HER ŞEY BOZULDU
Kalın kalın duvarlar örmüştü etrafına.Kendi duygusal dünyasında tek başınaydı.Hülyalar ,rüyalar içinde yaşayıp gidiyordu.Onu anıları yaşatıyordu.Çocukluğundaki akşam sefalarının neşeli duruşları,kardeşinin eli yüzü kir pas içinde eve gelişi,komşuların mutfaklarından gelen çeşit çeşit yemek kokuları,sokağın taş döşenmiş yolu,gizemli Melahat Hanım,evde kalmış Şermin hala ne kadar da tanıdıktı.Önlüğünün mavi rengi ona denizi ve babasının gözlerini hatırlatırdı hep.Evdeki kahkaha sesleri,annesinin telaşla bir şeyler hazırlaması güven verirdi.Evet fakirlik vardı,ama etraftaki herkes (bir kaç aile dışında)fakirdi.Parayla satın alınamayacak kadar değerli yaşamları vardı .Sıcak ekmekten alınan haz,sabah peynir yemenin lüksü,ayda bir yenebilen köftenin kokusu ,babasının ,annesinin onları çok sevmeleri,güven,dürüstlük,sadakat,sokaktaki samimiyet,okulda öğretmenlerinin idealistlikeri,okumuşa saygı,kişilerin düşüncelerine saygı hiç bir şeyle ölçülemezdi.Hak,hukuk,adalet......
Okul yıllarındaki hayatını düşündü.Ne güzeldi her şey.Sanki Tanrı bu güzellikleri yaşaması için göndermişti onu dünyaya .Sevmek ve sevilmek ne güzel bir duyguydu.Çok şanslıydı,herkesi kendisi gibi biliyordu.Herkesin evinde bir takım problemler yaşanırdı ama onların evinde annesinin gücü, kudreti her şeyi çözerdi.Sihirli bir değnek dokunmuşcasına ortalık birden güllük gülistanlık oluverirdi. Zor başarılır,imkansız zaman alır sözü annesi için söylenmiş gibiydi.Yaşamlarında çözümsüz hiç bir şey olmazdı.Her şeyin bir çözümü vardı.Ne kadar özgür olduğunun da farkındaydı.Ailede herkesin söz söyleme hakkı vardı.Dışarıda belli bir vakte kadar arkadaşlarıyla buluşup eğlenebiliyordu.Derslerini de hep ortanın üstünde tutmayı başarabiliyordu.Her sabah okula giderken annesinin onu sıcak bir çay ve iyi dileklerle uğurlamasının ne büyük bir zenginlik olduğunu yıllar sonra anlayacaktı.
Bunlar aslında hiç te kolay şeyler değildi.Ama o zaman bunun ayırdında değildi,olamazdı da...Annesinin omuzlarında ne kadar büyük bir yük taşıdığını,kendi duygusal dünyasının ne kadar kırık dökük olduğunu bilemezdi ki...Hem geçim derdi,hem köşeye üç-beş kuruş koyabilme çabasını,kocasını çalışması için nasıl zorlukla motive ettiğini,bence hepsinden zor olanı;etrafa bu yaşadıklarının hiçbirini yansıtmaması katlanılır şey değildi.Ama o katlanıyordu,seve seve.....Çocukları en büyük mutluluğu ve hayata tutunma nedeniydi.O bunları bilemezdi.Başka bir hayat ta görmemişti çünkü.Her ailenin kendi gerçekleriyle yaşadığını,aslında kimsenin yaşantısının kimseye uymadığını bilemezdi.Çoğu ailenin hayatı onun ailesininki gibi değildi.Onun hayatında dürüstlüğün,güvenin çok büyük rol oynadığını sonradan öğrenecekti.Çok şaşıracaktı.Herkeste olması gereken bu ilk insani niteliklerin ne kadar zor bulunabildiğine şaşıracaktı.Hayatının sonraki aşamalarında bu gerçekle karşılaştı ve büyük bir hayal kırıklığı yaşadı.Gördü ki insanlar kendi menfaatlerine uygun neyse onu yapıyorlar.Karşısındaki üzülmüş,yıkılmış hiç önemli değil.Yeter ki kendi işleri görülsün,günü kurtarsınlar...
