- 417 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yarım Kalmış
Bu öfke de nerden çıktı şimdi?! Görüntülerin arasına hangi ara karıştı geçmişten süzülüp gelen o gölge? Geçmiş hep şimdime karışmak zorunda mı? Tam da şekere uzanmıştım. Elim havada tuttum kaldım görünmeyen bir şeyleri. Arkadaşım bakakaldı zamanı durduran elime, sözünü yarıda kesti. Sanki hayat devam etmek için elimin havadaki yolculuğunu bitirmesini bekliyordu şimdi.
Geçmişten gelen o görüntüyü gözlerimin önünden tam olarak silemesem de epey bir flulaştırabildim neyse ki. Elim yine görünür oldu en azından. Şekerlik ve karşımda oturan Şebnem de... İki şeker aldım ve apar topar attım çayıma. Sanki geçmişi çağıran iki şeytanmışçasına bastırdım onlara kaşıkla iyice, erimeleri hızlansın diye ezdikçe ezdim.
Şebnem az önce yarattığım büyüden hala sıyrılamayan gözleriyle çayı karıştıran elime bakıyordu hala. Sanki koca bir zaman girmişti aramıza. Göz kırptım "hayrola" dercesine. Ama o böyle yaptığım zamanlardaki gibi gülümsemedi bu kez bana. Sadece gözlerime baktı. İlk kez gören birinin sorgulayan bakışıyla... Belki de ilk kez gerçekten görmüştü beni. Elim havada asılı kalmış geçmişten gelen bir şeylere dokunurken...
"Ne geldi aklına?" dedi her zamanki o sözünü sakınmazlığıyla. "Lütfen doğruyu söyle. Geçiştirmeye falan çalışma. Az önce sen bir şey düşündün. Daha doğrusu gördün, hatta beki de dokundun bile. Ve o şey kesinlikle bu an’a ait değildi. Kısacası bir şey hatırladın. Neydi o?"
"Abartıyorsun. Az önce genç bir çift geçti ya yanımızdan. Onların o neşeli hali bana bir şey hatırlattı sadece. Hepsi bu..."
Şebnem hala elime bakıp duruyordu. Az önce görünmeyen bir şeyi tutan, canlı kanlı hale getiren...
"O kadar basit değil bence." dedi bu işin peşini bırakmayacağını ifade eden kararlı bir sesle. "Sen sadece hatırlamakla kalmadın, nerdeyse yaşadın o an’ı. O duyguyu, acıyı hissettin. Hemen itiraza kalkma: Evet, kesinlikle acı’ydı o duygu... Elinle dokunabileceğin kadar yoğunlaşmış, sert bir kitleye dönüşmüş... İşte elin de o yüzden havada kaldı öyle. Sanki o acıya dokundu."
Okumayı bildim bileli severdi Şebnem. Sadece roman, şiir değil psikolojik ve felsefi de birsürü kitabı vardı. Özellikle psikolojiyle ilgili olanları göstermelik olarak dizilmiş kitaplar olarak görür, birini bile okuduğuna ihtimal vermezdim. Ama şimdi söyledikleri, okunmamış teki bile kalmadığını haykırıyordu bana. Buna sevinmeli miydim mahçup mu olmalıydım tam olarak kestiremesem de en azından şuna emindim: Kaçış yoktu yüzüme çevrili bu bilgiç bakışlardan. O yüzden eğer onu kaybetmek istemiyorsam sözlerim gerçek’ten çok da uzağa düşmemeliydi. Az önce yaşadıklarımızı yaşanmamış sayıp onu aptal yerine koyamazdım çünkü. Ama her şeyi de anlatamazdım tabii. Bunu yapmam da yine aynı neticeyi verirdi: Gözünde bir yabancıya döner, onu tamamen kaybederdim.
Çünkü kimse, geçmişten gölgelerin cirit attığı bir dünyası olan biriyle arkadaş falan olmak istemezdi. Birlikte paylaşılan anlardan kimini çok başka bir yerde ve zamanda geçiren biriyle ne tür bir yakınlık kurulabilirdi ki!
Zaten az önce de böyle bir yakınlığın kurulamayacağını deneyimlemiştik biz de. Az önce ben onu terk etmiştim çünkü. Apansız, hiç haber vermeden... O iki gencin kahkahaları, geçmişteki bir acıyı harekete geçirmiş, ona tutunmayı arkadaşıma tercih etmeme yetmişti. Çünkü o duyguyu yaşamaya çok ihtiyacım vardı o anda. Çünkü bitmemiş bir şeyler vardı hala. Yarıda bırakılmış hıçkırıklar... Akıtılmayan gözyaşları... Geçmişte kalan bir duygunun tüketilmeyen parçaları...
Şebnem bu terk edilişi hazmedememişti hala. Gözleri hala küskündü. Anlaşılan gönlünü almak için yıllar önce yarıda kalmış o ağlamayı bitirmem gerekecekti öncelikle. Yoksa akıtılmayan göz yaşları yine olmadık zamanlarda benden intikam alırlardı. Zamanı durdurarak şimdilerimden çalar, o anda büründüğüm kimlikten çok ötelere savururlardı beni. Bunu anlatsa mıydım O’na? "Biraz bekle..." dese miydim? "Yarım kalmış bir işim var. Önce onu bitireyim, sonra devam ederiz yine kaldığımız yerden. O zaman ellerini hiç bırakmam gerekmez. Hiçbir zaman terk etmem seni."
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.