- 1352 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
TAYYİP BEY'İN KORKULARI...
Ciddi ciddi yorumlar…
Büyük büyük laflar…
Keramet anlatır gibi dikkat çekmeler. Gerdan kıvırmalar, baş sallamalar…
Konu Akparti’nin son genel kongresinde belirlenmiş parti yönetimi. Özellikle transfer sonucu gelen yeni isimler ve görevleri…
Kimisine göre bu partinin sağa açılımı, kimine göre sola açılımı, kimine göre Milli Görüş’e doğru dümen kırması ya da makro ekonominin, mikro bakış açısıyla yeni rotaya çevrilmesi için özel olarak belirlenmiş isimlerin iş başına getirilmesi… Her kafadan ayrı bir yorum ki sormayın.
Meşhur fıkradır:
Bir tren kompartmanı. Bir yaşlı kadın, bir genç kız, bir yaşlı adam, bir delikanlı, bir de Yahudi beraber seyahat ediyorlar. Derken tren bir tünele girer ve kompartman zifiri karanlık olur. Tam o anda bir öpücük sesi, arkasından da şırrak diye bir tokat sesi yankılanır. Tren tünelden çıkmış ve kompartman aydınlanmıştır. Herkes birbirine tuhaf tuhaf bakmakta, kiminin yüzünde öfke, kiminin yüzünde çapkın edalı bir tebessüm. Yahudi ise arkasına yaslanmış şöyle düşünmektedir:
-Dudaklarımla bir öpücük sesi yaptım, elimi de dizime hızlıca vurdum. Şimdi bu insanlar neler düşünüyorlar kim bilir?
Akparti’de olanlar da bundan farklı değil. Tek seçici, tek karar verici, “ustaların ustası” Recep Tayip Erdoğan oturmuş isimleri belirlemiştir. 17 yıl beraber çalıştığım, mali işlerden sorumlu yardımcılığını yürüttüğüm bir insanın, hangi mantıkla bu tercihleri yaptığını en iyi ben tahmin edebilirim. Öyle büyük büyük yorumları, akademik tabirleri alt alta sıralayarak tercihlerin böyle seçilmiş olduğunu anlatmayı falan bir tarafa bırakalım. Neden böyle bir liste yaptığını ben söyleyeyim. Benim tahminin gerçeğe en yakın tahmindir. Çünkü en uzun süre onu en yakından tanıyan biri olarak, en mahrem konular hakkında beyin kıvrımlarının arasındaki düşünce kalıntılarını bile okuyabilirim.
Malum iktidara gelebilmek için bir takım çevrelerle bir takım mutabakatlara vardı. Milli Görüş’ten ayrıldı, kendisine Batı Medeniyeti kontrolünde bir yol çizdi. Bunları yaparken kendisini iktidara getirdiklerinde icraatlarını kendi özgür iradesiyle yapacağını sanıyordu. Ama öyle olmadı. Kendisi konuşuyor, söylüyor, propaganda yapıyor, ama icraata gelince onu dinleyen bile yok, hep o çevrelerin dediği oluyor. Mesela Afganistan’a NATO’nun bir üyesi olarak ve pis işlere ortak olarak gitmeyi kesinlikle istemiyordu, ama götürdüler. Yüzbinlerce Müslüman’ın öldürülüp yakılmasına ve cesetlerine işenmesine seyirci kaldı. Haçlıların Irak’a hemen girip, Saddam’ı devirip demokrasiyi kurup, (olmayan)kitle imha silahlarını yok edip çıkacaklarını zannederek onlara yardım etti, hatta dua etti. Ama öyle olmadı. Öyle olmadı. Milyonla Müslüman öldürüp yüzbinlerce tecavüz gerçekleştirdiler. Vahşet üstüne vahşet… Libya’ya da gidilmesine karşıydı. “NATO’nun orada ne işi var yahu?”, bile dedi. Ama istemese de rol verilmişti, gitti canileri koruma rolünü oynadı, onbinlerce Müslüman’ın öldürülmesini, Libya’nın yıkılmasını, Kaddafi’nin linç edilmesini seyretmek zorunda bırakıldı. İslam ülkelerine laikliği tavsiye etmesi dayatıldı, ses çıkaramadı, aynen yaptı. NATO’nun topraklarımıza “bela paratöneri” kurmasını hiç istemiyordu, ama allem edip kalem edip sonunda Malatya’ya kurdular. Hollanda’da Efendimize hakaret eden rezil insanları himaye eden Rasmussen’in, NATO genel sekreteri olmasını kesinlikle istemiyordu. Ne yaptılar ettiler, Rasmussen’i NATO’nun başına getirdiler. Bir dönem yetmezmiş gibi şimdi görev süresini de uzattılar, kendisine bütün bu kararları imzalattılar. Rasmussen şimdi Müslümanların başına bomba yağdırmakla meşgul.
