- 1020 Okunma
- 14 Yorum
- 0 Beğeni
Çeyreklik
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
“Haydi itiraf oyunu oynayalım!” dedi karşısındaki adama.
Kenan’ın bu öneriden hoşlanmadığı yüzünden belli oluyordu.
“Neyi itiraf edeceğiz?” diye çekinerek sordu.
Ayla, adamın çabuk tesliminden memnun:
“İlk sorularda önemli itiraflarda bulunmayacağız. Oyuna ısınınca daha ciddi itiraflara geçeriz.”
Kenanın hoşnutsuzluğu yerini teklifi ilk elde reddetmemenin verdiği kızgınlığa bırakmıştı. “Bu kadar içmişken hiç bir şey oynamam!” diye kestirip atamamıştı. Belki ‘bu kadar’ içtiği için uysaldı. Söz bir kere ağızdan çıkınca yapacak bir şey kalmıyordu.
“Kim başlayacak?” diye sordu.
“Sen başla.” dedi Ayla.
Hiç olmazsa bu noktada ağırlığını koymak için itiraz etti:
“Yok, olmaz. Hak geçmesin. Yazı tura atalım.”
Cebinden madeni bir para çıkardı, özenle başparmağının üzerine yerleştirdi. Tam atacakken Ayla atıldı:
“O ne öyle? Bizim kuruşlardan değil.”
“Sakıncası mı var? Amerikalıların çeyrekliği. O da tüm paralar gibi ikiyüzlü.”
“Yazısı da belli mi bari? Göster bakayım.”
Uğur parası olarak taşıyordu. Ön yüzünde Corc Vaşington resmi varken, arkada yazısı yoktu. Onun yerine trampet çalan bir adam vardı.
“Hangi yüzü bunun yazı?”
“Bu yüzü.”
“Yazı değil ki bu. Bu tarafta da resim var.”
“Bırak Allah aşkına. İşte burası belli ki arka yüzü. İlla kelimesi kelimesine alırsan ön yüzünde de tuğra yok, yerine Vaşington’un kellesi var.”
“Tamam, tamam, ukalalık etme.”
Kenan parayı havaya fırlattı. Eğer yavaşlatılmış gösterim olsaydı, meyhanenin alaca aydınlığında sırasıyla Vaşington, trampetçi, sonra yine Vaşington görülebilirdi ama öyle olmadı. Madeni para ekseni etrafında dönerek havaya yükseldi, duraklamasıyla aşağıya inişi bir oldu. Kenan bozukluğu tek eliyle havada kapmak için hamle yaptı ama yakalamayı beceremedi. Onun yerine Amerikan çeyrekliğini hızla diğer masaların arasına gönderdi. Para Ayla’nın yüzünü sıyırıp geçmiş, kadın kaçınmak için bile kımıldayamamıştı.
Gölgelerin arasında yere düşen para ikisinin de görüş alanından çıkmış, yuvarlanmaya başlamıştı.
...
“Dün şirketten Sinem’le çıkmışsın...”
“Ya, öyle...”
“Ee, ne oldu?”
Sinemle çıkan, rom kökenli içkisinden bir yudum aldı.
“Ne olmasını bekliyorsun ki? Her zamanki tarife.”
“Yemeğe gitmeden eve mi gittiniz yani?”
Sinemle çıkamayan, sanki sıra kendisine gelmiş de, bir sonraki akşam Sinem’i kendisi çıkaracakmış gibi heyecanlanmıştı.
“Yuh! O kadar da değil.” Romdan bir yudum daha. “Nişantaşı’nda bir İtalyan restoranına gittik.”
“Değmezmiş be. Sinem daha ucuzuyla olurdu.”
“Nereden biliyorsun? Denedin mi?”
“Yok, neyime...”
“O zaman?!” Bu son yudumla romun dibi gözüktü. Garsona bardağı gösterip tazele işareti yaptığında bozukluk hala yuvarlanmaya devam ediyordu.
...
“Sen ne demeye girdin o zaman?”
“Rifin sonuna gelince soloyu girersin demedin mi? Girdim işte.”
“Daha gelmemiştim ki. Sıçtın parçanın içine. Neyseki seyirciler öküz, bir şey farketmediler.”
“Duyan da Madison Square Garden’da konser veriyoruz sanacak.”
“Yaptığın işi önemseyeceksin oğlum. Sulandıracaksan yapma. Bu arada paran var mı, içip duruyoruz sabahtan beri.”
