2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1089
Okunma
Sesimi fark etmeye başladığım yıllardı…Hoca olan babamın okuduğu ezandan başka o ana kadar duyduğum bir müzik sesi yoktu…Anladığım kadarıyla babamın okuduğu ezanı taklit etmeye çalışırdım bodur ağaçlara çıkıp… O kadar çok yapardım ki bunu;ezan okumak için devamlı çıktığım bodur incir ağacının yanındaki evde bulunan bibim (hala)“İlahi çenen çekile” diye beddua ederdi zaman zaman… Zil gibi sesimin olduğu söylenirdi hep…Hatta “Cin cücüğü gibi”derlerdi sesimi tarif için…
Üç dört yaşlarındaydım sanırım. İngiliz keteni fistanımla kıyafetleri benimkine benzeyen köyün çocuklarıyla her zamanki gibi Dedenin Gozu denilen gozun (ceviz)altındaki alanda oyunlar oynuyorduk…Çamurdan araba yapmak,değirmen yapmak,saklambaç,elmalarla top oynamak,fıştırom,patlangaç patlatmak,bazen de güreş en çok oynadığımız oyunlardandı…Arada bir İnnelik(Yusufcuk)böceği yakalarsak,(Helikopter Böceği de denilirdi….)kuyruğuna ip bağlayıp onu kontrolümüzde uçurmak büyük keyiflerimizdendi…
Daha önce geldiğinde pek dikkatimi çekmeyen çerçi; garip bir türkü söyleyerek geliyordu…Bu kez dikkatimi çok çekmişti…Babamın ezanından başka bir müzik sesi duymuştum…Bed bir sesi,çirkin bir yüzü vardı adamın…Köylülerle şakalaşarak,milleti güldürerek,bazen da eşeğine de laflar ederek bir şeyler satıyordu… Bütün çocukların gözü,anne –babalarının çerçiden alacakları şeker,lokum gibi yiyeceklerdeydi…Bense merakla çerçinin türkü söylemesini bekliyordum…
-Kadir Emmi gelirken söylediğin türküyü bir daha söylesene. dedi biri…Zaten çerçi bunu bekler gibi başladı söylemeye…
-Evlerinin önü seki
Sekide döğerler soku
Beni alacak oğlan da
Nacarlı muhtarı itin b..u
Vermen beni vermen beni
Nacarlının muhtarına
Verin beni verin beni
Köyümüzün abdalına
Ana benim adım Meyrik
Beni alacak oğlanın gözleri eğrik
gibi tuhaf sözleri olan türküler söylüyor ,millet gülüşüyordu…Tekrarı olmayacağı için olduğu gibi kaydetmiştim kafama türküleri…Artık bodur ağaçlarda babamın ezanından başka söyleyeceğim yeni türküler vardı…Bundan sonra daha çok”Çenen çekile”bedduası alacaktım bibimden…
Ertesi sene; oyunlarımıza bir de düğün halayı ilave olmuştu… Belki de senede veya birkaç senede ancak bir defa yapılan düğünlerden birini de izlemiş olmalıyım ki zurna çalma taklidi yapmaya başlamıştım…Ya kabak urgundan(kabak yaprağının sapı),ya da soğan erkeğinden(züpçük) zurna yapardım…Benden iki yaş büyük abim de tenekeden yaptığı davulu sırtına alır köyün çocuklarıyla halayı kurardık…Bremen Mızıkacılarını andırır bir orkestraydı sanki bizimki…Abimin teneke davulundan çıkan sesler,benim ağızla yaptığım zurna nağmeleri civardaki bütün evleri taciz noktasına gelmişti.Artık sadece bana “Çenen çekile” denmiyor,bütün çevre evlerden tepkiler alıyorduk.Ama biz fırsatını bulunca yiyeceğimiz azarı da,tokatı da göze alarak halayı kuruyorduk.Halay arasında Çerçi Kadir’den öğrendiğim türküleri de söylüyordum.Seyrettiğim düğünde öyle yapılmıştı çünkü...
