- 752 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
ŞAKA DEĞİL
Yasemin, İşletme Fakültesinin son sınıfında okurken hafta sonları da İngilizce kursuna gidiyordu. Gittiği kursta bir kızla tanıştı. Kendisinden büyüktü Tülin ve çok iyi anlaşıyorlardı. Tülin, başka bir İşletme Fakültesinde doktora yapıyordu. Yasemin de Yüksek Lisans yapmayı düşünüyordu. Tülin, “Bizim üniversitede neden yapmıyorsun?” diye sordu. “Aynı okulda olursak daha sık görüşürüz hem” diye de ekledi. Bu fikir, Yasemin’in de hoşuna gitmişti. Bir sonra ki hafta için sözleştiler, Tülin’in okulunda buluşmak için. Okula gittiğinde Yasemin’i çok sıcak karşıladı arkadaşı. Birlikte hocanın yanına giderek bilgi aldılar, başvuru için. Neredeyse tüm hocaları tanıyordu, Tülin. Muhasebe – Finans Bölümünde başvurular dolmuştu. İşletmede İnsan Davranışı adında yeni bir bölüm açılmıştı ve başvuru için de boş yer vardı. Edebiyat ve Psikolojiye her zaman ilgi duymuştu zaten. “Neden olmasın?” diye düşündü içinden ve sınav tarihlerini not aldı.
Tülin, “Hadi kantinde birer çay içelim.” dediğinde sevgiyle bakıyordu Yasemin, arkadaşına. Kantine inerken bir arkadaşıyla selamlaştı, Tülin. Yasemin, biraz daha geride bekledi arkadaşını, çok kısa süren bu zaman içinde. Tülin, selamlaştığı arkadaşından ayrılıp yanına geldi Yasemin’in. “Neden gelmedin yanımıza?” diye sorarken arkadaşına Tülin, gülümsüyordu. Arkadaşının çekingen ve hassas bir yapısı olduğunu bildiği için fazla gitmedi üstüne. “Erol, sınıf arkadaşımdır ve çok severim.” derken dikkatlice bakıyordu, arkadaşının gözlerine. Yasemin, sessizce dinlemekle yetindi. Konu değişti ve sohbetler bitince teşekkür ederek ayrıldı Yasemin, arkadaşının yanından.
Başvuru evraklarını almak için tekrar gitti okula. Başvuracağı bölümün katına çıktı ve hocanın kapısını çaldı. Oda kilitliydi ve beklemeğe başladı kapının önünde. Uzun bir koridorun en ucundaydı hocanın odası. Koridorun diğer ucundan, elinde çantası olan bir kişi yaklaşıyordu. Yasemin anımsadı, yaklaşan kişi Tülin’in arkadaşıydı. Gülümsedi ürkek bir ceylan gibi, Erol yanına gelip tokalaştıklarında. Erol, kıza dikkatle bakmaya devam ediyordu.
- Tülin’in arkadaşınız sanırım, geçen hafta görmüştüm sizi onun yanında.
- Evet, bugün gelmeyecekmiş okula.
- Bugün, dersimiz var. Tülin’in işi çıkmış olmalı yoksa kaçırmaz o, dersleri.
- Öyle mi? O zaman siz, geç kalmayın dersinize.
- Siz ne bekliyorsunuz, hocayı mı?
- Evet.
- Hemen gelmez hoca. Kantinde birer çay içelim birlikte yine gelip bakarız.
- Beklesem daha iyi olur, gelirse kaçırmak istemem.
- Hemen gelmez. Tülin, kızar sonra arkadaşıyla ilgilenmediğim için.
Yasemin, şaşkındı. Kendi okulunda da ilgilenenler olmuştu kendisiyle fakat bu kadar ısrarlı olmamışlardı. Erol, ne kadar da rahattı böyle. Kantine indiklerinde, Erol’un başka arkadaşlarının da olduğu bir masada oturdular. Tanıştırdı onlarla Yasemin’i. Hiç konuşmuyordu Yasemin, onları dinliyordu sadece. Erol, Tülin’in hatırına ilgilenmişti kendisiyle, okula yabancı olduğu için. Ders saati yaklaşmaya başladığı için kalktılar hep birlikte masadan. Yasemin, ben giderim diye ne kadar ısrar ettiyse de dinlemedi Erol ve birlikte gittiler hocanı yanına. Yasemin, hocanın odasına girdi. Odadan dışarı çıktığında bekliyordu onu, Erol.
