- 1303 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
İŞTE GELDİM GİDİYORUM 22
İŞTE GELDİM GİDİYORUM
Bölüm 22
Gece, sabaha kadar yatamadı delikanlı. Bileği iyice şişti. Yazı yazması imkânsızdı. Yanlış anlamaması için, öğretmeninin yanına bizzat gitti, konuştu. Bileğini gösterdi. Bu dersten zaten yıl içinde hiç çalışmadığı halde sekiz ile on arası notlar alırdı. Öğretmeni de üzüldü duruma. Aksi gibi iki sınav üst üsteydi ve iki ders de gidiyordu.
Hastaneye gitti. Bileğini sardılar. Raporu idareye getirdiğinde müdür çok kızdı. Yine kaçtığını düşünüyordu sınavdan.
Engel sınavları yirmi gün sonraydı. Memleketine gitmedi delikanlı. Bazen yatakhanede kalıyordu, bazen arkadaşlarının evinde. Bu arada bazı dernekler de kapatılmıştı sıkıyönetim tarafından. Kapatılanlar arasında delikanlının bağlı olduğu dernek de vardı.
Sınavlara beş gün kala yeni bir dernek kurulduğu haberi geldi. Yeni derneğin kurucu başkanı gelecekti şehre. Delikanlıyı da çağırdılar. Gece geleceğini, kendisinin de bulunmasını, tanışmasını söylediler. Tabii ki kaçmazdı bu gibi şeylerden ve kabul etti delikanlı. Zaten artık yazı yazabiliyordu. Bileği düzelmişti.
O gece sabah saat beş civarına kadar beklediler; gelmedi kurucu başkan. Tabii o yıllarda cep telefonu yoktu. Binaya yeni taşınıldığı için normal telefon da yoktu. Adresi vermişlerdi başkana. Sabaha karşı güneş doğmasına az kala gitmeye başladı herkes. Delikanlı o saatte bir yere gidemezdi. Gerçi onu da çağırdılar giderken, eve götürmeyi teklif ettiler; ama kabul etmedi. Büronun anahtarını aldı ve orada kaldı. Sandalyeleri birleştirip uzandı; ama nafile… Uyuyamadı. Sabah olmuştu zaten.
Bu şekilde dört gün, dört gece geçmişti. Başkan ise hala gelmemişti. Delikanlı bu dört gecede, sandalyelerin üzerinde uyuduğu üç ya da dört saat sayılmazsa, hiç uyumamıştı. Ertesi gün engel sınavı vardı. Hem de biri sabah biri öğle sonu… Ancak gelecek olan başkan da, şube başkanının işyerine telefon açmış, bu gece geleceğini bildirmişti. Yine uykusuz kalacaktı delikanlı.
Uzun bir bekleyişten sonra, gece saat iki sularında kalabalık olarak geldi misafirler. Yolda arabaları arızalandığı için bu saate kaldıklarını söylediler. Tanışma faslı çabuk bitti. Yirmi dakika kadar sohbet edildi ve toplantı bitti. Veda ve tekrar buluşma dileklerinden sonra sadece günlerdir bekleyenler kaldı geriye. Biraz konuşuldu, çay demlendi, kritik yapıldı. Sonunda herkes izin istedi ve ayağa kalktı. Delikanlının da kalktı. Şube başkanı yine eve gitmeyi teklif etti; ama o, okula doğru yürümek istediğini, ancak açılacağını, çok uykusuz olduğunu ve dört saat sonra sınava gireceğini belirtti. Tabii başkan üzüldü; “Sınava gireceğini bilsem, asla seni bekletmezdim” dedi.
