- 677 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GANİ GANİ GANİMET
alev sarmış dört bir yanı
yüreklere kan damlıyor
yüreklerden
kozalaklar fırlatıyor tohumunu
ganimet toplayan kuzgunlara
vay anaların haline
canlar gidiyor
sel suları yalıyor ocak taşlarını
vay anaların haline
Osmanlı süratle tükenişe doğru gidiyordu. İştahı kabarmış leş kargalarının her biri, bu cesetten olabildiği kadar büyük parça kapma yarışındaydı. Koca imparatorluğun dağından, ovasından, kasabasından kopup cephelere akan evlatlar sapır sapır dökülüyor, ocaklar sönüyor, analar kan ağlıyordu.
Devlet vardı, ümmet vardı, saray vardı, erkan vardı, din/ ibadet vardı, itaat/ biat vardı.
Devlet vardı, yurt vardı ama yurttaşın adı yoktu.
Köylü deye aşağılanan Anadolu insanının devletini algılayışı dilden dile dolaşan türkülere yansıyordu:
““Şalvarı şaltak Osmanlı,
Eyeri kaltak Osmanlı,
Ekende yok biçende yok
Yiyende ortak Osmanlı.”
Devlet yıkılıyor, insanın anası ağlıyordu. Oysa görünürde insan yoktu.
Bazı bilinçli evlatlar acılarını bal, isyanlarını alev eyleyip kurtuluşa kolları sıvadılar. İnandılar, baş koydular, savaştılar ve olmazı olur yaparak başardılar. Dünyaya parmak ısırttılar.
Kurtuluş; aynı zamanda yüzyılların ardından yeniden diriliş sancılarıyla doğuyordu. İmparatorluğun tavizleri, kapitülasyonları, düdüğünü çalan azınlıkları, köhnemiş, vasıfsız kadroları vardı. Gelişmiş tekniklere, şeytani fikirlere sahip çokça düşmanları vardı. İmparatorluk din devletiydi, ümmet devletiydi. Çöküş kaçınılmazdı.
İmparatorluğa sahip çıkacak insanı yoktu.
Kurtuluşa karşı koyanlar, inanmayanlar neredeyse herkesti. Kurtuluş istenmiyordu. Kurtuluş lanetlenmişti sanki.
İmparatorluğun kurtuluşu imkansız hatta gereksiz hale gelmişti. Akıl baliğ olmuş, artık sistemin değil insanın kurtarılması gerekiyordu. Halkların kurtuluşu, asırlar sonra insanın var olma savaşının kazanılması asıl amaç olarak benimsenmişti.
Birinci büyük dünya savaşı galiplerinin dişleri saplanmıştı imparatorluğun postuna.
Baskı altındaki mutsuz insanlar halklara bölünüyor, ayrıştırılıyor, kışkırtılıyor, kandırılıyorlardı.
Din farklılıklarını kullanıyorlardı. Mesela Gregoryan Ermeniyle, Sünni Türkü birbirine kanlı düşman etmişlerdi. Mesela İslam mezheplerini birbiriyle kapıştırıyorlardı. Arapları, Balkanları Türkün üzerine salıyorlardı.
Ekonomik ve bilim üstünlüklerini kullanarak, ören yerinde at koşturuyorlardı.
Ne acıdır ki, dinler ve halkların kötü amaçlara alet edilişi hazin çöküşü hızlandırmış, kutlu dirilişi zorlaştırmıştır.
Ne acıdır ki, halklar ezilmişliği, yoksunluğu ve şartlanmışlığıyla birleşik kaderlerini, kardeşliklerini yok etme pahasına, kötülere alet ve destek olmuşlardır.
İmparatorlukta nüfusun genelini oluşturan halk değersiz görülüyor, aşağılanarak, “köylü” diye adlandırılıyordu.
Kurtuluşun en önemli liderinin; “yurdun efendisi köylüdür” öz deyişindeki büyük sır bunu vurgular.
Halk oluşacak, halk su yüzüne çıkacak, kurtulacaktır. Kurulacak devletin sahibi; bir saray, bir ırk, bir din değil de halkın kendisi olacaktır. Köylü kelimesi, asırlarca yok sayılan halkın taa kendisi anlamına kullanılmıştır, “yurdun efendisi köylüdür” öz deyişinde.
Halk, ben varım diyecek, devleti olacak, benliği olacak, çıkarlarına sahip çıkacaktır.
Nasılsa benim değil diye devletini arkadan vurmayacak. Irk, din, mezhep ayrılığı gütmeyecek, kan emici sömürücülere köpeklik yapmaktan kurtulacaktır. İşte kurtuluşun, cumhuriyetin, devrimlerin sırrı buradadır.
Şimdi.
Eskiye özlem duyanların, ya da özlem değil de yanlış düşünce ve sapkın amaçlarla oraları eşeleyenlerin aklını başına toplayıp, kalıcı ve aldatmaca olmayan çıkarlarının nerede olduğunu iyi değerlendirmeleri gerekir.
---Dış güçlerle yapılan işbirliğinde getirinin daha çok kendi insanına yansıması hedef alınmalıdır. Yapamıyorlar.
---Halkı, halklara, ırklara ayırmanın felaket getireceğini bilmeleri gerekir. Bilemiyorlar.
---Halkın inançlarını kaşımanın felaket getireceği aşikar olduğu halde ısrarla, din, mezhep kışkırtıcılığı, ayrımcılığı yapıyorlar.
---Yabancılara verilen imtiyazların, zamanı geldiğinde devletin elini kolunu bağlayıp aciz duruma düşürdüğünü bildikleri halde; devletin en ciddi değerlerini bile düşman duruşu bilinenlere peşkeş çekiyorlar.
---Kalleşliği defalarca kanıtlanmış arap şeyhlerinin/sultanlarının beşinden ayrılmıyorlar.
---İnsanların kutsal kurtuluşu olan cumhuriyeti ve devrimlerini geliştirecekleri, yüceltecekleri yerde kirletmeye çalışıyorlar.
---İnsanın kazandığı benliği, özgürlüğü, değerliliği, elinden almaya çalışıyorlar. Bunun için dine yönelerek beyinleri eşekleşmiş, kişiliksiz, teslimiyetçi, kolay yönetilen sürüler oluşturmaya çalışıyorlar.
---Sahtekarlık yaparak; Türkiye Cumhuriyetinin tüm insanına verilen Türk adını saptırarak, etnik, kafatasçı bir kesime mal etmeye çalışıyorlar.
--Milliyetçilik/ulusalcılık, inançta özgürlük, cinsiyette eşitlik gibi yüce kavramları dejenere ederek halkı bunlardan soğutmaya çalışıyorlar.
Geçmişi bilmek ve ders almak gereklidir. Ama tarafsız ve doğru bilmek şartıyla. Ne kadar süratli-konforlu araçta olursanız olun, ters yoldaysanız varış noktanız yanlıştır. Kılavuzunuz yanlış ise kaybolursunuz, başınızı belaya sokarsınız. Yönetimini ele geçirdiğiniz insanları da perişan edersiniz.
Ne denli ünlenirseniz ünlenin, ne denli hizmetler yaparsanız yapın; temelde yanlış yaparsanız, ana dengeleri bozar, ahlak değerlerini kirletirseniz, insanları taraflara bölerseniz, yalanlarla, fırsatçılıklarla güveni sarsarsanız kötüsünüzdür.
*Müsadenizle*
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.