“Yoo... Senin yok mu?”
“Hah! Sıçtık...”
Cahit arkadaşının şaka yaptığını söylemesini umutsuzca beklerken farkında olmadan bozukluğa bir tekme attı.
...
“Ben yoruldum. Gerçekten yoruldum. Artık çocuklarla uğraşmayacağım. Yok parası yok, yok kişiliği oturmamış, yok kompleksli... Yeter be! Aman of! Kırkının üzerinde birini bulup elimi eteğimi çekeceğim. Sana da tavsiye ederim. Kurtul o işe yaramazdan.”
Seda cevap vermedi. Cahide’nin işe yaramaz dediği sevgilisini düşündü. Gürcan sanatçıydı. Yaratıcıydı. Onun gibi birisini masa başına oturtmakla, kağnıya koşmak arasında fark yoktu. Bazı ruhlardan sıradan işleri, düşünceleri beklememek lazımdı. Gürcan herhangi biri değildi. Gürcan Seda’nın ruh iki...
“Hala onu düşünüyorsun, değil mi? Kesin yine kirasını sana ödetmiştir. Ama beyefendi yanına taşınmanı istemiyor; neymiş evi büyük değilmiş. Ne için büyük değilmiş? Ne diyordu o hani?”
“İki ruh için dar bir kafes diyordu.”
“Yerim senin engin ruhunu... Hırt!”
Bozukluk Seda ile Cahide’nin masasını geçip tuvalete doğru yöneldi ama aşağıya inen merdivenlere ulaşamadan duvara çarptı. Corc Vaşington yukarıya gelecek şekilde uzandı kaldı.
Meyhane kapanana kadar kimse onu farketmedi. Ne zamanki sandalyeler masaların üzerine kalktı o zaman bozukluk ışıldamaya başladı. Onu yerden alan komi üzerinde yazanlardan sadece iki kelime okuyabildi: Dollar ve America. Bunlar da ona yetti. Gece rüyasında Amerika’ya giden bir şilebe bindiği gördü. Biniş o biniş...
YORUMLAR
İlhan Kemal
İlhan Kemal
İlhan Kemal
Birkaç boyutlu bir öykü. Birinci tekilin gözüyle değil de tepeden baktık herkese bu kez. Öykülerinizde argoya ya da küfüre çok sık rastlamıyoruz. Her ne kadar yakından bilmesem de, argo içkili ortamlara yakışan bir durum sanırım. O yüzden yadırgadığımı söyleyemem.
Erkek muhabbetleri ve kadın muhabbetleri hep karşı cins olmak zorunda mı? Bunu öyküyle alakalandırarak sormuyorum, genelde böyle. Örneğin Seda Pisagor'dan söz etse ne olur, Sinem'le ilgili beylerden biri Keynes Teorisinden söz etse...Meyhanenin ruhuna mı ters? Hayyam romla gidebilirdi belki.
"Çekmeyiz aşağılık dünyanın gamını
Özleriz gül rengi şarabın canını
Şarap dünyannın kanı dünya ise kanlımız
Niçin içmeyelim kanlımızın kanını."
***
Paranın havada ağır çekimle döndüğü sahneyi sevdim. İlgilisi bunu göremedi ama yazarın sayesinde biz gördük. Ayrıca "Corc Vaşington" sadeliği de güzeldi.
Bu öyküde en sempatik karakterler müzisyenlerdi sanırım. Onların kimseyle işi yok. Kendi dertlerine düşmüşler. Komi onlardan sonra geliyor. Yurdum insanı. Belki de ömründe bir şilep bile görmemiştir. Ama ufku Amerika'yı hayal edebilecek kadar geniştir.
Sonuç olarak (Komiyi içine alan kısmı saymazsak eğer) en fazla iki dakika sürebilecek bir film sahnesi izledik. Hakim bakış açısıyla, kısımlara bölünmüş öyküyü bütün halinde algılayabildik. Eğer bu öykü birinci tekilde anlatılıyor olsaydı, sahneyi bu akdar net göremezdik. Ki siz genel olarak birinci tekilli anlatımı tercih edersiniz. Bu küçük gibi görünen nokta aslında ne kadar önemli ancak öykünün içine düşenler bilir. Anlatıcının sağlamlığı ve doğru şekilde seçilmesi belki de kurgudan da önemlidir.
