Cemreler Düşerken
Hüzne yeşil bir yel değmişse, mevsim badem mevsimidir. Artık zaman mevhumu durur gonca kabuğuna kanamaya başlar, pespaye bir arzu sürükler çınarı kelebek kanadında
Ah.. benim gülüş kokulu yeşil zeytin bakışlı hercai çiçeğim açma , ağlayacağım mevsim bahar değil har...
Badem çiçeklerinin açmasından biliyorum hüznün yaklaşan adımlarını bahara yakın, badem ağaçları gözlerim, şiir basıyorum incecik kanayan sızıma, badem ağaçları baharla sevişirken gözlerimi güze kapatıyorum..
Mevsim kendini en çok bir ağacın dalında resmeder, su onda akar, güneş onda açar ve hayat onda başlar cıvıl cıvıl şakımaya.
Biliriz ki cemreler usulca önce havaya sonra yüz buldukça suya ve oradan gürül gürül yol olur iner toprağa. Bir sızıdır bu, bir çoban kavalının ilk türküsü, incecik kan gibi, ilham gibi. Kainatın damarlarına bir kalp kasılması, belki bir göz süzmesi belki de maveradan ünnehire bir anka sesiyle çılgın bir çığlığın çığ gibi her yeri sarıvermesi gibi uykusu alınmış bir sarhoşluk mevsimidir bu.
Oysa bazen cemreler tomucuğa da düşer; en olmadık zamanda hiç bir sırayı gözetmeksizin, ansızın, pervasızca, çiçekler yemiş ümidiyle filizleniverir hayata. Ki hayat bazen kırmızı başlıklı kızı kandırmaya çalışan, elinde elma sepetiyle nine kılığına bir kurt, bazen bir kar çölüne düşmüş düş beyazı bir kardelen, bazen bir ıhlamur çiçeği kadar hapşuruğa tutulmş bir nevazil, bazen de gün görmemiş bir mevsim hayaliyle biçare bir aldanıştır. Ne su, ne hava, ne de torak umrundadır tomurcuğun. Dal ışığa sürgün vermiştir bir kere. Ferhat’ın kazması şirin bir latifedir dağların böğründe.
Cemreler yüreğe düşmeden gözlere düştüğünde, dalllar bütün çiçekleriyle yalnızlığın kar soğuğu parmak uçlarında ayazla yanmak pahasına ilk ışıltıya koyuverir kendini..Ah o yaz beyazı aldanış, ah o ümitvar çığlık, göz açıp kapatıncaya dek süren kelebek güncesi hayat...
Her mevsim, tomurcuğu dalında kurutsa da bu sarhoşluk sıcağı, dalların o naif sürgün uçları sıcak bir göz süzmesine mevsimlerin hafızası yokmuşcasına kaptırır kendini.
Yolu yok kalbim sağ çıkacağız bu acılardan. Hayata tutunmak, ayaza direnmek, rüzgara sığınmak, şafağın nurani çiğ tanesiyle hem-dem olmak, yağmura sarılmak için. Yutkunamadığımız acı hıçkırığı düş kırığına dönüştürmeden sağ çıkmalıyız kalbim..Yolu yok..
Tomurcuk kendi dalından kurulu sehpaya asar kendini cemreler düşerken. Yeter ki o uslanmaz saflığa sıcak bir bakış değmeye görsün....Sonra mı; sonrası sonbahar...
ahmet uysal 02-08