Sonraki sene babamın tayini şehir merkezine çıkmıştı.Sekiz çocuğundan yarısını alıp gelmişti şehre babam.Ben de gelenler arasındaydım.Diğerleri köyde kalmıştı.Davar vardı,bahçe vardı ilgilenilecek…Ben altıncı çocuktum.İki küçük kardeşim de vardı şehir ekibinde… Bir de abim sanırım…
Köyde,yaylada oynadığımız arkadaşlar da yoktu burada,o oyunları oynayacak ortam da.Sıkıntılı bir dönemdi.Ev caminin yanında küçük,basık bir evdi.Bu evde ne kadar oturduk bilmiyorum.Sonra caminin lojmanına taşındık.Aynı kapıdan girilen yan yana iki evdi caminin lojmanı.Öndeki evde imam diğerinde de biz oturuyorduk.Babam müezzindi.
Babamın ezanından,Çerçi Kadir’in türküsünden başka müzik sesleri duyar olmuştum.Günün her saatinde imam amcaların evinden radyo sesi gelirdi.Benim anlamakta çok zorlandığım şarkıları imam amcanın kızları eşlik ederek dinlerlerdi.Meğer sanat müziği dinlermiş onlar hep.Çerçi Kadir’in sesi gibi kötü gelmiyordu sesler ama anlaşılmaz geliyordu bana.
Birgün sokakta elinde bir tomar kağıtla türkü söyleyerek yürüyen bir adama denk geldim.Bu çerçi değildi ama Çerçi Kadir gibi hatta ondan biraz daha güzel türkü söylüyordu.Anladım ki bu türkü satan bir adam.Türkü öğrenmek maksadıyla yanaştım yanına.
O günün en popüler türkülerini kağıtlara bastırmış ,onları parayla satıyordu.Ben yanaştığımda söylediği türkü:
Gece gündüz arıyorum
Su ver Leylam yanıyorum
Aşkın ile ateş oldum
Su ver Leylam yanıyorum.
Türküyü öğrenmek maksadıyla ben de mırıldanıyorum.Bir ara sesimi yükseltmiş olmalıyım ki kulak kabartıp fark etti söylediğimi .
-Gel bakalım , bunlardan bir tane sana vereyim ister misin? dedi .
-Param yok,dedim.
-Sen bu caddenin sonuna kadar bu türküyü sesli söyle sana bir tane vereyim dedi.
Çok sevinmiştim.Hemen kabul ettim.Ben türküyü sesli söylemeye başlayınca duyan geldi.Beş on kişilik kafileyle gidiyorduk artık.Beni dinlemek için peşimize takılanlar olmuştu.Neredeyse köydeki kadar sessizdi ortam.Araba yok,motor yok,gürültü yok.Hatta köydeki köpek,eşek,inek sesleri de yok..
-Hep aynı türküyü mü söyleyeceksin dediğinde biri.Başkasını bilmediğimi söyledim.Hemen destancı amca “Fırat kenarında yüzen kayıklar” türküsünü söyledi.İkinci söylemede eşlik ettim ,üçüncü de yalnız söylemeye başladım.Caddenin sonuna varmadan elindeki türküler bitti.
Benim kim olduğumu,nerde oturduğumu sordu.Sesimin çok güzel olduğunu,bir daha geldiğinde beni bulacağını,daha çok türkü getireceğini,babam izin verirse başka caddelere de benimle gitmek istediğini söyledi.
Kağıtta onbeş türkü vardı.Sadece ikisinin ezgisini öğrenmiştim.Destancı amca gelse de diğerlerini de öğrensem diye bekledim.Bir radyo,teyp,plak yoktu öğrenecek veya bilen biri.
Hangi türküler yoktu ki! Kahverengi Gözlerin,Aynaya Baktım,Kundurama Kum Doldu,Kara Kaş Gözlerin Elmas,Sevda Yüklü Kervanlar,Parayla Saadet Olmaz vs.
Gelmedi destancı.Merakla bekledim hep.Başına bir iş mi geldi,öldü mü? Ne olduğunu da öğrenemedim.Türküleri de öğrenemedim gelmeyince.Nice sonraları şalgamcılar,bicibiciciler geçmeye başladı sokaktan.Plakları olurdu onların.Onları takip ederdim belki kağıttaki türküleri çalarlar da öğrenirim diye.Kağıttaki türkülere odaklandığımdan onların çaldıklarını da öğrenemedim.
O türküler yirmi sene sonra Muazzez Ersoy’la çıktı karşıma.Belki de sesim fark edilseydi, ya da ben fark ettirmek için biraz daha çaba sarf edebilseydim Muazzez Ersoy’dan önce ben Nostalji türkülerini yapardım.Kimbilir….?!