- 2016 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
ölümler çıplak gelir..
"söylencek çok sözüm vardı
hepsi yarım kaldı
neler ummuştum hayattan
elimde ne kaldı
kırılan kalbim miydi yoksa
karnımdaki bu sancıyla
küflenmiş ruhum unutmadı
unutmadı seni hala.."
ölüm ile yaşam arasında bir ince çizgiden bahsediliyordu, bir film şerdi oluyordu ya hayat, ne baştan senare edebiliyordun, ne hatalarını düzeltebiliyordun, ne replikler değişiyordu, ne dublör kullanabiliyordun, öylece izliyordun ya hani, öyle anlatıyorlardı ya hep, dün gece tam da o anı yaşadım işte..
can ne tatlıymış.."istediğin gibi gel ölüm" diye haykırmak ne kadar palavraüstüymüş..korktum, itiraf ediyorum ki çok korktum; burnumda oksijen hortumuyla duvarları yumrukluyorken, bir yandan da "ölmek istemiyorum" haykırışlarım hep bu yüzdendi..
"ölmek öyle kolay birşey mi a canım?" diye hafife almalar azraili kendine düşman bilmekle alakalıymış..ölememek bile o kadar zorken, ölmek tabi ki kolay olmamalı..tek bir penisilin enjeksiyonu varmış aramızda azraille, saçlarımı okşayan nurdan uzantılarıyla..ben nefes nefese, tam da boğulmak üzereyken dünyanın dönmeye devam ediyor oluşu ne acı..zannederim, korkutan da tam olarak bu, senden sonra dünyanın dönüşleriyle hayatlara kazıyacakları..çıkacak yeni filmler, dinlenemeyecek albümler, adı bile duyulamayacak bebekler, mezun oluşları görülemeyecek kardeşler, son kez gözlerini nemli gördüğün ebeveynlerin..ölümünden sonraki ilk kurban bayramında iki küçük kardeşle beraber alınlara sürülemeyecek olan kandır korkulan, sensiz geçecek sucuklu yumurtalı kahvaltılardır, arkadaşların mor görüşlerinde seni hatırlayışlarıdır..korkulan, yapmayı planladıklarının yüzde birini bile yapamamış olmandır..
o sedyede, vücuduma bin türlü kimyasal enjekte edilirken ve daraldıkça daralan nefesimi iyice kaybedip nefessiz kalırken, "her ölüm erken ölümdür Rab, ama nolu beni bu denli hazırlıksız alma yanına..!" diye haykırdım.."alma..!" diye yalvardım..çığlıklarımla başıma topladığım bütün hastane personelinin korku dolu gözleri önünde "alma..!" diye ağladım..
öptüğüm oğlanlar geldi aklıma, günah hanemi birlikte kararttıklarımız..yasak meyve pek tatlıydı amma, "can" hepsinin üstündeymiş..söylenmemiş sözlerin haklılığı yaktı yüreğimi, kalbimi sıkıştıran helallik bile alamadığım ademoğullarıydı..sadece iki saat önce yanından ayrıldığım dostuma sımsıkı sarılamamaktı koyan..o akşamüstü, ikindi meltemleriyle eve dönerken, saçlarımı rüzgarda uçuştururken, bakışların üstümde oluışundan hoşnut, ufak dağların sahibeliğini yapmaktayken "hayat ne güzel.." diye düşünüyordum..üzerinden iki saat bile geçmeden, ufak bir hastane odasınd etrafımdaki onlarca beyaz önlüklünün sadece seslerini duyup yüzlerini göremiyorken, o anı en baştan yaşadım..hayat güzeldi Rab, hem de öyle güzeldi ki..seni unuttaracak kadar, bana bahşettiklerini göz ardı ettirecek kadar, ezan seslerine kulak tıkatacak kadar, yeni kıyafetlere lüks mekanlara servet dökecek kadar ve asıl amacımı unutacak kadar, iliklerime kadar işlemiş olması gereken "emri bil maruf nehyi anil münker"i bilmezlikten gelecek kadar şaşa doluydu hayat..iblis meleklerinle yarışta öyle alçak oyunlara girişmişti ki, hepimiz çoktan nefslerimize yaltaklanmaya başlamıştık..kundaktaki bebek kadar özenle yaklaşıyorduk nefsimize, bir dediğini iki etmeyecek kadar şımartıyorduk..o da karşılığında enaniyet ateşimize köz atıyordu..günahla cayır cayır yanıyorken bundan zevk duyuyor olacağız ki kahkahalarla gülüyorduk..şuh gülüşerimizle yeni kurbanlar tavlıyorduk..
önceki gün sinemadan çıkıp tramvay durağına ilerlerken yanımdan geçen ambulansı anımsadım bir an..peşinden bakakalmış "Allah kolaylık versin.." demiştim içimden..dün gece başka bir ambulansın içinde sirenleri çığırta çığırta başka bir hastaneye nakledilirke başka insanlar da benim için dua etmişti belli ki.."kolaylık ver Rab.." demişlerdi muhakkak..sesini duyduğumda bile ürperdiğim o aracın içinde bulunmak, yeni muhasebeleri getirmişti beraberinde..elimi uzatamadığım hayallerimi anımsatmıştı..bir daha içememe korkusuyla buruk bir kahve tadı oluşturmuştu dilimde..tarhana kokulu çocukluğumu geçirmişti aklımdan..kim karşılayacaktı beni..huzuruna varmaya ramak kalmışken, hala bile etkisinden kurtulamadığım o dehşete niçin kapılmıştım..sanki beni senden daha çok seven mi vardı, bana senden çok merhamet gösteren mi vardı, senden başka ezelim ebedim mi vardı..
