Öz Eleştiri!
Dilin özgün kuram ve yazım kuralları şöyle dursun, daha alfabesini bile tam olarak özümsememişimdir!
Bazı harfleri ve sesleri doğru dürüst kullanabildiğimi söyleyemem. Özellikle /-R/ sesinin hakkını veremeyenlerdenim!
Hele anlamını ve yazılışını bilmediğim sözcükleri kullanmaktan kendimi bir türlü alıkoyamamaktayım!
Bazen destansı uzunlukta, bazen de tüyü yolunmuş kuş kısalığında bir şeyler karalayarak şiir/düzyazı yazmaktayım!
Eskiden karakalemle çok daha okunaklı ve kusursuz çalışmalar sergileyebilirken, şimdilerde bilgisayarla nice affedilmez yanlışlar yapmaktayım. Efendim, klavyenin azizliği olsa gerek!
Sade teknikte mi her dem arıza;
Taktikte, yöntemde, uygulamada...
Kusuru bilimde sakın arama;
Niyette, dimağda asıl arıza...
Şiirde hatasız hece saymayı becerebilmekte miyim acaba? Bazen ‘Fazla mal göz çıkarmaz!’ anlayışına, bazen de ‘Aman, az eksik olsa ne yazar?’ pişkinliğine sığınarak çala kalem hatta çala klavye yazmayı sürdürmekteyim!
Hece ve aruz vezinleriyle yazamadığım ya da tıkandığım zaman serbest ölçüde olabildiğince serbestçe (!) şiir döktürmekteyim.
Şairlikte ve yazarlıkta bilgi birikimine ve deneyimine saygı duyulması gerekenlerin uyarı ve önerilerini ciddiye almak mı? Hadi oradan!
İlle çok ve sık yazmak, yazdıklarını sitelere eklemek ve kendi kendine havalara girmek ne güzel, değil mi?
Bir de şakşakçı güruhunu kendime çekebilmişsem, keyfime hiç diyecek olmasa gerek!
Eskiden çalışmalarımda büyük hata yaptığımda ve/veya affedilmesi güç yanlışlarla muhatap olduğumda sıkıntıdan ve öfkeden kalemimi kırar atardım. Şimdi ise zorla alabildiğim kırık dökük bilgisayarımı gözden çıkaramam ki…
Hatır için çiğ tavuk yenir mi? Zor be dostlar!
Her zaman saygı duyduğum Ziya Paşa’nın bir beyti aklıma geliverdi:
Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz,
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.
Aynı minval üzere, âcizane, derim ki:
Biliyorsan konuş, aksi hâlde sus;
Küsme talihine olsa da makûs...
Dinle, anla, öğren; güçlensin zihnin;
Göster iradeni, yok olsun cehlin...
Neyse, konuyu fazla dağıtmadan sadede geleyim!
Üniversite diplomaları ile sertifikaların yanı sıra şöyle ya da böyle alınmış unvanlar kimseyi şımartmamalıdır. Üstelik önce iğneyi kendimize, sonra da çuvaldızı başkalarına batırmalıyız.
‘En güzel, en doğru, en kusursuz, en görkemli ve en güçlü ben yazarım.’ diyenlere sadece gülümsemek gerekir.
Hele çalışmasının altına bir sürü unvan (!) ekleyen megalomanlardansanız, size söyleyebileceğim bir söz bulmakta zorlanırım.
‘Kendine yet, var’la yetin, haddini bil!’ zaman zaman terennüm ettiğim, uymaya ve uygulamaya çalıştığım güzel bir anlayış, öneri ve uyarıdır. Elbet tüm uyarılarım ve eleştirilerim önce kendimedir.
Sürçü lisan ettiysem affola!