Delikanlı gecenin karanlığında okula doğru yürümeye başladı. Yaklaşık yirmi dakika ile yarım saat arasında gidebilirdi. O yıllarda okulun yolu çok tenhaydı ve yol ıssızdı. İlk kez içine korku düştü. Üç yılda yüzlerce kez gidip gelmişti belki yürüyerek; hiç korkmamıştı. Bugün hem korkuyor, hem de sıcakta üşüyordu. Beş gecelik yorgunluğu ve uykusuzluğu artık bedeni kaldırmıyordu demek.
Çok yavaş yürümeye başladı. Amacı iki saatte ulaşmaktı. “Erken gitsem ne yaparım ki?” diyordu içinden. Adımlarını belli belirsiz atıyordu. Korku düşmüştü içine bir kere. Titriyordu ilk kez. “Acaba hayata baktığım son gece mi ki?” dedi içinden. “Takip edildiğim hissi var. Yoksa bu gece ölüm sırası bende mi?” diye de devam etti. Yürüyor ve gözlerinden hayaller geçiyordu yarınla ilgili. Sanki rüya görüyordu adımlarını atarken. Hayalleriyle konuşuyor, yürüyor, üşüyor, terliyor, bunalıyor, kalbi çarpıyor, nefes alamıyordu. Nöbet nöbet geliyordu sıkıntılar. Farkında değildi; kendisiyle ya da birileriyle konuşuyordu sanki, fısıltılarla.
-“Az sonra biri çıkacak önüme. Sormayacak bile kimliğimi. Elinde zaten tabanca… Mermiler ağzına kadar dolu. Durduracak beni. Namluyu ağzıma sokacak. Basacak tetiğe… Basacak, basacak, basacak. Bir daha, bir daha… Soramayacağım bile ne yaptığımı. Niçin beni vurduğunu hiç bilemeyeceğim. Gülümseyecek bana o an… Tetiğe ardı ardına bastıkça gülümseyecek ve ben öleceğim. O gülümsedikçe hep öleceğim. Her gülümseyiş bir mermi olacak sonra. Yıkılmak üzereyken suçumu bile soramayacağım. Ağzımdan fışkıran kanlar engel olacak konuşmama. Yıkılacağım sonra boylu boyunca.”
Düşünürken irkiliyordu da. Bir gölge görse ayakları birbirine dolaşıyordu. Ne olmuştu bunca yıldır korkmazken? Ne değişmişti? Yoksa artık hasta mıydı? Demek ki bu son gecesiydi.
-“Ben neden yavaş yürüyorum? Yolda tehlikedeyim. Çok hızlı yürümem lazım. Okula gitmeli, kumsala inmeli, orada denizi seyretmeliyim. Hatta uyumalıyım. Kurtulmam lazım. Yoksa önümü kesip öldürecekler beni.”
Hemen sıklaştırdı adımlarını. Ağaçların da arasından yürüyerek uçarcasına yol aldı. Hızla yürümek zihnini de açmıştı. Okulun ışıklarını görünce rahatladı. Kapıdan girerken bekçiye gülümsedi. Doğruca kumsala indi. Deniz dalgalıydı. Dalgalar sanki suratına vuruyordu. Bir bank buldu ve uzandı.
Gözünü açtığında sınava yarım saat kalmıştı. Kalktı, bir çeşmede elini yüzünü yıkadı. Arka cebinden mendilini çıkardı ve kuruladı yüzünü. Bu yıl ikinci sınıfa yeni geçen bir kız arkadaşı yaklaşıyordu kendisine gülerek.
-Abiciğim günaydın. Ne olmuş sana böyle? Kavga mı ettin yoksa?
-Günaydın. Yooo… Hayatımda kavga etmedim ki. Bir şey mi var?
-Abi bir aynaya baksan. Gözlerin şişmiş, kızarmaktan da öte morarmış. Hadi eve gidelim abi. Annem sana kahve yapsın, kahvaltı hazırlasın. Olmaz böyle.
-Maalesef! Az sonra sınavım var... Hatta geç kalıyorum.
-Peki abi. Ama aklım da sende kalacak.