"ölümden dönmüşsün.."
"yeminini hatırlatırım doktor, beni oyalama, gerçeği söyle..!" diyerek azarladığım doktorun, gözbebeklerime bakarak bu tümceyi sarfetmesi, şoktan çıkmamdaki en büyük etkendi..hala birşeyler yapabilecek olmak ne büyük mutluluk..anafilaktik şok, dediler, ben buna kendinle buluşma diyorum..yeşil kuşağın manevi programlarına bile saygı duyuyorum artık..sesimi yükseltirken bile hesap gününü hatırlıyorum..
yokmuş sevgili dostlar..sahibi olduğumuz hiçbirşey yokmuş şu hayatta..hayat dilediği kadar geçmiş üstümüzden, istediği yerden kaldırmış sözlüye hazırlıksız, sormadan işlemiş bedenimize ve sorgusuz sualsiz çıkıp gidecek yine vakti gelince..
değmezmiş..onca eleme, kedere, gözyaşına, kahkahaya ve mutluluğa..hiçbirine değmezmiş..gerçek olan birşey varmış; o hep unutulan..
yalanmış..yoksulluk, sefalet, türban, Musul, Kerkük, petrol, ABD, AB, Bush, Filistin, enflasyon, borsa..kendimizi oyalamakta, tasalanmakta kullandığımız, zaman kayıplarımızmış..birbir hayatlarımıza saygı duymayışlarımızmış..tüm şehirlerin ve ülkelerin ve toplumların ve insanların, hepsinin bu dünyada bulunduğunu unutmamızmış..iki yürek arası ışık yılından kısayken anlaşma kıtlığı Onu unutuşumuzdanmış..
varmış..galübeladan beri var olan bir ruhum varmış..ayaklarımı soğutmakla başlayıp ardından hazır olmadığım gerekçesiye görevinden vazgeçen bir azrail varmış..hesabını nsaıl vereceğimi akıl edemeden işlediğim günahlarım varmış..o çizgide yürürken, yakarılarımı duyup cevap veren Rab, gerçekten varmış..
aynadaki aksimi gördüm, berrak bir su birikintisi üzerindeki yanılsamamı ya da..ama gördüm işte, yaşadığım hayatı ayrıntılarıyla gördüm..yaşamak ne demekmiş, aldığın nefesi geri verebilmek nasıl bir nimetmiş, "boşluktayım..!", "auhh..yaşam ne anlamsız..!" zırvalıklarına girmek kaç foseptikten alacaklıymış, şımarıklıkmış, arsızlıkmış ve edebini fahiş fiyata pazarlamakmış, tüm bunları gördüm.."var" olduğumuzu anlamak için Descartes olmamıza gerek yok, güneşe yolculuk Sanço Panzasız da olur, Gebetto bir kukla daha yapar, bir dahaki kış tekrar kar düşer İstanbula ve köprü altlarında uyumaya devam eder umuttan yoksun çocuklar; fakat unutmamalı..geçilen yollar ve varılacak saha unutulmamalı..zira değiştirecek bir gömleği daha yok bu hayatın..soyunduğunda çırılçıplak hem de dımdızlak kalakalacağız; aciz ve savunmasız..bir şaki ölecek ve bir yıldız daha kayacak..
hepsi bu..
YORUMLAR
Sonuna kadar duraksız okudum desem yeridir... İçinde çok ayrıntı buldum kendi adıma...
Eğer senin başına gelen bir olaysa bu çok geçmiş olsun demek istiyorum öncelikle... Her penisilin iğnesi vurulmam gerektiğinde kontrol altına alınıyorum hastahanede ve zihnimden işte tam da bunlara benzer düşünceler geçiyor...
Ama bu kadar ince tarafından düşünmemiştim hiç, o kadar açık ve içten dile getirmişsin ki düşünceleri sanki kendim düşünüyormuşum gibi hissettim okurken...
Aslında söylenecek çok söz var ama uzatmak istemiyorum, harika bir yazıydı, ellerine, kalemine ve yüreğine sağlık...
Baştan sona nefesimi tuttum ve okudum... Neler neler var bu yazıda insanlık adına okumaya cesaret edemeyenlere öneriyorum, okumaya değer... Bir insanın plansız bir şekilde yolcuğua çıkması ile birlikte kendi içindeki sorgulamaları ve hayatın üzülmeye değmeyecek kadar kısa oluşu...
"zira değiştirecek bir gömleği daha yok bu hayatın..soyunduğunda çırılçıplak hem de dımdızlak kalakalacağız", "sahibi olduğumuz hiçbirşey yokmuş şu hayatta..hayat dilediği kadar geçmiş üstümüzden, istediği yerden kaldırmış sözlüye hazırlıksız, sormadan işlemiş bedenimize ve sorgusuz sualsiz çıkıp gidecek yine vakti gelince.."
Yazarı Tebrik ediyorum. Yaşanılan olay acı olsa da gerçekliği sunmuş ve boyut değiştirmişsiniz ne mutlu size...