Büyük Ortadoğu Projesi diye bir projeyi önüne getirdiler. Allayıp pullayıp “eşbaşkanlığı”nı kabul ettirdiler. Bu proje çerçevesinde İslam ülkelerinin mahvolduğunu görüyor, ayrılmak istiyor, vebali üstünden atmak istiyor, ama ne mümkün. Cinayetler ve tecavüzler onun adına yapılıyor. O bu rezil projeden ayrılmak istedikçe ikide bir gelip ayar çekip gidiyorlar. Suriye ile iyi ilişkiler geliştirmek istiyordu. Geliştirdi de. Karşılıklı vizeleri bile kaldırmışlardı. Hatta böyle böyle yapıp “Osmanlı’yı da biz kuracağız!” fısıltısını yayarak nice safların oylarını bile almıştı. Ama gelin görün ki, bu planlarını da bozdular, Suriye ve İran’la kanlı bıçaklı duruma getirdiler. Kıbrıs’ta öyle, Ege’de öyle, Ermeni meselsinde öyle, patrikhane meselsinde öyle, Avrupa birliği için papazın kucağında imzalattırdıkları belgeler öyle. Öyle oğlu öyle…
İçerde de farklı bir durum yok. Havuz sistemini uygulayacağım diyerek acil eylem planına yazmıştı, buna rağmen uygulattırmayıp iç ve dış rantiyecilere on yılda yüzmilyarlarca doları faiz adı altında ödettiler. Faizin bir dünya gerçeği olduğunu söylettirerek aldattılar. Zinayı serbest bıraktırttılar. Her türlü cinsi sapıklığı hürriyet olarak ifade etmesini sağladılar.
Terörü bitireceğim diye kaç defa ilan ettiyse, stratejik ortakları benzin döküp terörü azdırdılar. Hergün onlarca şehit tabutu Türkiye sathına dağıldıkça onun yağları eriyor ama tedbir aldırmıyorlar. Çünkü istihbarat yollarını tutmuşlar, havadan ve yerden terörü yönlendirip yardım edip istedikleri gibi kullanıyorlar. Eğitim sistemini istediği gibi düzenleyip yüreğini hiç olmazsa birazcık ferahlandıracak icraatlar yapmak istedi. Onun da müfredatını istediği gibi yapmasına müsaade etmiyorlar. İçerde de istediklerini yaptırmıyorlar. Bundan dolayı içinde fırtınalar kopuyor.
İşte o çaresizlik içinde, Refah Partisi döneminde yaptığı ve kimsenin müdahale etmediği icraatları düşünüyor. O başarıları ve uyumu özlüyor. Hatta o kadar özlemiş olmalı ki, kendi partisinden bahsederken zaman zaman farkında olmadan Refah Partisi diyor. Kongrede de bunun için “Erbakan’ın yolundayız” demekle kalmadı, eliyle Refah selamı verdi. Sonra farkına varınca kızardı bozardı, utandı. Anlaşılıyor ki, bilinç altında hep Refah Partisi ve Erbakan var.