- Dersiniz başlamadı mı sizin?
- Başlasın, ne dedi hoca?
- Kitap isimleri verdi sınavla ilgili.
- Biliyor musun kitapları nereden alacağını?
- Bilmiyorum ama bulurum ben.
- Peki, birlikte gidiyoruz.
- Daha fazla zamanınızı almak istemem. Giderim ben.
Erol, duymuyormuş gibi bakıyordu kıza. Kız, alışık değildi bu kadar ilgiye. Ne sanıyordu kendini de peşini bırakmıyordu. Kitaplarda alındı birlikte. Sürekli gülümsüyordu Erol. Kız uzatırken elini, kafasında bin tane soru vardı. Hoşçakal deme zamanıydı.
- Çok teşekkür ederim.
- Sizi kapıya kadar geçireceğim.
- Korkmayın, kapının yolunu bulabilirim.
Erol, yardımcı olmayı abartmıştı sanki. Okulun kapısında vedalaşırken bir telefon numarası tutuşturdu, Yasemin’in eline. Cevap vermesine fırsat vermeden hızla kayboldu gözden.
Nasıl da utanmıştı, ne diyecekti şimdi arkadaşına? Fakat Tülin’den başkasına da anlatamazdı durumu. Tülin’le çay bahçesinde buluştuklarında gergindi, Yasemin. Deniz kokusu karışmıştı çayın kokusuna. Biraz sohbet ettikten sonra anlattı arkadaşına olanları. Tülin, dikkatlice dinledikten sonra sordu:
- Erol’la ne zaman tanıştınız siz?
- Geçen hafta sen onunla selamlaşırken görmüş, beni.
- Tekrar mı karşılaştınız okulda?
- Okula gitmediğin gün gördüm, onu. Arkadaşın olduğum için yalnız bırakmadı beni hiç.
- Erol’u kimseyle bu şekilde ilgilenirken görmedim, ben.
- Kız arkadaşıda mı olmadı hiç?
- Kimseyle çıktığını da duymadım. Hem çalışıp hem okuyor. Çok iyi bir insandır. Ben yokken seninle ilgilenmesini de takdir ettim doğrusu.
- Neden gülüyorsun peki?
- Sen, neden geriliyorsun peki? İlgilenmiş arkadaşım seninle ne var bunda.
- Ben ilgisini çekmek için bir şey yapmadım aksine ilgilenmesin diye elimden geleni yaptım…
- Telaşlanma, Erol sağlam bir insandır. Sana zarar gelmez, ondan. Neden utanıyorsun ki ? Duygusal bir arkadaşlık kurmamışsın bu güne kadar. Hoşlanmadın mı ondan hiç?
- Bilmiyorum…
- Sen, okuduğun kitaplardan başını kaldırmazsan eğer sevgili arkadaşım, gerçek sevgiyi nasıl yaşayacaksın?
- Aşık olmayı bekliyorum, ben.
- Hayal aleminde mi ?
- Telefon numarasını neden veriyor ki, ben mi arayacağım onu?
- Verir miydin istese, telefonunu?
- Neyse boş ver. Hocanın önerdiği kitaplardan birini bulamadım. Sende var mı, o kitap ?
- Erol’da var o kitap. İsteyebilirsin ondan.
- Sen ister misin benim için?
- Madem tanışmışsınız, kendin de isteyebilirsin.
- Öyle olsun bakalım.
Birbirlerine sarılıp vedalaştı iki arkadaş. Tülin’in söylediklerini düşünüyordu. Farklı bir yapısı vardı ve hayal aleminde yaşadığının farkındaydı. Eve vardığında telefon açmaya karar vermişti bile. Aradı Erol’u ve söz konusu kitabı bulamadığını anlattı. Tülin’le buluştuklarını da ekledi. Yanlış anlaşılmamak için bir sürü açıklama yaptı, Yasemin. Erol, cevap verdi:
- Aramana çok sevindim. Telefon numaran olmadığı için arayamadım.
- Kitap için aramıştım...
- O kitap var bende ama nasıl vereceğim sana. Ne zaman görüşebiliriz ?
- Bugün alabilir miyim, çalışmak için fazla vaktim kalmadı.
- İş yerindeyim ama hemen izin alabilirim.
- İzin almayın hafta sonu da olur.