Saygıyla…
08.10.2012
YORUMLAR
birçok fikrinize katılarak yazınızı okudum da kendine yet varla yetin haddini bil demenize pek katılamadım neden derseniz hadsizlik gibi görülen her şey bir basamak atmaktır bence haddimizi aşabilmeliyiz her konuda haddimizi aşarak konuşabilmeliyiz bu bizi geliştirecektir buzdolabının üstüne konan şekerler gibi düşünün bir çocuk bunun sınır olduğunu görür ve vazgeçerse şekerler buzdolabının üstünde o büyüyüp erişkin biri olduğunda bile durur durur ama sınırı kabul etmezse sandalye fikrini bulur ve şekerlere ulaşırsa işte en güzelini yapmış olur başarmış olur en azından ben bu çocuğu severim ağlaya ağlaya oradan şekerleri indirtmesini bilen çocuğu da severim sorun o sınırın aşılmasıdır o sınır daima hedeftir
hem insanın kendisini beğenmesinde ne sakınca var ki hem kendine değer ver önce kendine değer ver öğretisine ne oldu birden aşırı kibre düşünce insan çöpe mi atıldı bir kişinin aşırı kibri sizde iğrenç duygular uyandırıyor dimi oysa o bu kibirden çok büyük haz alıyor nasıl kibirlenme diyebilirsin ki sınırlı aklıyla sınırlı yetenekleriyle kendini aşan bir şey ortaya koymanın sarhoşluğunu yaşayan birine siz de uyandırdığı aşırı iğrenç duygulara gelince biraz çekememezlik var gibime geliyor derim
var la yetin fikri zaman geçtikçe insanı hakikaten bir tembelliğin içine düşürüyor bu kadarı yeter fazlasına lüzum yok ama ben elindekiyle yetinmeyen insanları daha çok severim servetine servet ekleyenleri de( yolsuzluk dolandırıcılık olmadığı takdirde) onlar hakikaten yaşayan insanlardır gözümde sadece servet edenler değil sezen aksunun 2 bin tane bestesi varmış oğluna mirasıymış eminim ölüm döşeğinde bile bir beste yapacak hırsı vardır hayata bağlılık demektir varla yetinmemek çok özel bir şeydir sonunda kaçınılmaz ölüm olsa da arkanızda bir şeyler miras bırakmak güzel bir şeydir siz yetinir misiniz şu aşamadan sonra bu kadar yazmak yeter der misiniz demediğiniz için parmaklarınız klavyeden ayrılamıyor değil mi
var la yetin ne demek allah aşkına gelişmemek demek gelişmek için çaba sarf etme demek apaçık bağnazlığa götürür insanı
Avrupalı bir bilim adamı birkaç otistik çocukla deney yapmaya karar vermiş öğrenebilme konusunda haddini bil bunlar otistik elinden bir şey gelmez acizsin sınırlı aklınla çözemezsin bunu bu çocukların var olanla yetinmesi gerek diye düşünmemiş anlayacağın ve deneye katılan çocukların /90 ınında büyük değişimler gözlemlenmiş çocuklar hakikaten öğrenmeye meraklılarmış ve öğreniyorlarmış eh bilim asla kendine yetmeyen varla yetinmeyen hadsizlerin işidir
edebiyatta öyle olmalı asla varla yetinip had sınır çizilmemeli adam bir sürü okul bitirmiş unvan kazanmış bunlar sokaktan her geçene dağıtılıveriyordu ya da marketten satın alınıyordu da mı ben itibar etmeyeceğim bilmem ki doğru dildeyse doğru yoldaysa doğru özdeyse hakikaten aydınlatıcı ve bilgilendiriciyse itibarım sonsuzdur
sağlıcakla esen kalın
maske.74 tarafından 8/8/2013 12:44:29 AM zamanında düzenlenmiştir.
üniversite diplomaları ile sertifikaların yanı sıra şöyle ya da böyle alınmış unvanlar kimseyi şımartmamalıdır. Üstelik önce iğneyi kendimize, sonra da çuvaldızı başkalarına batırmalıyız.
Bu çok doğru sevgili yazar, ünvanlara kanıp nefsin benliğe düşmesi, havaya girmesi böyle başlıyor.
Sonra başkalarında hata görülmeye başlar çünkü o ünvanı olan bir kişidir, mükemmel olmuştur kendince. Başkalarında görülen hatada hemen iğne kendimize batmalı aslında, çünkü onda gördüğüm hata aynamdaki yansımamdı benim.
Ve en güzel ben yazarım, falanca yazamıyor, imlası berbat diye hanzo, cahil diye yakıştırmalar hiç olmayan şeyler. Bırakın siz kendinizi övmeyi başkaları sizi övsün, size yazar şair başkaları desin.
Geçenlerde bir arkadaşın yazısı dikkatimi çekti, eğer gerçekten hamken pişerek yaşayarak bir yazıyı, şiiri yazıyorsanız o okunur, imlasına bile baktırmadan okunur. Gerçekten böyle biraz pişmek, yanmak gerek sonra Mevlana gibi gönülden gelerek sözlerin dökülmesi gerek. O okunur işte..
Teşekkür ediyorum güzel bir öz eleştiri yaptırdınız, Saygılar.
Eğitimci
‘En güzel, en doğru, en kusursuz, en görkemli ve en güçlü ben yazarım.’ diyenlere sadece gülümsemek gerekir.
Hele çalışmasının altına bir sürü unvan (!) ekleyen megalomanlardansanız, size söyleyebileceğim bir söz bulmakta zorlanırım.
‘Kendine yet, var’la yetin, haddini bil!’ zaman zaman terennüm ettiğim, uymaya ve uygulamaya çalıştığım güzel bir anlayış, öneri ve uyarıdır. Elbet tüm uyarılarım ve eleştirilerim önce kendimedir.
Sürçü lisan ettiysem affola!
Hicivle yoğrulmuş yerinde bir çalışma.Tebrikler..