Kendisi, hiç istemediği ve tasvip etmediği icraatların, kendi adına yaptırıldığını gördükçe, çaresizlik içinde kahroluyor. Bir de ömürlerin sınırlı olduğunu, sona doğru yaklaşmakta olduğunu düşündükçe bu amellerle Hakk’ın huzuruna nasıl varacağını düşünüp daha da mahvoluyor, panikliyor. Hükümetteki kontrolünün sonlarına geldiğine göre, artık düzeltmekten ümidini de kesmiş olmalı ki, hiç olmazsa kendinden sonra iyi şeyler yapılmasını arzuluyor. İyi şeyler deyince zaten bilinç altında hep Merhum Erbakan Hoca’nın yaptıkları mevcut. O halde Erbakan’dan elektrik almış birilerini yanıma çekeyim diye düşünmüş olmalı ki, bu tarafa doğru oltasını savurdu. Oltaya takılanlar oldu. Onları alıp hemen en etkili yerlere getirdi. Kendinden sonra hayırlı işler yapsınlar diye. Ama gelin görün ki oltaya takılanlar Merhum Erbakan’dan elektrik almış kişiler değil, yalıtkan oldukları için zerre elektriklenmeyen kişiler çıktı. Kuru tahta yalıtkandır elektrik alabilir mi? Zaten elektrik almış olsalar oltaya takılırlar mıydı? Böylece Başbakan’ın kendinden sonra iyi şeyler yapılacağı ümidi de boşa çıkacaktır.
En başta söylediğim gibi, koca koca adamlar oturmuşlar yeni transfer ettiği kişileri neden oraya, ya da buraya yerleştirmiş olduğunu tevil ve tefsir etmek babından cevherler yumurtluyorlar.
Kimse büyük büyük laflar etmesin. Onu, benim anladığım gibi anlasınlar. O tek adam, tek seçici, ama çaresiz. Çıkmazda bir “tek adam.” Allah’ın huzuruna bu icraatlarla çıkmak zorunda kalacağını düşünerek panikleyen bir “tek adam!..”
SÜRÜDEN AYRILANI…
Bedeninde yırtıldı kaç gelinlik,
Elinde soldu, yaktığı kaç kına;
Ormanda kurt, kuş, şimdi de kral aslan,
Bu kaçıncı düğün bizim kaçkına!..
Ekrem Şama
YORUMLAR
Gaddarca kaleme alınmış, katılmak ne mümkün..
Tayyip beyin korkuları demişsiniz. Başbakan demeniz gerekir. çünkü o bir başbakandır.
onunla derdi olan ona mektup yazmaz, burnunun dibinde bomba patlatır.
onu vurmak isteyen, tokatlamak isteyen, ona değil adamına vurur.
onunla savaşmak isteyen savaş ilan etmez, birilerini üstüne salar. şehit verirsin,
iki yüz adet devleti sorgulamıyorsun. sınırların açılması sizi rahatsız ediyor. lokma lokma yutulmak zevkli bişey olmalı.
ben Tayyip beyi seviyorum, ona bakınca minyeli abdullah geliyor gözümün önüne. sırtındaki cami değil, Türkiye... Allah muradına erdirsin...
elbette kimse alkış tutmak zorunda değil...
lakin bilmek zorundayız, o bir Başbakan...
Bakıyorum da Ciddi ciddi yorumlar… Büyük büyük laflar… !! var köşe başlarında. Akil adamlar ne güzel de yazılar yazıyorlar..
Sözlerim size değil ama sizin çanağınızdan tüm sizin gibi düşünenleredir.
Milyonda bir ihitmal Ülkemin kendi çıkarları için bu hamleleri yaptığnı hayal etsek..
Dış mihrakların oyuncağı ve kuklası olarak yaftalamayı bıraksanız artık..
Büyük düşünün..
Biz büyük bir milletiyiz..
ekremsama
Ben sağlıklı düşünmeyi tercih ederim. Selamlar..
tabelacı mehmet
Bugün de çok güzel meyvesini alıyoruz o hayırların..
Suriyede de cirit atmaya başladılar. Kimse için değil kendimiz için oyuna dahil olmalıyız. Söz söylemek masadakilere düşer, seyirciler ancak yorum yapar.. Biz seyirci olmamalıyız.. Suriye halkı müslüman şüphem yok,ama yönetimi konusunda aynı fikirde değilim.. O halkın da bize ihtiyacı var..
Türkiye basit düşünecek kadar basit bir ülke değildir.. Tarih boyunca bizim hep bir vizyonumuz vardı.. Ve biz hep hükmeden olduk.. Hükmedilen değil.