Anılarında mahallelerindeki insanlar da canlandı.Komşuları farklı etnik kültürlerdendi.Hepsi iyi insanlardı.Hiç bir problemleri olmamıştı.Bazı komşular zaman zaman evlerine gelir,kendi dertlerini annesiyle paylaşırlardı.Herkesin derdi farklıydı.Kimi çocuğundan,kimi kocasından,kimi kaynanasından dertliydi.Annesi,herkesi sabırla dinler,kendince çözümler üretirdi.Ona güvenirlerdi.Çünkü o;aileyi birarada tutan,yokluk içinde çocuklarını okutan,kan kussa kzılcık hoşafı içtim diyen birıydi.Hiç boş durmaz,aileye el işleri yaparak yardımcı olurdu.Zeytin gözleri bazen neşeli,bazen de çok hüzünlü bakardı.Her bakışının bir anlamı vardı.Bakanlar anlardı.Bıraksalar bir kuzeye bir güneye koşacak güçteydi.Çalışmak için yaratılmıştı sanki.Elleri her zaman bir şeyler üretirdi.
O çocukluğunda sevgiyle sarılıp sarmalandığı için çok şanslıydı.Ailesi ona güveniyor,sorumluluk veriyordu.İşte bu yaşına geldiğinde anladı ki;insanlara güvenirsen,yapabileceklerine inanırsan hayatlarına çok şey katmış olursun.Onları yok sayarsan,güvenmezsen çok şeyi kaybetmelerine sebep olursun.Bunları aradı durdu,aldığı her nefeste.Fakat her çocuk onun şartlarında yetişmemişti ki.....Kimi anasından babasından ayrı kalmış,kimi sevgiyi tatmadan büyümüş,kimi küçük yaşlarda ekmek derdine düşmüş,kimi aşağılanmış,hor görülmüş,kimi çok şımartılmış,kimine kin duyguları aşılanmış,kiminin beyni başka şeyler için yıkanmış...v.s...Olumsuz şartlarda yaşarken destek bulamayan çocuğun ruhunda yaralar açılır.O olumsuz şartların atlatılabilmesi için mutlaka güven verici,sarıp sarmalayıcı bir insan olmalı.O, bu insana sahip olduğu için ne kadar da şanslıydı.İşte bu yüzden anıları onun için çok değerliydi.Şimdiki gibi yapayalnız değildi .Evet hayatı öğrenmişti.Dimdik durabiliyordu.Ama hep o güvenli sesin ,nefesin eksikliğini hissediyordu.Şimdi çocuklarına o bir nefes ve sesti...Annesinin dediği gibi ’dünya kaptan kaba’ değil miydi?Çocukları da kendi çocuklarına vereceklerdi nefeslerini.Fakat küçücük bir ayrıntı;her şey burada yazıldığı gibi hemen öğrenilmiyordu.O anları nefes nefes ,saat saatyaşamakgerekiyordu.Hayat öğrenilmesi en zor dersti.Öğrendiğinde bir çok bedel de ödüyordun çünkü..Ya da hiç öğrenemiyor,hayat boyu yanlışlar denizinde debelenip duruyordun.Yanlış evlilikler,yanlış değerlendirmeler hem senin ,hem de etrafındakilerin hayatından çok şeyler alıp götürüyordu.İyi yetiştirilmemiş,okutulmamış bir anne,çocuklarını manevi öksüzlüğe terketmiş oluyordu.Toplumların iyi yetişmesi de buna bağlıydı.
Çocukluğunda ve ergenliğinde ne güzel edebi ve felsefi tartışmalar yaparlardı.O hararetli konuşmalar yüzünden sofrada saatlerce oturdukları çok olmuştu.Ne çok şey öğrenmişlerdi farkında olmadan.Hayat biraz da farkında olmadan öğrenmek değil miydi?Çayları buz gibi olmuş ne gam? Günlük işler aksamış,kime ne?Bazen Yunan mitolojisinden girer,Şeyh Galip’ten çıkarlardı.Kimi zaman da anne ve babasının kendi yaşamlarından kesitler dinleyip ders çıkarırlardı.Evlerine kim gelirse gelsin aynı şekilde güleryüz ve itinalı muamele görürdü.Misafire saygısızlık yapmak en büyük kusurdu.Bir de özel ailevi sırlardan bahsedilmesi.Annesi bunlara çok kızardı.Onu etkileyen sözlerden birisi de hala kulaklarındaydı.’Ne yaşanırsa yaşansın dört duvar arasında kalacak’ Özel yaşantılarını kimse bilmek zorunda değildi.Yaşanan yaşanıyordu;kime neydi?Bunun da ne kadar işe yarayan bir yöntem olduğunu daha sonra anlayacaktı.Kendisi hala böyle yapıyordu çünkü.İkinci kişiler öğrenirse sır ,sır olmaktan çıkardı.