-Acı patlıcanı kırağı çalmaz… Sınavlardan sonra görüşürüz.
Aceleyle sınav salonuna yürüdü delikanlı. Zaten sadece kendisiydi sınavda. Üç öğretmen de gelmişti bile. Kendisini bekliyorlardı. İçinden gülümsedi delikanlı. “Sadece bana üç tane hoca… Ne önemliymişim.” dedi içinden. En fazla dersine gelen öğretmeni gülümsedi.
-Günaydın. Ah evladım ah! O kadar dolgun notlarla ne işin var senin burada?
-Günaydın hocam… Haklısınız. İlk sınavda belim, geçen sınavda bileğim burkuldu. Bu kez tek parça geldim.
-Ama gözlerinin morluğu öyle demiyor.
-Galiba toz kaçmış hocam.
Kâğıdı eline aldı. Sıraya oturdu. Hoca soruları yazmıştı tahtaya. Kâğıdın en üstüne adını, soyadını, numarasını yazdı. Sonra soruları yazdı teker teker. Hemen altına CEVAPLAR yazdı. Yüz elli dakika zamanı vardı; ama on beş dakikada biteceğini düşündü. Bitirir ve uyurdu.
Kız arkadaşıyla denizin maviliklerini seyrediyordu. Derin hülyalardaydı. O an omuzlarına bir el dokundu.
-Evladım, soruları yazdın uyudun. Kıyamadık; uyusun dedik. Ama artık yirmi dakika kaldı. Hadi canım yaz bir şeyler.
-Çok özür dilerim hocam. Gerçekten özür dilerim. Ben ne yaptım böyle?
-Hadi evladım. Olur böyle şeyler.
Hemen yazmaya başladı. Oysa bu hocası karşı görüşteydi. İşte hep diyordu. Önce insan olmalıydı kişiler. Süreden de önce bitirdi ve teslim etti kâğıdı. Diğer öğretmen atıldı:
-Okumadan sekize mi razısın, yoksa okuyalım mı?
-Siz bilirsiniz hocam.
Sınav salonundan çıktı. Müdür kendisini görünce üzerine gelmeye başladı. Bağırıyordu hem avaz avaz…
-Küstah! Ukala! Terbiyesiz!
(Yirmi ikinci bölümün sonu)
YORUMLAR
oyyyyy Anam oy gece uyku vaktim olduğundan mıdır
bende hikayedeki gençle o karanlık yolda yürürken hissettiği korkuyu hissettim
flimlerde seyrettiğim sağ sol çatışmaları gözümde canlandı yazınızda
hikayenin ismine başlığına bakınca içimde ki ses sanki sizin hikayenizmiş gibime geliyor
yani ben sizi okuyor gibiyim zaten öyle yada böyle sizin özünüzün
yansıması eser sizin kaleminiz bizi heyecanlandırıyor meraklara salıyor
vede o sınavda uyukluyan çocuk gibi benimde gözlerim kapanmakta yenileceğim
uykuya iyi geceler:)
selamlar
. Önce insan olmalıydı kişiler... Bu cümleyi çok sevdim.. oysa 80 öncesi kimse kimsenin insan olup olmadığı ile ilgilenmiyordu.. Sabit ve kemikleşmiş fikir yapısı bir çok genci bilinçli yada bilinçsiz bir çıkmaza götürdü..
Bu hikayede gencimiz yavaş yavaş bir ideolojik yapılanmaya doğru gidiyor.. korkuları var.. haklıda..
yine merakla bekliyorum yazınızın devamını .. Kolay gelsin Suskun bey.. selam ve saygılarımla..
Turgay COŞKUN
Zaten kendini geriye çekmemiş olsa, o yıllardaki durum gereği mezun olamayacak...
Öyküye ilginiz ve yorumunuz onur verdi... Çok teşekkür ediyorum...
Saygılar...