Saygılar..
ekremsama
ekremsama
En azından şiirlerinizden iyi olduğunu söyleyebilirim yazılarınızın sayın Sama. Bu ülkenin başbakanına olan öfkenizi kustuğunuz yazınızın içeriğini göz ardı edersek yazdığınız "manivari" şiirlerden daha iyi olmuş.
İçeriğine gelince bahsettiğiniz konular hususunda beyan ettiğiniz görüşler muhtelif siyasi görüşler tarafından dile geitirilip ,süslenip püslenip "Aaaaa deme Yaaa!" , "vay anasını yaaaa" nidalarıyla dinlenilen ve ellerine almaktan imtina ettikleri Ay-Yıldızlı bayrağı işlerine geldiği için heyecanla ve dudaklarının etrafını saran köpüklerle onuncu yıl marşı okuyup üfledikleri , "Ordu Göreve" haykırışlarıyla memleketi kurtarmak isteyen cemaatler söyledi durdu.
Başbakanın ülkeyi " ne pahasına" sattığını merak eden bazı büyüklerimiz de bu fikirlere destek olarak zaten bilfiğimiz vatanseverliklerini "tescil" ettirmek istemektedirler.
Allah'a hamd olsun ki bu zor zamanlarda memleketimizi ruh ve beden sağlığı yerinde , memleketini seven, evlat sevgisi nedir bilen, yakışıklı, aile değerlerine sahip, cefakar, aklıyla düşmanı delirten, dostu gurulandıran, memleketin her köşesinde kendisine sevgi ve muhabbet duyulan bir BAŞBAKAN nasip etti bizlere.
Libya ,Suriye veya Irak konusunda yaptıklarının memleketimizin müstakbel menfaatleri açısından ne kadar önemli olduğunu ilerde öğrenecek olmak biraz içinizdeki şüphe ve kıskançlık duygularını besleyip ruhsal durumunuzu yıpratmış olsa da , bu ülkenin başbakanı RECEP TAYYİP ERDOĞAN'a memleketimizi ileriettiği , onurunu muhafa edebildiği ve sözümüzü dinlenir, suyumuzu içilir, sevdamızı çoğalır kıldığı için aslında kalbinizin derinliklerinde "sevgi ve muhabbet" beslediğinizi biliyorum.
Bu memleketi düşünen her fert BAŞBAKAN R.Tayyip ERDOĞAN'ın söylediklerinin ve yaptıklarının arkasındadır.
Camileri bombalayıp, mezhep savaşı çıkarmak isteyen , 12 Eylül zamanını kutsal günler ilan eden ve o zamanları arayanların, işkencecilerin, hortumcuların hali ortada.
Dilinizi Başbakanımız gibi güzide bir vatan evladına iftira atmaktan uzak tutarsanız inşaallah cehennemde "gıybet" damgasıyla ve "iftiracı" yaftasıyla temizlemek durumunda kalmazsınız.
Bu arada genel başkanınızın söylediklerine kulak verin.
Çok mücahittir,bilirim.
Atatürk Üniversitesinde iken sınıfta bir tartışmamız olmuştu sayın Genel Başkan ile.
Saygılarımla ...
ekremsama
"En başta söylediğim gibi, koca koca adamlar oturmuşlar yeni transfer ettiği kişileri neden oraya, ya da buraya yerleştirmiş olduğunu tevil ve tefsir etmek babından cevherler yumurtluyorlar."
koca kaca adam olmak değildir önemli olan. Yalnızca ADAM olsunlar yeter.
Ellerinize sağlık.
ekremsama
Hep merak ederim;
Acaba ne karşılığında teslim etti ülkeyi?
Yapmak zorunda(!) olduklarını bilerek ve isteyerek yaptığı kanaatındayım.
Elbette bu yaptıklarının hesabı; bu dünyada olmazsa, öbür dünyada sorulacaktır.
Kendinden sonra iyi şeylerin yapılmasını istemesi, kendi yaptıklarını/yapmadıklarını affettirecek mi?
Korkunun ecele faydası yok!
Yazınız güzeldi.Saygılarımla.