Babaannesinin ahşap üç katlı evini,evin içindeki sarnıçı,bahçesinde yetişen bitkileri ne çok severdi.Babaannesinin çayla sigara içmesi de ona sempatik gelirdi hep.Cumartesi geceleri gidilen yazlık sinemalar,tahta sandalyelerin sesi,yerlerin çekirdek kabuklarıyla dolması ne güzeldi.Türkan Şorayları,Cüneyt Arkınları,Filiz Akınları,Hülya Koçyiğitleri seyretmek,film bitince uykulu bir şekilde evin yolunu tutmak,sıcacık nefesli evde güvenle uyumak ne büyük bir hazineydi.Yalnız kaldığında televizyona bakınca her şeyin bozulduğunu anladı.Bir karmaşa,bir ağzı bozukluk gördü birdenbire.Ve anladı.Oktay Akbal’ın dediği gibi ’Önce ekmekler bozuldu’ Sonra duygular,sevgiler,masumiyet,vicdan bozuldu. Anladı ki artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktı.....Hava,su,güven zehirlenmişti.İnsan zehirlenmişti.Kötü bir virüs zehirlemişti.Kara çalmıştı her şeye...Şimdi bir sararmış yaprakta,eski Türk filimlerinde,eski sandallarda ve eski şarkılarada arıyordu masumiyeti.Ricalar,efendimler,şapka çıkarmalar,özür dilemeler ve arnavut kaldırımları yoktu.Mavi gökyüzü,domatesin tadı,gülün kokusu yoktu...En çok üzüldüğü şey ise bunları çocuklarının yaşayamayacak olmasıydı.Keşke çocukları da masumiyeti hissedebilseydi.İçlerine çekip,tadına varabilselerdi...Kimbilir belki bir gün onlar da bunları yazacaklar diye düşündü.Kendi kendine söylendi durdu........
Hayat kolaylaşıyor gibi görünse de ,aslında zorlaşıyordu.Artan nüfus,rekabet,temiz su azlığı,ekilebilir toprakların kısıtlanması....Bundan sonra daha da zor olacaktı.Çocukları ve doğmamış torunları için üzüldü.Keşke herkes annesi gibi olabilseydi,çözüm üretmek için savaşsaydı,içimizdeki küçük canavarları birleştirip büyütmeseydik,herkes içindeki canavarları bir virüs gibi öldürseydi...Dünya nüfusu arttıkça,mikroskoplarda göremediğimiz bu virüs maalesef çoğaldıkça çoğalıyor diye düşündü,düşündü,düşündü.....Ağladı,ağladı,ağladı......CANAN İŞDAŞ
YORUMLAR
Saygıdeğer "kordon" (Canan İşdaş şimdi dikkatimi çekti öğrendim ismi"
Kan kussa kızılcık suyu içtim diyecekti.Acılar içe çekilirken herkese gülümseye bilmek ne güzel....
Evet eskiler ne güzeldi..Dertleşmeler.İnsanların bir birini dinleye bilmesi ve samimiyet.Gün geçtikçe kendimizden çok şey kaybettik.Ve her esildeki kuşakta daha da çok şey kaybederek devam etmekteyiz.Şimdi bakıyorumda bırakın bir ekmeği paylaşmayı insanlar bir birinin derdini bile dinlemek istemiyor daha vahim ne olabilirki....Keşke ama keşke bir kanallı, siyah beyaz filmlerin gösterildiği zamanlarda kalsaydı içimizdeki insan duyguların en renkli yaşandığı zamanda kalabilseydik....Belki o zaman soğumazdı içimizdeki insan yanımız....
Saygıdeğer yazar ve şairem "Canan İşdaş" elinize ve yüreğinize sağlık...Teşekkür ederim anlamlı bir yazı okutuğunuz için sevgi/saygı ve sonsuz selamlarımla.....
kordon
DİLEK YILDIZI
"Canan İştaş" yazılarınızla ve yorumunuzla sizi tanımak ne güzel..
Her daim en derin saygı sevgi ve selemlarımlasınız hep...
Unutmadım..çabuk ama çok çabuk iyileşin...geçmiş olsun....