Neden illa birileri her bölümde bu delikanlıya bağırıyor,hakaret ediyor?Söyle de yapmasınlar abi,artık benim kanıma dokunmaya başladı:))
Bu bölümde kahramanımızı hepten bir korku salmış.Neden?Artık o coşku gitti,daha gerçekçi mi yaklaşıyor olaylara?Bence evet..
Bu bölüm benim başka bir hoşuma gitti.Başka bir gözle delikanlının iç dünyasındaki fırtınaları izlemiş olduk..Bakalım müdürün derdi neymiş?:))
saygılar abi..
Turgay COŞKUN
Evet... Arık büyümüş... Eskisi gibi delice cesaret yok. Korkuyu öğrenmiş oluyor.
Bu bölümde artık delikanlıyı psikolojik olarak da tanıtmak için analizler yaptım...
Teşekkürler yorum için....
Selamlar...
Gencin hayatında yeni bir dönem başlıyor gibi. İlk kez korktuğunu görüyoruz öyküde. Ayrıca derslere de eğilmiş iyice... Sorgulamış hayatı.
O dönemleri bilmiyorum; ama belki de böyle olması gerekiyordur. Bu seri bana o dönem hakkında çok bilgi verecek sonunda...
Keşke hep yazılsa diyorum...
Tebriklerimi ve sevgilerimi, selamlarımı bırakıyorum...
Turgay COŞKUN
O dönem yaşandığı için biraz bilgi verecek bence de...
Teşekkürler yorum için :)
Sevgiler, selamlar.. :)
karanlıkta yürürken duyulan duygular tasvirleriyle tamı tamına ifade edilmesi olayın içinde hissetmeme neden olan bu bölümde diğerleri gibi mükemmeldi...saygılarımla...
Turgay COŞKUN
Selamlar...
Öğrencinin görevi derslerine çalışmaktır.Gencecik bedenlere ne çok yük yüklenmiş, dernektir, sol sağ gruplarıdır derken, çocuğun denge bozulmuş iyice.
Üstüne uykusuzluk da eklenince...
Bir de ailesiyle yaşayanlar daha farklı oluyor.
Farklı bir şehire okumaya giden kendi başına, yanlış kararlar da verebiliyor.
Okumaya devam, saygılarımla...
Turgay COŞKUN
Yoksa bizler ortayı hiç mi bulamayacağız :)
Değerli yorumunuza teşekkür ediyorum...
Saygılar...
En sevdiğim melodiyle birlikte okumak çok keyifliydi hocam. Sınavı bu sefer geçer inşallah. Evet görüşler farklı olsada önce insan olmalı ve saygı duymalı. Deniz her zaman huzur vermiştir banada. Delikanlımızda huzuru buluyor deniz kenarında. Müdür ve müdür kaldım öğlece sebep nedir anlayamadım. Ne yapmıştı da o kadar hakaretli sözlere mazur kalıyordu?
Yine dolu dolu çok güzel bir bölümdü. Yüreğinize emeğinize sağlık hocam. Saygılarımla...
Turgay COŞKUN
Şimdi şöyle bir düşündüm de; delikanlının hayatının şu ana kadarı hep hüzün ve acı, hep mücadele... Keşke yaşını yaşayabilseydi yarı yarıya...
Değerli yorum için teşekkür ediyorum...
Saygılar...
21 VE 22 BİRLİKTE OKUMAK ZORUNDA KALDIM. DÜZEY DEĞİŞMEDEN SERÜVEN DEVAM EDİYOR. ÇOK İYİ GİDİYORSUNUZ HOCAM...SAYGILAR
EK: SESLENDİRMEYİ İZLEYEMEDİM.SANIRIM PRB.VAR...
PRB.BENİM LOPTOPDAYMIŞ HOCAM...SESLENDŞRME TAMAM
kemnur tarafından 10/12/2012 3:14:41 AM zamanında düzenlenmiştir.
Turgay COŞKUN
Saygılar...