Kırmızı Kurdelayı fazlasıyla haketmiş bir öykü. Gözüme takılan tek eksiklik, kilit noktalara virgül konulmamış olması. "Sinemle çıkan rom kökenli içkisinden bir yudum aldı." Romun ne olduğunu bilmesek onu bir ülke sanabiliriz :) Ayrıca adamlar "Sinemle çıkan" ve "Sinemle çıkmayan" olarak adlandırılmışlar. Arada bir virgülü hak ediyorlar. Ortada Sinem var, ama onların adı bile geçmiyor. Siz noktalamalara dikkat eden bir yazarsınız. Sanırım bu öykü yine gece yazıldı, ya da aceleniz vardı.
Belki her öykünüzde aynı sözleri tekrarlayarak kendi klişemi oluşturuyorum ama "okuması keyifli öyküler yazıyorsunuz" diyeceğim bir kere daha.
Tekrar kutluyorum. Saygılarımla.
İlhan Kemal
Öykü üçüncü tekil ama o kadar tarafsız bir üçüncü tekil değil. İlk çift söz konusu olduğunda Kenan'ın duygularını bilebiliyoruz ama Ayla sadece bir noktada 'memnun', bir yerde de yerinden kımıldayamıyor. Onun dışında Ayla'ya dair fazla bir ipucu yok. Kenan'un omzu üzerinden bir üçüncü tekil var elimizde.
Erkek ya da kadın muhabbetlerinde hep karşı cins olmak zorunda mı? Değil. Ama bir bardayız. Hafif ya da çok alkollü iken insanların gün içinde çok açmadıkları konulara girmeleri doğaldır. Bu yüzden de halihazırda olan, geçmişte kalan veya gelecekte olması tasarlanan ilişkilerden bahsedilmesi son derece doğaldır.
Peki konu neden Pisagor ya da Keynes olmuyor? Olabiliyor ama seyrek. Niye seyrek? Büyük olasılıkla donanımlı değiliz. Bir başka olasılık, bu tip alanlara daha önceden zaman harcamış bile olsak, bunu zevk alarak yapmamışız. O zaman da boş zamanımızda o konuyu tekrar anmak bizim için eğlenceli olmuyor. Klişe haline gelmiş bir sorum vardır: 'Aranızdan kaç kişi Roma rakamlarını öğrendiği gün, bu rakamlarla nasıl dört işlem yapılacağını merak etti?' Pisagor, okuldaki bir teorem olarak kaldığı sürece (Aklıma 9-40-41 üçgeni geliyor), ona ve öğretisine (Ki diğer Grek filozoflarından farklı olarak Pisagor'un kuvvetli bir gizemci yanı vardır) ilgi duymadığımız sürece bar sohbetlerinde çoğunlukla karşı cinsi, hayalleri ve hayalkırıklığını konuşmaya devam edeceğiz.
Genelde birinci tekil kullanıyorum. Ama kimi yerde benim birinci tekilim üçüncü tekile kayıyor (Anlatıcıyı pasifleştirerek, öyküdeki rolünü önemsizleştirerek). Bu öykü en başta yuvarlanan para fikrinden yola çıkılarak yazıldığı için bana pek seçenek bırakmadı: Ya zamanda TRT'de akıllarına geldikçe yayınlanan 'biberleyelim' lakaplı beyzbol topu gibi çeyrekliği de birinci tekilden konuşturacak ve istemediğim halde bir fabl etkisi yaratacaktım (Benim Adım Kırmızı'da bu etki yok ama olsun), ya da üçüncü tekilden gidilecekti. Ama dediğiniz gibi o seçim tüm öyküyü değiştirebiliyor.
Harcadığınız zamana ve dikkate çok teşekkür ederim. Söylebileceğim tek şey boşa harcanmadıkları. Saygılarımla.
"Amerikalıların çeyrekliği. O da tüm paralar gibi ikiyüzlü.”
Parasal tanrıcılığın gölgesinde uyuyan Öküz gibi kimilere güzel bir gönderme, çok şık vurgularla yazıyı adeta görseleştirmişti.,
Aslında parayı bazen hayatın iki yüzlülüğüne benzetiyorum, biliriz ki hayat da ikiyüzlü, bir yüzünde cömert güleçliği diğer yüzünde acımasız tokadıyla...
