- 1174 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Bilinmeyene Yolculuk -son-
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Gözlerimi araladığımda annemin ve küçük kız kardeşimin endişeli siluetleriyle karşılaştım. Hayal meyal seçiyordum onları, kanıma karışan sakinleştiricinin etkisi devam ediyordu… Tekrar kapattım gözlerimi. Biliyordum ki uyansam, bin türlü sualiyle karşılaşacaktım annemin. Bütün cephanelerimi tüketmiştim, gücüm tükenmişti ve yenilgiye hazırdım.
Gözlerimi kapadığımda geçmişin girdabında can çekişmeye devam ettim. Bilinçaltımı ne çok doldurmuştu hayat! Ve ne çok şey vardı zamanla buğulu geçmişimde netlik kazanan…
O gün hiç durmadan, var gücümle koşarak eve geldim. Yol boyunca söyledikleri kulaklarımdaydı. “Git ama eğer ki bir Allah’ın kuluna söylersen olanları, seni bulup vücudunu parçalar, köpeklere yediririz. Bilmiş ol!” Gözleri dönmüş gibiydi, söylediklerini yapmayacak insanlar değildi bunlar… Daha doğrusu insanlıktan çıkmış, kalplerini yitirmiş insan görünümlü canavardı ikisi de.
Annem kapıyı açtığında beni soluk soluğa karşısında görünce panikledi hemen :” Kızım ne oldu sana böyle? ”
Bir süre ne diyeceğimi bilemedim. Sonra yalan söylemeyi hiç beceremediğim halde:” Anneciğim köpek kovaladı yan sokaktan buraya kadar, ondan kaçtım” deyiverdim bir anda.
Annem bir kahkaha patlattı: “İlahi Zeynep, her zaman köpeklerden korkmuşsundur zaten.”
Gülme anne.. Benim içim kan ağlarken ne olursun gülme! Sana anlatamıyorum, çünkü beni lime lime edecekler anlatırsam. Ölmek istemiyorum anne, yaşamak istiyorum, ne olursun gülme!
Bunları söylemeyi öyle çok isterdim ki… Söyleyemedim… Kilitlenen dilim miydi yüreğim mi? Bilmiyorum…
O gece odamdan hiç çıkmadım. Hep Yağmur’u düşünüyordum. Ne yapmışlardı benim dostuma? Ben giderken haykırışı yok muydu? Aman dileyişi… El uzatamadım ona, sözümü tutamadım… Korkaklığıma yenik düşüp dostumu canavarların eline bıraktım. Bu günahımdan nasıl arınabilirdim? Her gün cehennem azabıyla, bu suçluluk duygusuyla yaşayacağımı biliyordum…
Ertesi gün hastalık numarası yapıp okula gitmedim. Öğlene kadar yataktan çıkmadım, vicdan azabından kıvranıyordum. Sonra telefon çaldı, konuşmaya kulak kesildim.
“ Merhaba Selma. Neden bu kadar telaşlısın? Ne oldu arkadaşım? Yağmur mu?... İnanmıyorum nasıl olur? Hangi hastanedesiniz? Zeynep evde, hasta da biraz… Ben ona sorayım bi ama görmedi heralde… Selma, inanmıyorum bu nasıl olur? Ben hemen geliyorum… Sakin ol, lütfen… Hay Allah!”
Elim ayağım titriyordu, ne olmuştu acaba? O insan kılıklı kalpsiz canavarlar ne yapmışlardı dostuma?..
Sonra annem odaya girdi, ellerimi tuttu, gözlerimin içine baktı ama ben ona bakamıyordum.
-Zeynep, sana bir şey diyeceğim ama lütfen telaşlanma olur mu?
- Ne oldu anne?
- Kızım, dün Yağmur’la ayrıldıktan sonra onun eve gittiğinden emin misin?
- Evet. Biz bir süre beraber yürüdük, sonra ayrıldık. O evine gitti, ben de…
- Yağmur eve gidememiş Zeynep.
Duyacaklarıma hazır değildim… Yüreğimde çırpınan binlerce kuş vardı ve ben hepsini azat etmek istiyordum.
- Zeynep, Yağmur’u ormanlık alanda yaralanmış bir vaziyette bulmuşlar.
Hiçbir şeyden haberim yokmuş gibi davranmaya çalışıyordum ama gerçekten de dehşet içindeydim.
