25
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1880
Okunma
-Gidişin ola dönüşün olmayaaaaa!
Uykumun en güzel yerinde bu feryatla uyanmıştım. Duvarlarda, anne ve babamın yüksek sesleri yankılanıp, kulaklarımı dolduruyordu. Bense korkmuş, ürkmüş, yorganın altına gizlenerek saklanmaya çalışıyordum. Karşı divanda benden iki yaş küçük kardeşim de uyanmış, gözlerini bana dikmiş, korkulu bakışlarla sorular soruyordu. Bilmediğim bu olaya ben de ad koyamıyordum. Onun sorularına cevap verebilecek durumda değildim. Küçücük bedeniyle yorganın altında kayboldu bir anda. Kaybolmasıyla birlikte onu çoktan unutmuştum. Sadece anne ve babamın kavgasına odaklanmıştım.
Her evde olduğu gibi bizim evimizde de tartışmalar olurdu; fakat bu başka türlüydü. Hiç böylesini yaşamamıştım ve ilk defa tanık oluyordum. Annem, babama sakin bir dilde meramını anlatıyor; bakıyor olmadı, bu kez tüm hiddetiyle bağırarak ikna etmeye çalışıyordu. Babamın da ondan kalır yanı yoktu. Önce sakin bir dille izah etmeye çalışırken, annem onu anlamayınca sesi yükseliyordu. Tartışma zaman geçtikçe şiddetini artırıyordu.
Uzun bir süre dinledikten sonra, dayanamayıp çıktım yataktan. İçimde, “Ya babam bana da kızarsa, bağırırsa…” endişelerini taşıyarak…
Odalarına gittiğimde, ikisi de farkımda bile değillerdi. Hala yüksek sesle konuşuyorlardı hatta. Babam bir yere gitmek istiyor, annemse gitmesini istemiyordu.
Hani, çocuklar sürekli anneyle birlikte olduklarından, onların sözü hep doğrudur ya… Bende aynı psikolojiyle olacak, babama “Gitme” demeye başladım. Babam, gözlerini gözlerime dikip, “Gitmek zorundayım!” diyerek beni yatağıma yolladı. Mecburen, istemeyerek de olsa, yatağıma girip, yorganın altından onları dinledim…
Tartışma konuları değişti bir anda. Sanki uykumuz çok önemliymiş gibi, uyanmamızı tartıştılar bir süre. Bu sefer benim yüzümden kavga ediyorlar diye hüzün kapladı yüreğimi. Sonra, konu yine gidip gitmeme konusuna geldi.
Bu arada babam iş kıyafetini çıkarmış, sivil kıyafetlerini giymeye çalışıyordu. Tartışmanın şiddeti arttığı bir anda, okkalı bir tokat sesi çınladı kulaklarımda. O sesle yataktan fırladım, soluğu kapıda aldım. Gördüğüm manzara korkunçtu. Babam anneme vuruyor, bir yandan da ayakkabılarını giymeye çabalıyordu. Benim orda olduğumun yine farkında değillerdi. Eşikten adımını attığı anda, babamın anneme vurmasını kabul etmeyen, annemin ağlamasına dayanamayan yüreğimle, feryat ettim.
-Baba; gidişin ola dönüşün olmaya!
Ağzımdan bu kelimeler döküldüğünde, üç veya beş yaş arasında bir zaman dilimindeydim. Şimdi tam hatırlayamıyorum. Annemin bu sözleriyle uyanmıştım ve nasıl yer etmişti kafamda bilmiyorum. Üstelik ne anlama geldiğini, ne içerdiğini bilmeden çıkmıştı işte ağzımdan. Annem hem ağlıyor, hem de bana kızıyordu. “Babana nasıl beddua edersin?” diyerek beni azarlıyordu. Gözlerinden ise öfke, kızgınlık ve aniden alev almış yangını büyütmek istercesine, kıvılcımlar saçıyordu.
-Beddua ne demek? Babam nereye gidiyordu? Neden sana vurdu? Ama sende aynı sözü söyledin babama ne olmuş ki?
Sorularım havada asılı kalıyordu. Cevap alamıyordum. Zorla yatağa geri götürülüp yatırılmıştım. Bir suçluluk duygusu sarmıştı ruhumu. Ben ne yapmıştım ki şimdi? Sadece annemden duyduğum sözleri babama söylemiştim işte. Annem söylüyorsa iyiydi de, ben söyleyince neden kötü oldu; anlayamıyordum. O küçücük aklımla, kendimi haklı görüyor; fakat annemim bana kızışını düşününce, kötü bir şey yapmanın ezikliğini yaşıyordum. Çıkamıyordum işin içinden…
Beynim çeşitli sorularla boğuşurken ağlayan gözlerim uykuya yenik düştü. Anneme sarılmak, babamın vurduğu yeri öpüp, acısını azaltmak istedim aslında; ama cesaretim kırılmıştı. Uykuya dalmadan önce en son gördüğümse; annemin camın önündeki divanda, dizlerini altına toplayarak, elinin biri çenesinde, diğer eli gözlerini silmek için kullandığı mendilde, camın önünde oturmuş, bomboş, gecenin karanlığına esir düşmüş sokağa bakarken, sessiz sessiz ağlamasıydı…
14.10.2012________________Seher_Yeli