- Bugün saat kaçta nereye geleyim?
Yasemin, adresi verdi ve buluştular. Biraz ürkek biraz da rahatsız bir şekilde oturuyordu. Aslında kitabı alıp evine dönmek istiyordu. Nasıl davranacağını bilemediği için de susuyordu. Erol, yakışıklı ve kibar biriydi. Genelde Erol konuşuyor, Yasemin sadece cevap veriyordu. Bir saat kadar sonra ayrılmak üzere kalktılar, masadan. Yasemin’i bineceği otobüse kadar geçirmeyi teklif etti. Yasemin, ondan hoşlanmaya başladığını anlamıştı birlikte yürürlerken.
Artık hep Erol’u düşünüyordu. Kendi sınıf arkadaşlarından daha olgundu. Farklı bir yanı vardı, güveniyordu ona. Sınavlardan yeterli puanı alarak okula kabul edildi. Dersler çok zevkliydi. Yasemin ve Erol’un, sevgi dolu ve huzurlu bir beraberliği vardı. Yasemin, çok sessiz ve uyumlu bir kızdı. Erol, çalışkan ve çağdaş bir insandı. Çevresinde ve okulunda çok seviliyordu. Çok çabuk geçti bir sene. Masum bir flörttü yaşadıkları. Yasemin, bir çiçek kadar kırılgandı. Yüreğini ilk kez açmıştı, birine. Erol, bu nazlı çiçeği incitmemek için çok özen gösterdi. Onun saf ve çocuksu hallerini gülümseyerek izledi.
Yasemin’in hayatı boyunca yaşadığı en güzel seneydi, o sene. Yasemin de bir şirkette çalışmaya başlamıştı. Almış olduğu derslerin hepsinden geçmişti. Erol da doktora derslerini vermiş, tez hazırlığına başlamıştı. Yasemin, sonunda birini sevmişti hem de tüm kalbiyle. Erol, evlilikten bahsettiğinde Yasemin utanıyor ve lafı değiştiriyordu. Erol, biliyordu ama Yasemin’in kendisiyle evlenmek istediğini. Erol, elini tuttuğunda sadece bakışırlardı. Yasemin, söyleyemediği her şeyi yüreğinin alfabesiyle aktarırdı Erol’un yüreğine.
Yasemin, tez için kütüphanelere gitmeye başlamıştı. Yaz gelmişti artık. Erol’la deniz kıyısına gidiyorlardı buluştuklarında. Bir hafta sonu deniz kıyısında ki taşlarda oturmuş, sohbet ediyorlardı. Erol, bir ara ailesinden bahsetmeye başladı . “Pazar günü denize gitmek istiyorlar.” dedi. “Hiç gitmek istemiyorum ben ama annem çok istiyor” diye ekledi. Öyle güzel bakıyordu ki, Yasemin’e. Yasemin, gülümsedi ve “Annen istiyorsa götürürsün değil mi?” diye sordu. Yasemin, bir kitabın içindeymiş gibi hissediyordu. Hayalini kurduğu sevgi kokulu bir kitabın içindeydi sanki. Seviyor ve seviliyordu. Sevgiyle büyüyüp olgunlaştığını hissediyordu. Yasemin’i evine bıraktı ve evine doğru yola çıktı, Erol.
İşe gitti Yasemin pazartesi günü. Telefonla aradı Erol’u. Bir çalışan açtı telefonu.
- Erol Bey’le görüşebilir miyim?
- Kim arıyor?
- Yasemin, ben.
- Erol Bey’i kaybettik.
- Kaybettiniz mi ?
- Evet Pazar günü kaybettik, kendisini.
- Şaka yapmayın lütfen, görüşmek istiyorum kendisiyle.
- Şaka değil öldü, o.
YORUMLAR
efendim çok güzel kurgulanmış bir yazıydı gerçeğini aratmayan türden aşırı mutlulukla başlayan nedense hazin bir sonla bitebiliyor kutlarım kalemi saygılarımla selamlar
hayal deniziii
yüreğinize sağlık , benim yaşadıklarımın bir benzeri, onun için çok kötü bir hal aldım şu anda,
hayal deniziii
Mutlu başlayan ama acı biten bir son... gerçekten çok kötü bir durum, Allah kimseye yaşatmasın.. İlgiyle okudum .. çok güzel bir yazıydı.. Kaleminize sağlık.. Selam ve saygılarımla..