BEYAZ TOROS / 90'larda Kürt olmak
Olağanüstü hal yıllarında, olağanüstü hal bölgesinde, olağanüstü şeyler oluyordu sen boğazda martılara simit atarken...
Devlet sadece rutinin değil insanlığında dışına çıkıyordu aynı zamanda. Kalkıp kardeş bu yanlıştır diyenin, yüzüne yumruk alnına hain damgası vuruluyordu. Sonrası DGM tutanaklarında bir isim ve demir parmaklıklar oluyordu...
Beyaz Toroslar geçiyordu hayatlarımızdan! Beyaz Torosların geçtiği hayatllar kararıyordu, uzun ve "hayal gücü" yüksek işkence gecelerinde. Sonrası karanlık, sonrası meçhul!...
Beyaz Toroslar çocukluğumuzun en korkunç taşıtlarıydı. Çünkü biliyorduk ki "potansiyel bölücü hayatları ölümden başka bir yere taşımadıklarını. Sonrası dağ oluyordu Beyaz Toros’un ölümcül mengenesinden kurtulanların. Sonrası "vatan hainliği" sonrası ölüm...
Şimdi ve sonra; ne zaman Beyaz bir Toros görsem Bekir gelir aklıma! Çocukluğumuzun o güzel amcası artık yok!...
Bir kızın adı Eylem’di ve Eylem gereğinden fazla siyasi bir isimdi o iklimde. Asker gördü mü annesinin eteğinden çekiştirerek anne benim adım Ceylan’dı değil mi? Diye soruyordu. Eylem’ler... Berçem’ler... Zilanlar... İsimleri ile doğarken suçluluk duygusu ve korku yüklenmiş küçücük çocuklardı mahçup yüzleriyle, adına savaş bile denilemeyen bir cinnet halinin ortasında...
Dakka başı önümüze çıkan yol kontrollerinde tütün tabakası suç delili sayılıyordu! Şivan Perwer kaseti makineli tüfek sayıldığı için bir tarlanın en ücra yerine saklanıyordu. Ve biz yasak olan her meşru şey gibi Şivan Perwer’i de çok seviyorduk!...
Şarkılarından korkuyorlardı bu coğrafyanın, adından korktukları gibi! Binlercesini toplayıp, "bilinmeyen dilden" bilinen bir dile, medeni olmayan bir dilden "medeniyet diline" çeviriyorlardı. Yine de eğreti duruyordu şarkılarımız devşirme şark bülbüllerinin Arabesk notalarında...
Biz dedelerinin köyü gözleri önünde yakılmış çocuklarız! Ne zaman bir Cemse (GMC) görsek, arkasından sürüklenen bir köylü gelir aklımıza! Hacı Yusuf’un Diyarbakır Cezaevi anıları çocukluğumuzun acı öyküleridir. Böyle böyle öykülerle politize büyüdük... Evet uzunca bir zamandır yazmak ’anlamak ve empati’ köprüsünü kurmak adına, 90’lardan öykülerle harmanlayarak birşeyler yazmak istiyordum. Çünkü dün ve bugün arasındaki neden/sonuç ilişkisini iyi kurabilirsek, daha doğrusu nedeni daha doğru bilirsek bizim için sonuç daha anlaşılır olur. Bana göre Türkiye’nin Batısına sağlıklı bir neden sonuç ilişkisi kurabileceği argümanlar ya çarpıtılarak verildi veya hiç verilmedi. İktidarlar olayları gizleyip veya manipüle edip milliyetçiliği, öfkeyi tırmandırarak bundan nemalanmayı tercih ettiler ve bu hala sürüyor. Bunu yüzlerce örnekle anlatabiliriz. Sonuç olarak toplumsal barış için empati kurmamız birbirimizi anlamamız gerekir. Ve empati kurmak için çooook şey bilmeniz gerekir diye düşünüyorum...
YORUMLAR
"Sonuç olarak toplumsal barış için empati kurmamız birbirimizi anlamamız gerekir. Ve empati kurmak için çooook şey bilmeniz gerekir diye düşünüyorum... "
Sizlerin bu yazıları empati kurmayı kolaylaştıracak. Hiç bir şey dışarıdan görüldüğü gibi değildir.
Ekilen kin tohumlarını yok etmek zaman isteyecektir, ama anlamak için, bilmek ve tanımak gerekiyor. Bu vatan hepimizin, başka yerimiz yok gidecek. Yeter ki birbirimizi anlamak için emek sarf edelim.
Okuduğunuz yazıyı değerlendirin:
Etiketler:kürt olağanüstü hal dgm ,