- Bir de, tecavüz etmişler…
O an her yer karardı, güneş battı, cehennem saltanatını yaşadı yüreğimde, beni kavururken… “ Yer yarılsın, içine gireyim” diye dua ettim, hıçkırıklara boğularak…
- Üzülme kızım, sen kardeşine göz kulak ol, ben hastaneye gidip geleyim” dedi ve gitti…
Ondan sonra günlerce okula gelmedi Yağmur, gelemedi… Ziyaretine gitmeye cesaret edemedim, yüzleşirsem her şey daha da kötü olacaktı. Zeytin yeşili, buğulu gözlerine bakmaktansa ölmeyi yeğlerdim. Mutsuzdum ve hayata karşı umutsuz… Annemin söylediği kadarıyla gün geçtikçe daha iyiye gidiyordu. Bedeni iyileşebilirdi ya ruhu? Yerle bir olan umutlarımız dirilebilir miydi eskisi gibi? İmkansızdı…
Yağmur, o gün yanında olduğumu söylememiş hiç kimseye. Ben gittikten sonra olayın gerçekleştiğini anlatmış. Onun yüce gönlünün karşısında ezildikçe nefret ediyordum kendimden.
Ben bir hiçtim, o ise bir melek…
Bir gün okula geldiğimde baktım ki Yağmur, en arka sırada oturuyor. Onu görür görmez gözlerimi kaçırdım, yanına gidemedim, elini tutamadım. Oysa ne çok istedim “beni affet” diye haykırmayı, ayaklarına kapanmayı… Ama feri sönmüştü gözlerinin ve ne yapsam onu kazanamazdım… Ben, onun dostluğunu hak etmiyordum…
Okuldan eve geldiğimde ödevimi yapmak için kitabımı açtım. Sayfaları karıştırırken bir kağıt buldum içinde. Okumaya başladığımda ellerimin titremesine engel olmam mümkün değildi.
“ Dostuma,
Üzgün olduğunu biliyorum ve suçlu hissediyorsun kendini. Yalnız şunu bil ki sana kızmam mümkün değil. Ben, hayatımın en güzel yıllarını seninle geçirdim. Dostluğu sende tattım, sevgiyi doruklarında yaşadım… Kadere inanır mısın dostum? İnsanın yazgısı asla değişmez, benim kaderimde varmış bunu yaşamak. Senin korkmanı anlıyorum, belki de öyle bir durumda ben de korkardım.
Ruhuma yapılan işkencenin acısını anlatamam sana… Keşke sadece dövselerdi beni, kemiklerimi kırsalardı ama onuruma, gururuma dokunmasalardı… Çaresizliğin bedbahtlığında kolu kanadı kırık bırakmasalardı beni…
Yaşamak artık anlamsız… İçimdeki sancıyla bu dünyada barınmak imkansız dostum… Seni sevdiğimi ve kesinlikle suçlamadığımı bil istedim son olarak…
Elveda can dostum, elveda…"
Hayır, olamazdı, canına kıyamazdı… Bu kadarını taşıyamazdı yüreğim. Anneme anlatacaktım her şeyi, engel olacaktık, dostum ölmeyecekti!
Bir hışımla odamın kapısını açıp anneme doğru koşmaya yeltenirken burun buruna geldik onunla. Keder hakimdi gözlerinde ve ağlamıştı, çok ağlamıştı…
- Anne!
- Kızım, şey…
- Söyle anne, neyin var?
- Kızım bi otur şöyle, sakin ol.
- Anne çabuk söyle lütfen…
- Yağmur…
- Anneciğim yalvarırım söyle ne olmuş Yağmur’a?
Aslında duymak istemiyordum… Annemin ağzından çıkacak sözler benim sonum olacaktı.
- Kızım Yağmur kendisini asmış, intihar etmiş. Üzgünüm Zeynep, çok üzgünüm…
Kendimi kaybettiğim an… Günlerce ateşler içinde yandığım sürecin başlangıcı… Vicdan azabıyla ölme isteği arasında yaşanan gelgitler… Ve parçalanma isteği… Uçurumdan düşmek ve çarpmak kayalara, paramparça olmak…
Senelerce bu ızdırapla nasıl yaşadım, neler hissettim hiç kimse bilemez ama ben dostumu kaybetmiştim, sırf korkaklığım ve acizliğim yüzünden… Bir daha hiç kimseyle arkadaş olamadım, bir sürü şeyden mahrum etmiştim kendimi. Gezmekten, arkadaşlıktan ve sevilmekten…
Şimdi hastane odasında, bilinçaltımın yıllarca gizlediği ihaneti, dışa vurumuyla başbaşa ve hayattan beklentisiz bir vaziyette can çekişirken, annemin mahmur bakışlarıyla karşılaşıyorum. İçimdekileri söylemek yersiz, o acıyı tek başıma çekeceğim, ölene kadar…
Annemin omzuna koyuyorum başımı ve mırıldanarak:
- Anne, ben Yağmur’u çok özlüyorum.
- Ah canım kızım! Ondan mı bu haldesin? Unutma, o hep senin yanında, bir melek gibi.
- Biliyorum anneciğim, o ölene kadar benim yanımda… Hatta yüreğimin en derininde…
- Son-
YORUMLAR
..........
Yadigar lâllllll.
Perişan ettiniz beni.
Bazı noktalarda çok tanıdık birini anlattığınızı hissettim.
Kutlu/yorum...