...NEYLESİN SULTAN MAHMUT ?
Akrabalarla geçirilen güzel bir kış akşamı daha işte… Hazır okullar tatile girmişken ve ben evime gelmişken, bizim çoğunluğu emekli olmuş akrabalar fırsattan yararlanıp bizim eve bir baskın yaptılar…
Babam misafir ağırlamaya bayıldığı için her gün ayrı bir program düzenler. Bu akşam ki programda okey oynamak vardı ama iş iddiaya dönüşünce ve bizler işi biraz abartınca oyun neredeyse sabaha kadar uzadı…
Saat gecenin bir vaktini gösteriyor, çayların biri gidip diğeri geliyor, herkes nefesini tutup oyuna dikkat kesilmiş, kimseden çıt çıkmıyor. İşte durum tam böyleyken ve babam yan tarafımda masadan taş çalmaya çalışırken, ortağım (yani kuzenim) açıyor elini ve oyunu biz kazanıyoruz…
Gene soba yanıyor, gene ben sobaya kendimi kaptırıp mayışmışım ve işte gene oradan bir söz ortaya atılıyor ortaya… (Her zaman söylerim ya, bizde ne akrabalar biter ne de sobada yakmak için kömür biter…) Bu sefer sözü ortaya atan, kaybeden taraftan olan teyzem oluyor ve diyor ki:
Vermeyince mabut, neylesin Sultan Mahmut…
Tabi bu konularda meraklı biri olarak hemen kulaklarımı dikiyorum ben… Ortamdaki orta yaş gurubu sözü hemen anlamış olmalılar ki, hak veriyorlar bu söze ve gülüşüyorlar kendi aralarında… Ama yaş ortalaması biraz daha düşük olanlar şaşkın şaşkın bakıyor sadece ( ki ben de bu guruba giriyorum )
Neyse fazla uzatmadan esas konumuza gelelim, ısrarlarım sonucunda teyzemi bu söylediği sözü açıklaması konusunda ikna ediyorum… Benim gerçekten epey ilgimi çeken bir hikâye oldu, çoğunuzun bu hikâyeyi bildiğine inanıyorum, ben ilk defa duydum bu yüzden de bilmeyenler için paylaşmak istedim….İşte aynen bana anlatıldığı gibi aktarıyorum…
Rivayet bu ya, zamanın birinde (daha doğrusu 2. Mahmut zamanında) Tıkandı Baba diye kısmeti bağlı birinin hikâyesi gelmiş bizim padişahın kulağına. Hikâyeye göre adamın kısmeti kapalıymış ve bir türlü şans yüzüne gülmüyormuş… Tabi Sultan Mahmut olur mu öyle şey demiş ve adamın kısmetini açmak için başlamış çalışmaya.
İlk önce birinin adağı diyerek içi altın dolu bir tepsi baklava göndermiş adamlarıyla bu kısmetsiz adama ama netice pek de tahmin ettiği gibi olmamış. Adam tepsiyi almış eve giderken yolda başka bir adama rastlamış, adam bu baklavayı sat bana diyince bizim kısmetsiz adam çok ucuz bir fiyata satmış baklavayı ikinci adama…
Tabi bu durumu öğrenen padişah durur mu hiç… Adamlarına emretmiş hemen “Bu adamın her gün geçtiği köprünün her zaman geçtiği tarafına altın döşeyin” diye. Ama dedik ya bir kere bizim adam kısmetsiz diye… Her zaman aynı yerden geçen adamımız bugün değişiklik olsun diye diğer taraftan geçmiş…
Sultan Mahmut “fesuphanallah” çekmiş ve “Çabuk getirin bu adamı bana” demiş. Adamı aldığı gibi beylik arazilerinden birine götürmüş, eline de vermiş bir mızrak, “Fırlat fırlatabildiğin kadar uzağa” demiş ve “Fırlattığın yere kadar olan kısım senin olacak” diye eklemiş. Adam almış mızrağı, bütün gücüyle fırlatmış fakat nasıl olmuşsa mızrak havada bir tur çizdikten sonra gelip ayaklarının dibinde durmuş…
Sultan iyice sinirlenmiş tabi, adamı aldığı gibi hazine odasına götürmüş. Eline de vermiş bir kürek ve “Daldır” demiş, “Ne gelirse küreğe, hepsi senin olacak.”
Bizim kısmetsiz adam korkudan küreği ters daldırmış ve gele gele bir metelik gelmiş…
Sonunda pes eden padişah şöyle demiş:
Vermeyince mabut, neylesin Sultan Mahmut…
Sonuç olarak da adamı bir metelikle evine uğurlamış…
…………………………………
Not: Her zaman söylüyorum ya, fazla bilgi göz çıkarmaz… :) Tarihin tozlu sayfalarında bakalım daha neler göreceğiz…
Pelin…
12.Şubat.2008
01:49
...NEYLESİN SULTAN MAHMUT ? Yazısına Yorum Yap
"...NEYLESİN SULTAN MAHMUT ?" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
YORUMLAR
kı
25 Şubat 2008 Pazartesi 22:45:40
samimi ve içten bir anlatım.
teşekkürler paylaştığınız için.