Ve finalde Amerika düşü; amerika düşü bile belli başına paradır çünkü orada zengin olma hayalli vardır ve hayal, bildiğimiz her insanın saklı hazinesi!
Güne gelen yazınızı bizimle paylaştığınız ve düşündürdüğünüz için teşekkürler, kutladım
Selamlarımla
İlhan Kemal
Gözümün önüne çeyrekliğin isyanı geliyor: Madem ikiyüzlülüğümden yakınıyordunuz, o zaman her iki tarafıma da aynı portreyi bassaydınız ya! Kim tutuyordu sizi?
=> finalde Amerika düşü; amerika düşü bile belli başına paradır çünkü
'Çünkü'ye kadar olanına tamamen katılıyorum. Ama bana göre 'çünkü orayla ilgili tek bildiğimiz zengin hayatın varlığı'.
Düşündürücü yorumunuz için teşekkür ediyorum. Saygılarımla.
İlhan Kemal
Sarhoşlardan zarar gelir mi? Gelir; özellikle de direksiyonun başına geçince. Saygılarımla.
Bu sayfada en çok sevdiğim şey, kalemin (klavyenin) haylazlığı. Okumaya başlıyorsunuz, karakterleri, temayı çözmeye yönlendiriyorsunuz beyninizi, sonra yazı akmaya başlıyor, siz de sabit kalamıyorsunuz. Sürükleniyorsunuz. Durduğunuzda kendinizi başka bir yerde buluyorsunuz. Macera dolu Amerika :)
Çok keyifliydi yine, gönülden tebrikler.
İlhan Kemal
Amerika'nın sesini taşımayan bu parçayı sevmiyordum ama son zamanlarda Türk dimağsında Amerika'yla ilgili tek olumlu ya da en azından nötr çağrışım bu şarkı kaldı galiba.
Okurken şaşırmayı seviyorum. Bu da belli ki yazdıklarıma da yansıyor. Ama şaşırmanın tek şartı süpriz final değil. Bu öyküde mesela öyle bir son yok. Belki de bu yüzden güne geldi.
Güzel yorumunuz için teşekkür ederim. Saygılarımla.
Çeyrekliğin peşine düşüp başka insanlarla tanışmak, bambaşka olaylara tanıklık etmek istedim:))Güzel kurguydu.Emeğinize sağlık.Saygılarımla.
İlhan Kemal
Saygılarımla.
küsss
Bu da güzel olabilirmiş ama ya yağmur yağarsa :) Ki düşününce en iyi ihtimal bu oluyor... :))
İlhan Kemal
Üzerindeki sıfırların çokluğundan değildi,
Koca banknotun yere inişi.
Önce bir, devamında birkaç damla,
Sonunda bardaktan boşanırcasına
Derken
Banknot kaldırıma serildi.
İşte yazarlık tam da bu olsa gerek... Muhtemelen İlhan Bey bir bozukluk görür,eliyle bir yandan o bozuklukla oynarken bu hikaye aklına gelir... Hayal gücünün de böylesi ya... Bozukluk hava-zemin arasında fink atarken nasıl bir yolculuğa çıkarır bizi...
Bir meyhanede başka başka ağızlarda dolanan,başka kimliklerde,başka cinsiyetlerde nasıl güzel yansıtmışsınız..Okuması çok keyifliydi gerçekten.
Saygılarımı sunuyorum.Ama kabul edin garsonun hayal gücü sizinkinden de kuvvetli:)
İlhan Kemal
En çok kimin daha çok hayal kurmaya ihtiyacı varsa onunki daha geniştir: Bazen benim, bazen kominin, bazen yerde yatan çeyrekliğin.
Renkli yorumunuz için en içten teşekkürlerimle.
küsss
ve tebrikler...
İlhan Kemal
İlhan Kemal
Öykünün yorumunu yarına bırakıyorum. Çok yorgunum ve bu hikayeyi birkaç cümleyle geçiştirmek istemiyorum.
Tekrar görüşmek dileğiyle. Saygılar.
İlhan Kemal
Çok çok keyifli...Tebrikler, sevgilerimle...
Ben de bindim şilebe
Tam yol gittim gittim
Hiç durmadı bu şilep
Gece gündüz...
Sonsuz bir yolculuk
Tam yol ileri
Gittim gittim...
İlhan Kemal
keyifliydi:)
“İki ruh için dar bir kafes diyordu.”
bunu çok sevdim.
dostlukla..