
Çay bahçesinin kuytusunda kocaman kafalı iri bir köpek bana bakıyor, sundurmanın altında ve yağmurdan korunmuş, bir an sanki benimle dalga geçer gibi kafasını sağa sola sallıyor ve hey ahmak şair ne geziyorsun yağmur altında der gibi, tam o sırada uzaktan sarı bir kedi geçiyor çalımlı çalımlı, bizim koca kafa aniden kalkıp peşinden koşmaya başlayınca bende onunla dalga geçiyorum kimmiş ahmak kuçu kuçu diye.
Anlayacağın yağmur altında hüzün ve tebessüm gelgitleri arasında yürüyorum, Market Muhammed’in kocaman tabelasının önünden geçerken yine hınzırlığım tutuyor, adamın adı ve dükkanındaki ağzına kadar içki dolu raflar hep garibime gitmiştir, babası bilse bu ismi yine koyarmıydı acaba diyorum sonra kendi düşüncemden kendim utanarak işte bu da benim ülkemin bir başka farklılığı diyor, içeri girip selamlaşarak bir paket sigara alıyorum.
Eve doğru yürürken yeniden nar ağacının önünden geçiyorum ve dudaklarımdan Melihat Gülses’in o güzel yorumuyla severek dinlediğimiz şarkı dökülüveriyor, GÜNAYDINIM NAR ÇİÇEĞİM SEVDİĞİM..Kirpiklerimde yağmur ıslaklığımı var yoksa süzülen gözyaşlarımmı anlayamıyorum ama ne farkeder, doğanın gözyaşları değil mi ikiside, karışıyor biribirine..
Aklımda, yüreğimde sen, kirpiklerimde ıslaklık eve giriyorum ağır aksak adımlarla,sırılsıklam bedenimi sürüklüyor yorgun ayaklarım..
Esel Arslan
15.0cak.2008. Göcek/ Muğla
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.